O fotoğrafı onların suratlarına çarpın! Biz kolay pes etmeyiz

04:0030/03/2017, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Papa
'nın önünde
sıraya dizilmiş adamların
Türkiye ile hesaplarının ne olduğuna, nasıl bir geleceğe yürüdüklerine, nasıl bir
kimlik eksenli ortaklığa
sığındıklarına, bunu yaparken
Türkiye'yi paramparça etmeye
ayarlı planların hangi merkezlerde yapıldığına biz
15 Temmuz'da karar verdik.


Almanya'nın, Avrupa ülkelerinin kullandıkları

nefret dilinin sebebini

, arkasında yatan hesapları o gece bu

milletin meclisi bombalanırken anladık

. Tankları insanlarımızın üstüne sürenlerin, masumları kurşuna dizenlerin kimler olduğunu,

planları kimlerin yaptığını, tetikçilerin kimler olduğunu

anladık.



Diyalog bir Batı aklı, Vatikan projesiydi..


FETÖ'nün kimin taşeronu

ve hangi hesabın ürünü olduğunu,

ne tür bir Türkiye projesi için sahaya sürüldüğünü

gördük. “

Diyalog”
diye pazarladıkları şeyin Roma'da, Papa'nın başkanlığında yapılan toplantının bir parçası olduğunu

biz hep biliyorduk. Diyalog projesinin bir Vatikan ürünü olduğunu, Türkiye'yi parçalamaya ayarlı olduğunu, bir

Batı aklı

olduğunu hep yazıyorduk.



Bazıları

Abant toplantılarına

devam ederken, FETÖ'ye

yaranmak

için her fırsatı kullanırken, oralardan

iktidar, güç, zenginlik

devşirirken,

Pensilvanya'da misafir olmak için sıraya girerken

yaklaşan tehlikeyi görüyorduk.



Kimse bize bir daha Avrupa aklı satmasın!


Şimdi

kimse bize 16 Nisan gerekçeleri pazarlamaya kalkışmasın

. Bu çatışmanın,

restleşmenin

, hesaplaşmanın, 16 Nisan referandumuna endeksli olduğunu iddia etmesin. Kimse,

Türkiye otoriterleşiyor, diktatör eğilimleri öne çıkıyor

, tehlikeli bir geleceğe sürükleniyor

yaygaralarını
Avrupa Birliği dili ile içeride servis etmeye kalkışmasın

.



Kimse bizi artık

Avrupa sopasıyla hizaya sokmaya

, buradan Türkiye'ye bir siyasi yol çizmeye yeltenmesin. Kimse Batı'ya

“biz sizin muhtemel ortaklarınız oluruz”

şeklinde dolaylı teklifler sunmaya kalkışmasın.



Türkiye ile Batı arasındaki

derin kırılmanın tarihsel nedenlerini

unutturup

başka gerekçeler

üretmeye, milletimizi zehirlemeye, tehditlere ve saldırılara açık hale getirmeye girişmesin. Kimse, bunları yaparak bu ülkenin

olağanüstü teyakkuz halini, kendini savunma çabasını sulandırmasın

. Kimse,

FETÖ'nün bıraktığı boşluğu doldurarak

, bu ülkenin bir kez daha rehin alınması için Batı'ya

alan açmaya

çalışmasın.



O fotoğrafı onların suratlarına çarpın!


Kim bunları yapmaya girişirse,

Roma'da çekilen o fotoğrafı suratlarına çarpın

. Avrupa gazetelerindeki

nefret yayınlarını

yüzlerine çarpın.

İslam düşmanlığını, Türk düşmanlığını

içeren yayınları önlerine atın. Unutmayın; bu aşamadan sonra

kim Avrupa medyasının diliyle konuşursa

, o siyasi söylemi içeride pazarlamaya kalkışırsa o

büyük operasyonun parçasıdır

, o fotoğrafın bir parçasıdır ve bizzat onlar tarafından

görevlendirilmiştir

.



Patlasalar da, çatlasalar da
o tarih aralığı kapandı

. Artık FETÖ'yü de, PKK'yı da, PYD'yi de harekete geçirseler, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün

etki ajanlarını seferber etseler

, bütün bu olanlardan sonra Türkiye'nin güvenini kazanamayacaklar.



Kötülük tanımlandı ama biz pes etmeyiz


Bundan sonra biz,

sadece savunmaya

,

onlardan gelecek yeni tehditleri önlemeye, o düşmanlığın önüne geçmeye, kendimizi ve ülkemizi korumaya

yoğunlaşacağız.

Tehdit ve kötülük tanımlanmıştır

, Avrupa'nın Türkiye hesabı netleşmiştir, düşmanlığı tescil edilmiştir.



Bu kötülükten korunmak için, düşmanlıktan emin olmak için

asla diz çöküp yalvarmayacağız. Pes etmeyeceğiz

. Özür dileyici bir tavır göstermeyeceğiz. Onlara yaranmaya, onlara

sığınmaya

kalkışmayacağız. Onlarla aynı ortaklıklar içinde yer alıp bu

aşağılamaları hazmetme

, unutma yolunu seçmeyeceğiz.



Çünkü onlar

yüzlerce yılın öfkesini, nefretini bugüne taşıdılar

. Herhangi bir Avrupa gazetesindeki, televizyonundaki tek bir haberin, siyasetçisinin dilindeki Türkiye karşıtı

her cümlenin bir geçmişi olduğunu

, bugüne ait olmadığını biliyoruz.



Onların iç savaşında bu sefer yer almayacağız


Bu savunmayı yaparken,

bütün coğrafyada yeni direnç adaları

oluşturmak zorunda olduğumuzu biliyoruz.

Türkiye devrilirse coğrafya devrilir, biliyoruz

. Tarihte bu hep böyle olmuştur. Öyleyse Türkiye'ye destek vermek, hele bu küresel saldırı ortamında ona arka çıkmak

Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar bütün coğrafyanın boynunun borcudur

.



20. yüzyılın başında ne ile karşı karşıya kalmışsak yine aynı yerdeyiz. Düşman aynı, tehdit aynı, hedef aynı, mağdur coğrafya ve milletler aynı.
Ama bu sefer, biz onların iç savaşında yer almayacağız

. Hiçbirinin tarafı olmayacağız.



“Nükleer” dedik, İngiliz gazeteleri alarma geçti


Çöküşlerini, hesaplaşmalarını,

o acı tarihi yeniden yaşamalarını

ibretle seyredeceğiz. Avrupa içindeki bölünmeyi,

Baltık

bölgesindeki olağanüstü askeri hareketliliği,

Pasifik'teki kıyamet savaşı senaryolarını

izleyip kendi savunma kalkanlarımızı güçlendireceğiz. Kendi ülkemize, coğrafyamıza yoğunlaşacağız.



Türkiye,

“küresel ölçekte yükselen veya kendisine yönelen yeni tehditleri dikkate alarak olağanüstü savunma seferberliğine girmeli, nükleer silah dahil”

diye

yazınca

küplere biniyorlar. Avrupa gazeteleri,

İngiliz gazeteleri sıraya girerek, “nükleer” ifadesini çekip çıkararak, içine bir sürü de yalan karıştırarak haberler servis ediyor

. Niyetleri bütün Batı'ya yeni bir Türkiye korkusu pompalamak, anlıyoruz.



Taş üstünde taş bırakmayacaklar!


Nasılsa Türkiye ile vuruşuyorlardı, nasılsa Türkiye'ye karşı

Haçlı Savaşı

benzeri yeni bir saldırı furyası başlatılmıştı.

Ellerinden gelse 16 Nisan'dan önce Türkiye'yi paramparça edecekler, taş üstünde taş bırakmayacaklar!

Yine aynı şeyleri yapmak için bu ülkeyi

savunmasız

yakalamak istiyorlar. Bugünden sonra yapacakları bütün baskılar bu alana yönelecek, Türkiye'nin savunmasını güçlendirmeye dönük çabalarını

sabote

etmek olacaktır.



Ne yapmalıydık?

Onlar kıyamet savaşına hazırlanırken biz öylesine bekleyecek miydik?

15 Temmuz'da bu ülkeyi parçalara ayırmak için harekete geçenlerin yeni bir saldırı yapması için ellerimiz bağlı öyle bekleyecek miydik? Yok öyle yağma.

Biz buna iki yıl önce “Acımasız Direniş” dedik bir kere.

Bugünleri öngörerek dedik bunu.

Neler tezgahlandığını görerek

dedik. Türkiye'nin nelerle karşılaşacağını öngörerek dedik.



16 nisan küresel bir mesele oldu, neden?


16 Nisan halkoylaması, bir

iç politik

tercih olmaktan çıktı.

Devletler oyununun

, güç mücadelesinin bir parçası haline geldi. Mesele Türkiye meselesi olmaktan çıktı, küresel ölçekte bir konuya dönüştü.

Neden? İşi bu kadar büyüten ne? Onları bu kadar korkutan ne?

16 Nisan'dan sonra ne olacak ki, bunu durdurmaya çalışıyorlar?



Söyleyeyim:

Bir daha bu ülkenin bileğini bükemeyecekler de ondan. Türkiye kontrol edilemez alana geçiyor da ondan. Milletimiz büyük tarih yürüyüşünü başlattı da ondan. Bu rüzgâr tersine çevrilemeyecek de ondan

.



O kritik eşik de aşılacak, biz yola devam edeceğiz


Ne kadar gürültü çıkarırlarsa çıkarsınlar. Ne kadar küfrederlerse etsinler, su kendi yolunu buldu bir kere.. Boşuna bağırıp çağırıyorlar. Bu

büyük seferberlik

, öyle medya operasyonlarıyla, siyasi taşkınlıklarla, imaj çalışmalarıyla, tehditlerle, şantajlarla engellenemez.



Türkiye'ye karşı

nefret dili

kullananlar, kendi içlerinde patlamak üzere olan nefret dalgasına baksalar en azından kendileri için doğru bir şey yapmış olurlar.



Endişeli değiliz.

16 Nisan da aşılacak daha fazlası da

. Tehditleri tanımlarız. Savunma kalkanlarımızı güçlendiririz ve yolumuza devam ederiz… Geçmişte yaptığımız gibi..

Haçlı Seferleri döneminde yaptığımız gibi..

#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
#15 Temmuz
#FETÖ
#Haçlı Seferleri