Kongre, Başkanlık sistemi ve Güney’den gelen tehdit

03:009/05/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
İbrahim Karagül

22 Mayıs'taki
'nde
Ahmet Davutoğlu'nun yerini kim alır
, nasıl bir
kabine
şekillenir, bütün ülke bu konuya kilitlenmiş durumda. Siyaset,
iktidar yapılanması kendi tabiatı içinde
, özellikle AK Parti'nin derin siyasi tecrübesi ile bu süreci çok
rahatlıkla yönetecek
ve sonuç alacaktır. Bundan önceki her değişimde,
büyük bir umutla gerilim bekleyenler
in yine hayal kırıklığı yaşayacağı bir gerçek.


AK Parti içinde

çatlak

senaryoları yazanların,

isimler üzerinde spekülasyon

lar üretenlerin yazdıklarını ve söylediklerini, 22 Mayıs'ta kimse

hatırlamayacak

. AK Parti kurulduğundan bu yana,

iktidar döneminin her safhasında krizlerle mücadele etmiş

, bunların üstesinden gelmiş, dahası sürekli

yeni şeyler

üretebilmiş, muhalif siyasi yapılarla bu anlamda arasına büyük

mesafeler

koyabilmiş bir partidir.



Gazetecilik

becerilerini, iç politika uzmanlıklarını

kişilere endeksli dedikodular

dan öteye geçiremeyenlerin yazıp çizdiklerini pek dikkate almamanızı öneririm. Özellikle, alınmasınlar ama Ankara gazetecilerinin

fısıltıları büyük krizler gibi algılayıp pazarlamalarına

da teslim olmayın. Kişisel olarak,

siyasetin doğasına gazetecilerin bu kadar müdahil olmalarını hiçbir zaman doğru bulmadım

. Çünkü bizim gazetecilerimiz, maalesef,

değer üretmekten

, yol yordam önermekten çok,

rekabetleri krize dönüştürmeleriyle

yani abartmalarıyla öne çıkmaktadır.



Başkanlık sistemi niye anlatılamadı?


Türkiye, yeni bir döneme girdi. Başkanlık sistemi, her ne kadar hakkıyla tartışılamamış olsa da, pratik olarak uygulamadadır

. Bundan sonra, işin

hukuki ve siyasi çerçevesini

oturtmaya dönük bir süreç işleyecektir. Maalesef, Başkanlık sistemi hakkında

yazıp çizenlerin büyük çoğunluğunun, konu hakkında pek bir şey bilmediklerine

tanık olduk. Kamuoyunda her ne kadar belli bir kanaat oluştuysa da, içerik konusundaki

kafa karışıklığının
sebebi bu bilgi eksikliğidir

.



Oysa çok daha

somut

örneklemelerle, Türkiye için ne anlama geldiği üzerinde

ciddi bir kamuoyu çalışması

yürütülebilirdi.

Entelektüel çevre ile yakın bir çalışma yürütülüp güçlü projeler halinde anlatılabilirdi

. Konuyla ilgili çalışmaların çok

dar alanlara

sıkıştırıldığı, anlatılamama sebebinin biraz bundan kaynaklandığı kanaatindeyim. En azından, bundan sonra

Anayasa ve Başkanlık

konusu en önemli gündem olacağı gerçeğiyle, tartışma alanının çeşitlendirilmesi yönünde bu adımlar atılabilir.



Türkiye ölçek büyüten ülke

Türkiye,

ölçek büyütmüş bir ülke

dir. Ulusal sınırlarının çok ötesinde

güç/etki

uyandırabilen bir ülkedir. Siyasi nüfuz alanı genişlerken, ekonomik alanda aynı

yükselişi

sürdürmüş,

toplumsal direnç odaklarını çok güçlendirmiş

bir ülkedir. Eskinin

savunmacı

, refleksif ülkesi değil, kendi doğruları,

yol haritası

, bölgeye ve dünyaya bakışı oluşmuş,

stratejik değer

tanımını cephe ülkesi olmanın çok ötelerine taşımış,

“merkez güç”

lerden biri olmuş bir ülkedir.



Bugün içeriden ve çevreden

kuşatılmaya

çalışılıyorsak, ağır saldırılar altında kalıyorsak sebebi, işte bu

yükseliş döneminin boşa çıkarılması

, yeniden eski

cephe ülkesi pozisyonuna çekilmesi

içindir.

Gezi

,

17 Aralık

, terör gibi dalgalarla, psikolojik operasyonlarla, bütün muhalif çevreleri

ortak mevzi

haline getirme girişimleriyle, terör örgütlerini tek merkezde toplama projeleriyle ulaşılmak istenen sonuç da budur.



Artık iktidar değil hizmet meselesi..

AK Parti Kongresi'ni, yeni Başbakan'ı, yeni hükümeti bu çerçeveden tartışınca, değişimin nasıl normal bir süreç olacağını görüyor insan. Ölçek büyütmüş,

Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesiyle Başkanlık sisteminin kapılarını açmış

bir Türkiye için bu değişimlerin

iktidar biçimlenmesiyle alakası kalmamıştır.

Artık sadece

hizmet kadrolarındaki değişim

anlamına gelmektedir.



Kongre bir ara istasyondur. Süreç bundan sonra Anayasa ve Başkanlığa göre biçimlenecektir. Geriye dönüp baktığımda başkanlık sistemi ile ilgili

tek bir yazı

yazmışım. Yani, konunun tartışılmasına yeterince katkıda bulunmamışım.

daki cümlelere döneyim:



O zamanlar bu tartışma lükstü


Cumhuriyet tarihinde ilk kez halk tarafından doğrudan seçilen Cumhurbaşkanı, kabineye başkanlık ederken, aslında Başkanlık Sistemi'nin ilk adımlarını atıyordu.

Cumhurbaşkanlarının Bakanlar Kurulu'na başkanlık etme örnekleri ve daha önceki Başkanlık sistemi tartışmalarıyla bugünkü durum arasındaki farkı iyi anlamak lazım.

Tayyip Erdoğan

'ın doğrudan seçilmiş olması ve Başkanlık sistemi için Türkiye'de

köklü yapısal değişikliklerin yıllar içinde yapılabilmiş olması
yeni bir durum

dur.



Önceki cumhurbaşkanları dolaylı bir seçimle geldiler ve güçsüzdüler.

Başkanlık tartışmasını açsalar da

sistemik yapı

buna izin vermiyordu.

O yapısal değişiklikleri, dönüşümleri yapacak irade ve güce de sahip değillerdi.

Dolayısıyla o zamanlar boş, Türkiye gerçeklerine göre

lüks tartışmalardı

onlar.



Sitemik dönüşüm bütün yolları açtı

Oysa bu sefer yeni gerçekle karşı karşıyayız. Somut uygulamalar, yapılan değişiklikler Türkiye'yi gerçekten bir

tercihle

karşı karşıya getirdi. Uzunca bir süredir,

Erdoğan'ın yürüttüğü sistemik dönüşüm

bugün için o yolu açtı. Dolayısıyla

ilk kez Başkanlık sistemi gerçekçi bir anlam ifade ediyor

, amacına ulaşması da bu yüzden kuvvetle muhtemel.



Tartışmayı demokrasinin daha da güçlenmesi ya da zayıflaması açısından değil de sistemin elverip elvermemesi, Türkiye toplumunun buna hazır olup olmaması açısından yürütürsek, bugünkü ortamın bir ilk olduğunu görürüz ve işi daha rasyonel bir zemine oturturuz.

İleri demokrasi tartışmaları açısından bakıldığında bile, örnek oluşturan birçok ülkenin zaten böyle bir sistemle yönetildiğini görürüz. Özellikle

orta ve büyük ölçekteki ülkeler için Başkanlık sistemi tek kurtuluş

olarak öne çıkmaktadır.



Erdoğan'ı bu yüzden durdurmak istediler

Bütün bunlara karşı olağanüstü bir

karşı direnç

gelişecekti ve geliştirildi de. Aslında Türkiye içi iktidar çatışması gibi gördüğümüz kavga tam da burada oluyor. Gezi ayaklanması,

Alevileri

isyana teşvik, bu organizasyonda

Batılı “dost” istihbarat teşkilatlarının fiilen işin içine girmesi

Türkiye'deki dönüşümü ve geleceğe yürüyüşü durdurma mücadelesiydi. Bunu yaparken,

sokak terörü

üzerinden Erdoğan'a yönelik müthiş bir öfke ile kitleler

provoke

dilip, Erdoğan'ın itibarı hedef alındı. Türkiye toplumunun gözünden düşürülecek, Erdoğan'la birlikte bu büyük yürüyüşün

öncüleri tasfiye edilecek

, ülke yeniden Anadolu sınırları içinde hapsedilip 20. Yüzyıla özgü bir

ulus devlet şablonuna

sıkıştırılacaktı.



Bir daha böyle şeylere teşebbüs etmemesi için de içerideki bütün

farklılıklar çatışma alanına dönüştürülecek

, ülkenin enerjisi yıllarca içeride tüketilecek, ülke belini doğrultamayacak, uluslararası

sisteme yeni bir aktörün katılımı

nın önüne geçilecek, Türkiye'nin nüfuz alanında kalan ülkelerdeki etkisi de boşa çıkarılmış olacaktı.



Yani hem

Türkiye hem de coğrafya bu yeni siyasi yükselişten, güç birikiminden uzaklaştırılacak, vesayet ve hegemonya devam edecekti

.



Sarsıntılı coğrafya, fırtınalı Türkiye..

Türkiye

çok tehlikeli bir oyun

oynuyordu! Osmanlı'nın çözülmesinden sonra en büyük

meydan okumayı

yapıyor, coğrafyayı bu meydan okumaya çağırıyor, küresel iktidar denklemine güçlü

itirazlar

yükseltiyor, kendi toplumunu büyük bir mücadeleye ve dönüşüme hazırlıyordu... Erdoğan ve çevresinin işin farkına varması,

şiddetli direnç

göstermesi, kamuoyunun bu dirence destek vermesi ve medyanın bir bölümünün oyunu fark edip harekete geçmesiyle senaryolar boşa çıktı.



Bu kadar hareketli,

sarsıntılı bir coğrafyada

ve kadermiş gibi görünenlerin kader olmadığının gösterilmesi gereken dönemde Türkiye'nin son derece kıvrak olması, dinamik olması gerekiyor.

Karar mekanizmaları hantal bir Türkiye bu fırtınalı dönemi atlatamaz. Oysa fırtınayı atlatmaktan ziyade baş döndürücü bir tarihsel geçiş dönemine imza atmak istiyor Türkiye. 20. yüzyıl bizim için bir parantezse ve o parantez kapatılmak isteniyorsa, sistemik dönüşümün duraksamadan devam etmesi, kıvrak ve hızlı hareket edebilen bir devlet aklı ve mekanizmasının inşa edilmesi gerekiyor.


Başkanlık sisteminin bu dönüşümün en ileri aşaması olduğunun altını çizerek, bu fırtınalı tarih diliminde hızlı hareket edebilen bir ülke ihtiyacını da not edelim.



Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı bile tartışmaya açanların, ileri demokrasi örnekleri verip Başkanlık sistemine karşı çıkanların, o ileri demokrasilerdeki

monarşik yapıları

bari azıcık tartışma konusu yapmaları hiç değilse

ikiyüzlülüklerini

gizleyecek bir adım olabilirdi.



Güney'den çok ciddi bir tehlike yaklaşıyor!

Bütün bunlardan bakınca, AK Parti Kongresi yerli yerine oturuyor,

normalleşiyor

. Ancak çok

ciddi bir durum var ve bu, yeni bir dalga gibi Türkiye'ye yaklaştırılıyor

. Dönüşümü sabote edecek,

istikrarsızlık kapılarını açacak

şey, Güney'den sınırlarımıza dayanan tehlikedir.

Terör dalgasını

inşa edenler,

PKK üzerinden ülkenin güneyinde kalın duvarlar örüp bölge ile bağlantısını kesmeye çalışanlar, IŞİD'i Türkiye'nin üzerine salıyorlar.


Bugün aslında bunu yazacaktım. Bir sonraki yazıya kaldı. Ama

IŞİD'le savaşa kilitlenmek Türkiye'yi körleştirme operasyonuna dönüşebilir

. İçeride PKK'ya ağır darbe vuruldu, terör üzerinden

işgal hesapları suya düştü

. Hiçbir ülke Türkiye'den

bu kadar sert tepki beklemiyordu

. Bizi içeride

meşgul

ederek Suriye'de Türkiye karşıtı bir güç haritası şekillendirdiler.



İçeride terör güç kaybedince de IŞİD'e sarıldılar

. Ama tehlike sadece bu da değil. IŞİD'le savaşa kilitlenen, onunla meşgul edilen Türkiye, oyuna getirilebilir. Bu senaryo

PYD'ye alan açma amaçlı

olabilir. Orada asıl tehdit

PKK/PYD

'dir.

Türkiye'yi bölgeden uzaklaştırma çabaları bu örgüt üzerinden yürütülmektedir

. Türkiye'yi vuracak olan örgüt odur. Senaryoya derhal müdahale edilmeli ve içeride PKK nasıl zayıflatıldıysa bölgede de

PYD o şekilde zayıflatılmalıdır

.



Başkanlık sistemi dahil, birçok şeyi sabote etme potansiyeline sahip bir tehditten söz ediyorum. Küçümsemek intihar olabilir. Kongre eşiği atlatılıp Türkiye yoluna devam ederken önümüzdeki en ciddi gündem bu olmalıdır. Çünkü o da diğerleri gibi

çokuluslu bir müdahale

biçimidir.


#Başkanlık sistemi
#IŞİD
#PYD
#AK Parti