‘Haydut dünya düzeni’ ve en acil mesele: O duvar yıkılmalı!

04:0028/04/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Rusya Dışişleri Bakanı
Sergey Lavrov
, “Soğuk Savaş döneminde iki kutup da
hadlerini aşmaktan
kaçınıyordu. Ancak bugün
hiçbir kural kalmadı
” demiş.


Çok doğru.. Daha ileri gidelim;

dünyanın çivisi çıkmış

durumda. Öyle

“eksen kayması”

gibi de değil bu.

“Eksen kayması”nda bir ülkenin güç haritasındaki yerini değiştirmesi

ya da bu yönde bir eğilime girmesi söz konusudur. Oysa bu sefer tamamen

“kuralsız dünya”

dan,

“haydutlaşan bir uluslararası iklimden”

söz ediyoruz.



“Haydut dünya düzeni” dönemi


Eskiden kural tanımayan bazı ülkeler vardı ve özellikle Batı ittifakı bunları

“haydut devlet”

olarak tanımlar ve o ülkeyi ezip dağıtmak için türlü operasyonlara girişirdi. Bugünkü “kuralsız dünya”da ise uluslararası ilişkilerin kendisi

“haydutlaşmış”

tır.



Devletler örgütleşmiş, örgütler devlet yerine ikame edilir olmuş

, demokrasi ve özgürlük söylemleri belki

elli yıllığına

rafa kaldırılmış, insan onuru ve

ahlaki zemin

yok edilmiş,

küresel sistemin kurucu unsurları olan merkez güçler, kuralsız dünyanın kapılarını bizzat kendileri açmıştır

.



Dolayısıyla

çoklu ortaklıklar

anlamsızlaşmış, ikili ve

konjonktürel cephe ittifakları

öne çıkmıştır. Atlantik İttifakı'nın, yoğun olarak Avrupa Birliği'nin

“değer”

emperyalizmi

çöpe

atılmış, güce dayalı pozisyon belirleme her şeyin önüne geçmiştir.



Örgütler ortak oldu, devletler düşman..


Bu yeni durumun

çok önemli iki göstergesi

vardır. ABD gibi, küresel sistemin merkez ülkesi, açıktan

terör örgütlerini “ortak” ilan edebiliyor

. Hem de bunu NATO içinde bir müttefikine karşı. Yani devletlerle terör örgütleri arasındaki ayrım tamamen belirsizleştiriliyor.



Dün terörist ilan ettikleri örgütler üzerinden on yıllardır ortak hareket ettikleri bir ülkeye karşı

örtülü savaş

yürütülebiliyor. ABD'nin,

PKK/PYD

ile ilan ettiği ortaklığın durumu budur.



İkinci örnek ise

Avrupa Birliği'nin içine düştüğü hazin durum

u ortaya koymaktadır.

Baltıklar'dan Suriye sınırlarına uzanan bu Roma imparatorluğu

hızla güç kaybedip bir

“Alman ekseni”

ne dönüşürken, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana küresel ölçekte en köklü söylemini terk edip

yükselen faşizm

karşısında diz çökmüş haldedir.



AB dış politikası terör örgütlerine ihale edildi


Bunun çok dramatik bir örneği ile yüz yüzeyiz:

AB Türkiye ile, bizim bulunduğumuz bölge ile ilişkilerini ırkçılara ve bilinen terör örgütlerine teslim etmiş durumdadır

.



AB Komisyonu

raporlarını

yazanlar da,

AGİT gözlemcileri

de terör örgütleriyle bağlantıları açık olan kişi ve gruplardan oluşmaktadır.



Bu durum,

AB'nin de terör örgütlerini ortak ilan ettiği

, terör üzerinden müttefiklerine karşı savaş yürüttüğü gibi çok

trajik

bir gerçeği ortaya koymaktadır.



AB-Türkiye ilişkilerine bakarsanız,

Brüksel'in Türkiye ile ilişkilerinin PKK ve DHKP-C tarafından rehin alındığını

göreceksiniz. Aslında

DEAŞ

'la ilgili örtülü gerçekleri de bundan hiç farklı değildir.



Savaşlar artık “büyük devletler” arasında..


Buradan baktığınızda ABD'nin bölge politikaları üzerinden

özerklik

kuran Savunma Bakanlığı'nın

kuralsız dünyanın öncüsü

olduğunu,

“haydutlaşan dünya düzeni”ne zemin hazırladığı

nı söyleyebiliriz. Öyleyse,

ahlaktan, teamülden, çokuluslu sözleşmelerden

kopuk tamamen

güce dayalı bir küresel eğilim

var.



Güç hesaplaşmasına dayalı bir

bilek güreşi

var. Birçok ülkenin,

ittifak ilişkilerinden umudu esip
tarihi iddialarını bugüne taşıması

nın, bu iddialar üzerinden yeniden bir gelecek inşa etmek çabasının arkasında işte bu endişe var.



Açıkçası

2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en tehlikeli döneme girdik. Bugüne kadar, küçük ve orta ölçekli ülkeler üzerinde sürdürülen güç savaşı, bu sefer merkez ülkeler, kurucu güçler arasında yaşanabilir

. Bu da, artık savaşların, büyük hesaplaşmaların küçük ülkelerde, cephe bölgelerinde değil, büyük ülkeler arasında,

merkez güçler arasında

yaşanacağına işaret etmektedir. Tehlike de buradadır zaten.



Türkiye terörü vurdu, ABD askeri niye öfkeli?


“Kuralsız yeni dünya gerçeği”

nin bugüne kadarki

en ağır faturası

nı Türkiye ödedi. Kendi müttefikleri tarafından vuruldu,

ihanete

uğratıldı. Beraber yol yürüdüğü, ortaklıklarla iş yürüttüğü ülkeler son yıllarda alabildiğine Türkiye'ye saldırmaya başladı.



15 Temmuz

çokuluslu müdahalesi böyle bir şeydi. ABD'nin

PKK/PYD

'yi müttefik ilan etmesi ve Suriye'nin kuzeyinde

Türkiye'yi çevreleyen kuşak

oluşturma projesi de böyle bir şeydir.



Türkiye'nin PKK/PYD'yi hem Suriye'de hem Irak'ta vurduğu o büyük hava saldırısına bunca tepki gösterilmesi, saldırının hemen arkasından ABD askerlerinin PKK'lılarla birlikte şov yapması, devlet-terör ortaklığının trajik örneklerinden biridir

.



Bu aşamadan sonra, hiçbir ülke için “ittifak ilişkileri” bir güvence olmayacaktır. Elbette ikili ilişkiler yürüyecek, ortaklıklar yapılacak, işbirliği örnekleri sergilenecek ama artık kesinlikle

kalıcı ortaklıklar

üzerinden bir bölgesel harita uygulanamayacaktır.



Yakın tehlike, en acil mesele!


O koridor Türkiye için en büyük ve en yakın tehdittir

. İran sınırından Akdeniz'e uzanan ve ülkemizin bütün

güney kapılarını

denetleyecek şekilde dizayn edilen koridor, sadece

enerji

planlarıyla sınırlı değildir. Sadece PKK üzerinden bir

terör koridoru

planı da değildir.



Bizim için asıl tehlike,

o koridor üzerinden Türkiye'nin güney kapılarının tamamen kapatılması, Arap/İslam dünyasıyla bütün bağlarının kalıcı olarak kesilmesidir. Projenin esası da budur

.



Öyleyse Türkiye için

en acil mesele

o koridoru boşa çıkarmaktır. Bu bir terör meselesi değil,

yüzyıllara dönük

gelecek hesabı, bir coğrafya hesabı, bir

harita

meselesidir.

İçeriden ve dışarıdan, açık ve örtülü olarak desteklenen

bu proje, Türkiye'yi imha planının parçasıdır.



Kuşatma yarılmalı, o duvar yıkılmalı!


Kimin ne tepki gösterdiğine bakılmaksızın,

o kuşatma yarılmalı, hem Irak hem de Suriye'nin birçok bölgesinden müdahaleler yapılmalıdır

. Unutulmamalı ki, birilerinin tepkileri Türkiye'nin gelecek hesaplarından daha öncelikli değildir.



Kobani, Afrin, Tel Abyad, Münbic

, bütün bu bölgeler temizlenmeli, PKK unsurları tasfiye edilmelidir. Bizim bu bölgede tek hedefimiz

DEAŞ

olmamalı, DEAŞ'a bakarak gözlerimizin

kör

edilmesine izin verilmemelidir.



İşte bu

“kuralsız dünya”

da Türkiye'nin alabildiğine güce, savunmaya,

silahlanmaya

yönelmesi, çok daha büyük krizlere karşı

teyakkuz

halinde olması zorunludur. ABD ve

“müttefik”

güçlerle ortaklıklar bu yeni duruma göre şekillenmeli,

“gücün gösterilmesi”

nden ve

kararlılıktan

çekinilmemelidir.



Çünkü artık ülkelerin ittifak ilişkilerinin değil,

güç ve kararlılığının caydırıcı olabileceği bir dünya

dır burası. Bu yüzden, her ne surette olursa olsun o duvar yıkılmalı, o

çevreleme

planı boşa çıkarılmalıdır. Türkiye, bütün bölgede, nüfuz alanlarını harekete geçirip alabildiğince

direnç merkezleri

oluşturmalıdır.




#ABD
#DEAŞ
#15 Temmuz
#PKK