Güney’de Mekke, Kuzey’de İstanbul: Büyük hesap budur

04:0017/10/2016, Pazartesi
G: 16/09/2019, Pazartesi
İbrahim Karagül

Suriye'de
hangi ülke savunmada kalırsa o kaybedecek
.


Irak

'ta hangi ülke savunmada kalırsa o da kaybedecek.



Musul

'dan ve

Halep

'ten uzak duran,

uzak tutulan

, bu uzak tutulmayı boşa çıkaramayan ülke, yine kaybedecek.



Birinci Dünya Savaşı sonrası

ilk harita

şekillendi, coğrafya yeniden biçimlendirildi. Bugün

ikinci kez harita şekillenirken

, coğrafya yeniden kurulurken hangi ülke geride kalırsa, eksik kalırsa, hangi ülke kendi

geleceğini başkalarının inisiyatifine terk ederse

o kaybedecek.



Üstelik bu kayıp, sadece

etkinlik

kaybı ile değil, ülkenin

parçalanması, sınırlarının değişmesi hatta ülkenin tamamen çökmesi

ile sonuçlanacak.



O birkaç saat


büyük oyunu boşa çıkardı



Türkiye, Birinci Dünya Savaşı sonrası paylaşıma,

bilinen en zayıf, en olumsuz şartlarla

girdi. Sadece kendini koruyabildi, ayakta kalabildi. Bölgesel

statüko

tamamen Türkiye'nin ve coğrafyada yaşayanların aleyhine şekillendi.

Garnizon
devletler

inşa edilip

yüz yıllık sömürge

düzeni kuruldu.



Aynı Türkiye bugün yani coğrafyanın ikinci kuruluş döneminde bilinen en güçlü halini yaşıyor

. Coğrafyanın en güçlü devleti, dünyanın da en güçlü devletlerinden biri. Bu gücü

15 Temmuz

saldırısını bir kaç saat içinde geri

püskürterek

de kanıtladı. Çünkü o saldırı,

çokuluslu bir saldırıydı

, tamamen Türkiye'yi çökertmeye ayarlıydı.



O birkaç saatte Türkiye, sadece kendini değil, bütün coğrafyayı paramparça edecek bir planı boşa çıkardı

. O birkaç saat, Türkiye'nin çöküşüyle sonuçlanabilir, ülkenin parçalanmasına kadar varabilir, coğrafyada ayakta

tek bir ülke kalamayacak ölçüde

sarsıntılara yol açabilirdi.




Verdiğimiz kararlar yüzyılları değiştirecek


Çünkü biz biliyoruz ki,

Türkiye ayakta kaldıkça bölgesel ölçekte hiçbir harita uygulanamayacak. Türkiye güçlü kaldıkça, Irak da Suriye de parçalanamayacak

. Türkiye parçalanmadan o büyük hesap hiçbir şekilde uygulanamayacak. Bunu bizim bildiğimiz kadar onlar da biliyor ve bu yüzden doğrudan Türkiye'yi

hedef

alıyorlar.



Nasıl bir mücade

lenin içinde olduğumuzu, nasıl bir

direniş

sergilediğimizi, bu

hesaplaşmanın

sadece Türkiye değil,

coğrafya savaşı

olduğunu çok iyi bilmeliyiz. Bilmeliyiz ki,

bugün attığımız adımların yüzyılları değiştireceğinin idrakine varalım

. Bilmeliyiz ki, bugün nasıl

cesur kararlar

alma sorumluluğumuz olduğunu, bunların bir

macera

olmadığını,

tarih değiştirecek

kararlar olacağını bilelim.



Bizi Rusya ve İran'la savaşa sokacaklardı


Türkiye,

Fırat Kalkanı ile ilk kez milli bir atılım

gerçekleştirdi. Bölgesel güvenlik, Türkiye'nin güvenliği,

terörle

mücadele,

Suriye

ya da

Irak

gibi meselelerde sadece içinde bulunduğumuz

ittifak ilişkilerine

güvenerek

yıllarımızı harcadık

. ABD dedik, NATO dedik, Avrupa Birliği dedik ve Türkiye'nin

milli reflekslerini

geri plana ittik.



Biz onlara inandıkça, güvendikçe,

etrafımızdaki çember daraldı

, çevremizdeki ülkeler

paramparça

oldu, onların

yönettikleri terör örgütleri

yüzünden

insanlarımızı, kaynaklarımızı, yıllarımızı

kaybettik. Bir de baktık ki,

savaş evimize servis ediliyor

, Türkiye'yi

Suriyeleştirme

planları devreye alınıyor. Bizi hem terör örgütleri üzerinden diz çöktürmek istediler hem de

Rusya ve İran'la savaşa sokmaya

çalıştılar.



Bir yıl önce yapmamız gereken Fırat Kalkanı operasyonunu

bir yıl gecikmeyle

bile olsa yapmasaydık, bir daha yapamayacaktık.

Akdeniz kıyısından Irak sınırına kadar ülkemizi kuşatma

,

çevreleme

planı tamamlanmış olacaktı. Aynı kuşağı Irak sınırlarında da oluşturacaklar, Akdeniz'den İran sınırına kadar Türkiye ile güney arasına bir

terör duvarı

inşa etmiş olacaklardı.

Anadolu'da boğma

planıydı bu. Çünkü, bu hat tamamlanır tamamlanmaz Türkiye'ye açık saldırılar başlatılacaktı.



3 Fırat Kalkanı daha ve Musul müdahalesi


Oyunu şimdilik, dar bir bölgede de olsa bozduk

. Terör koridoru kesintiye uğradı, o

kuşatma yarıldı

. Ama onların planı bu kuşağı İran sınırına kadar uzatmaksa, bizim de

Fırat Kalkanı ile yetinemeyeceğimiz

gerçeği ortadadır.

Cerablus

'ta olduğu gibi Suriye topraklarından

en az iki, Irak topraklarında da en az bir yarma harekatı daha yapma

zorunluluğu ortadadır.



Mesela

Afrin

'den,

Tel Abyad

'dan benzer yarma harekatı yapılmalıdır.

Musul

meselesinden bizi uzak tutmaya çalışanlara karşı Irak topraklarında

Tel Afer'e, Musul'a kadar derinliğe inecek müdahale alanları

düşünülmelidir. Bu, bazılarına oldukça

korkutucu

gelebilir,

savaş çığırtkanlığı

gibi görünebilir. Ama

en geç bir yıl içinde
bunun ne büyük zorunluluk olacağı

, yapılmaması halinde çok büyük fırsatların kaçacağı, kaçan her fırsatın da Türkiye'ye çok

ağır maliyetlerinin

olacağı düşünülmelidir.



Onlar
Akdeniz'den İran sınırına kadar kuşatma planı yapmışlarsa biz de aynı hatta sınırın güneyinde kendi güvenlik kalkanımızı oluşturmak zorundayız

ve bu bizim için artık bir meşru müdafaa hakkıdır. Yani, kuşatma hattını

savunma kalkanı

na dönüştürmek zorundayız.



Erdoğan'ın sözleri ve “milli” savunma


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın

, son

iki haftadır

yaptığı bütün konuşmalarda bu eğilimleri görüyorum.

Cümlelerini sorgularken, ifadelerini anlamaya çalışırken, verdiği mesajları değerlendirirken

bu gerçeklerin izini görüyorum.

Yeni milli savunma konsepti

çerçevesinde bundan sonra neler olabileceğini öngörmeye çalışıyorum. Soğuk Savaş'ın bitmesinden bu yana

ilk kez böylesine bir pozisyon alıyoruz

ve bu, tamamen Türkiye'nin gerçeklerine göre biçimlenmiştir.



Çünkü bu, bir ülkenin

öz savunma

hamlesidir ve

öz savunma asla bir başka ülkeye, ittifak ilişkilerine devredilemez

. Ki, böyle bir ittifak ilişkisi de kalmamıştır çünkü Türkiye doğrudan o ittifak ilişkileri tarafından vurulmakta,

coğrafya yine onlar tarafından Türkiye'ye karşı kışkırtılmaktadır

. Bir kere daha ifade edelim ki, Türkiye'ye yönelik

ana tehdit müttefiklerden

gelmektedir. 15 Temmuz bir müttefik saldırısıydı. Bu ülkeye diz çöktürme denemeleri bu yüzden sürecek, Türkiye teslim olmadıkça tehdit

aynı adreslerden

gelmeye devam edecektir.



İki şehrin kimliği ve mezhep savaşı


Musul

'a yönelik ABD operasyonunda Türkiye'yi dışarıda tutma planının altında

derin bir hesap

yatmaktadır. Onlar bizi Suriye ve Irak'ın dışına atmak istiyorlar, hesaplarını ona göre yapıyorlar. Bunu yaparken de, kafamızı kaldırıp müdahil olamayalım diye

FETÖ ile PKK ile içeride meşgul

ediyorlar. Bu yüzden

FETÖ'ye ve PKK'ya karşı verilen mücadele bir istiklal mücadelesidir, dış müdahaleye karşı ülke savunmasıdır

.



Musul ve Halep, bu iki şehir coğrafyanın kaderinde çok önemli roller üslenecek. İki şehrin kimliği, kişiliği, özgürlüğü coğrafyanın özgürlüğü ile birebir ilgili olacak

. İki şehir üzerinden kimlerin denetim kurduğuna dikkat edilmeli. Herhangi bir

“yabancı”

gücün bu iki şehri denetim altına almasının sonuçları

ölümcül

olabilir. Artık

ülkelerin bile önüne geçebilen şehir kimlikleri

nin, tarih yapıcı gücü ihmal edilmemelidir.



ABD ve çoğu terör örgütünden oluşan ortakları Musul üzerinden

çok tehlikeli bir oyun

tezgahlıyor. Tamamen

mezhep çatışmasına ayarlı

bir müdahale seziliyor. Mesele artık DAEŞ değildir.

DAEŞ verilen rolü oynanıştır ve sahneden çekilme vakti gelmiştir

.

DAEŞ sonrası Musul hesapları

önemlidir, oyun buna göre kurulmaktadır. Şii gruplarla, İran eksenindeki Bağdat yönetimi ile ve PKK ile birlikte yapılacak bir müdahale, mezhep çatışmalarının

fitilini

ateşleyebilir.



İşgalden daha büyük tehlike..


Belki de

Irak işgalinden sonraki ikinci aşama

ya geçiliyor.

Mezhep çatışmaları üzerinden uygulanacak jeopolitik plan

devreye alınıyor. Eğer öyleyse, Irak işgalinden çok daha vahim sonuçlarla yüzleşeceğiz demektir. ABD'nin bölgeye yönelik bütün müdahaleleri

ayrıştırma ve çatıştırma

üzerine kuruludur. Bu bazen

etnik

bazen

mezhep

kimliği üzerinden servis edilir. Bu sefer mezhep kimliği, bölgesel ölçekte bir

nükleer bombayı ateşlemek

için harekete geçiriliyor olabilir.



Türkiye'yi dışarıda tutma hesaplarının sebebi bu da olabilir. Zira

Türkiye, bölgesel ölçekte mezhep çatışmalarının önüne geçecek ya da onu dar bir alana hapsedebilecek tek ülkedir

. Bu küresel plana engel olması bile Türkiye'ye saldırı gerekçesi olabilir. Ancak Türkiye'nin

eli sanıldığından daha güçlüdür

.

1926

'daki hesapları bir tarafa bıraksak bile, sadece bugünkü gelişmeler Türkiye için

müdahale gerekçesi

oluşturuyor. Bölgedeki

Sünni Arapların

ve

Türkmenlerin

daveti müdahale için

meşru bir gerekçe

oluşturmaktadır. Özellikle

Tel Afer

, doğrudan Türkiye'nin sorumluluk hissettiği bir bölgedir ve

Tel Afer'e yönelik bir tehdit açık müdahale gerekçesi

dir.



Ani, şaşırtıcı, oyun bozucu müdahale


Yeni

milli savunma doktrini

çerçevesinde

ani, şaşırtıcı ve birçok bölgeden Suriye ve Irak topraklarına derinlemesine girip, bu küresel oyunu bozmak

zorundayız. Bu müdahaleler hem o ülkelerin toprak bütünlüğü hem Türkiye'nin savunulması için

ihmal edilemez

ve

ertelenemez

bir gerçekliktir. Bugün bazılarına âfâkî gelse de bir ya da

birkaç yıl içinde bunların ne kadar hayati önemde olduğu

anlaşılacak ancak bazı şeyler için çok geç kalınmış olacaktır.



Bu yüzden,

en az üç bölgeden daha Fırat Kalkanı benzeri operasyon gereklidir

. Bu yüzden, ABD istemese de, Bağdat ya da Tahran istemese de

Musul ve çevresine müdahale için Türkiye'nin kendi şartları ve gerekçeleri öne alınmalıdır

. Ortadoğu

bataklığına

çekilme söylemi, bir

körleştirme

söylemidir. Türkiye bunları yapmazsa, müdahale etmediği her bölge Türkiye içlerine müdahale alanı haline gelecektir.



Akdeniz'den İran sınırına kadar kendi savunma kalkanımızı

oluşturmak zorundayız. Türkiye'yi koruyacak ve bölgesel oyunları boşa çıkaracak tek strateji budur.



Büyük hesap: Güney'de Mekke, Kuzey'de İstanbul


Savunmada kalmak ölümdür

. Coğrafyamızdaki hiçbir ülke, savunma anlayışı ile ayakta kalmayı başaramayacaktır.

Uluslararası sistem, coğrafyanın şartları o kadar agresifleşti ki, tehdidi sınırları dışında durduramayan, dışarıda savunma kaleleri oluşturamayan her ülke parçalanacaktır

.



Dikkat ederseniz, bu yüzden hemen her ülke, hızla ileri adımlar atmaya çalışmaktadır. Türkiye'ye yönelik yıpratıcı saldırılar açığa çıkmışken, savaşı evimize taşımaya ayarlı irade kesinleşmişken bize düşen savaşı evimizden uzağa taşımaktır. Üstelik biz,

Suriye ve Irak'ta bir yabancı güç değil, evinde mücadele eden ülke

olarak var olacağız.



Bu yüzden

Musul-Halep hattı bizim için yeni güvenlik haritasıdır

ve bu yüzden bu hat çerçevesinde müdahale alanları için hazırlık yapılmalıdır.



Kimse bugünün şartlarını basite almasın, münferit, dar kriz bölgeleri olarak algılamasın. Ayak izlerini iyi takip edin, nerelere gideceğini iyi görün. Bugünkü kriz ve kaos, tahminimizden daha kısa süre içinde

Güney'de Mekke'yi, Kuzey'de İstanbul'u

hedef alacaktır.

Büyük hesap budur

.


#Irak
#Suriye
#DAEŞ
#Musul
#Halep
#ABD
#Fırat Kalkanı