Düşmanları dost, dostları düşmanhaline getirecek“yeni bir durum”la karşı karşıyayız. Bütün bölgedekartlaryeniden karılıyor,cepheleryeniden şekilleniyor,ittifaklaryeniden biçimleniyor.Ortadoğu’dayepyeni bir “koalisyon”, “eksen”oluşuyor.Arap Baharısonrasında olduğu gibi, tamamenTürkiye’yi dışarıda tutan, bölgeden uzaklaştırmaya çalışan,Suriye’nin dışınaitmeye çalışan, Arap dünyasıyla bağlarını koparmayı önceleyen bir koalisyon bu.Aslında bunuKatar’ı hedef alan Körfez Krizi ilehissetmiştik.Birleşik
D
üşmanları dost, dostları düşman
haline getirecek
“yeni bir durum”
la karşı karşıyayız. Bütün bölgede
kartlar
yeniden karılıyor,
cepheler
yeniden şekilleniyor,
ittifaklar
yeniden biçimleniyor.
Ortadoğu’da
yepyeni bir “koalisyon”, “eksen”
oluşuyor.
Arap Baharı
sonrasında olduğu gibi, tamamen
Türkiye’yi dışarıda tutan
, bölgeden uzaklaştırmaya çalışan,
Suriye’nin dışına
itmeye çalışan, Arap dünyasıyla bağlarını koparmayı önceleyen bir koalisyon bu.
Aslında bunu
Katar
’ı hedef alan Körfez Krizi ile
hissetmiştik
.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)
,
Suudi Arabistan
,
Mısır
ve
İsrail
’in başını çektiği,
Muhammed Dahlan
gibi operasyonel
tetikçilerin
kullanıldığı bir koalisyon bu.
Sadr depremi,
şaşırtıcı çıkışlar
Hamas
’la yakınlaşarak Filistin yönetimini değiştirmeyi de gündemine alan söz konusu eksenin
en radikal çıkış
ı Iraklı
Şii lider Muktada Sadr
’ın S. Arabistan’a davet edilmesi oldu. Sadr, Riyad dönüşünden hemen sonra etkin olduğu bölgelerde
S. Arabistan’ı hedef alan slogan ve afişleri yasakladı
, Riyad’ı
“bölgenin
babası”
ilan etti.
Ziyaretin hemen ardından BAE’ye davet edilen Sadr üzerinden bir
Arap kimliği
öne çıkarılmaya, bu kimlik üzerinden
Irak’taki İran etkisi
kırılmaya çalışılıyor. Riyad yönetimi, bunlar olurken
Yemen
’deki savaşı sona erdirmek,
1990 Körfez Sava
şı’ndan bu yana kapalı olan Irak’la
sınır kapısını açmak
, Necef'te
konsolosluk
açmak ve Bağdat’la yakınlaşmak için
şaşırtıcı çıkışlar
yaptı.
Mezhep kimliği değil, Arap kimliği öne çıktı
Şüphesiz bunlar yeni koalisyonun önceliklerine göre atılan oldukça şaşırtıcı adımlardı. İran’la S. Arabistan arasındaki gerilim
mezhep kimliğinden uzaklaşıyor, sanki Arap-Fars kimliği üzerinden yeniden şekil alıyordu
.
S. Arabistan-Mısır-BAE ekseni Arap kimliğini keşfetmişti
ve bunu
Muktada Sadr üzerinden servis
ediyordu. Alışık olmadığımız, yeni ve şaşırtıcı durumlarla karşı karşıyayız. Sanıyorum
“eksen”in bundan sonraki adımları bizleri şaşırtmaya devam edecektir
.
Şüphesiz bölge ülkeleri arasındaki yakınlaşmayı savunmalıyız,
teşvik
etmeliyiz. Coğrafyamızdaki
gerilim/çatışma alanlarının daralması
için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Hatta
İran-Suud krizinin yumuşatılması
için de çaba harcamalıyız.
Bütün bölgeyi
harabeye
çevirme potansiyeli taşıyan
mezhep krizinden bir an önce kurtulmanın yollarını
bulmalıyız. Yeni “eksen”in adımları Irak ve Yemen’de hissedilirken bu ilk bakışta, çatışma değil, yakınlaşma şeklinde kendini gösteriyor.
İşin arkasında ABD, İngiliz, İsrail aklı var
Ama
acaba öyle mi?
Bu gelişmeleri bu kadar
iyimserlikle
mi okumalıyız? Söz konusu gelişmeler
bölgesel bir yakınlaşmaya mı yoksa yeni çok çetin bir yeni cephenin açılmasına mı
işaret ediyor?
Bence tehlikeli bir
rüzgar
yakınlaşıyor. Riyad ve BAE’nin manevrasının arkasında, daha
büyük bir hesap var. Bir Amerikan, İngiliz, İsrail aklı var
. Bir bölgesel proje var.
Suriye’de ABD planlarını hakim kılmak
,
İran’ı Güney’den sıkıştırmak, Türkiye’yi Suriye’den çıkarmak
için ince ince işlenmiş bir plan var.
Türkiye açıkça
hedef alınacak
Şüphesiz bu
“eksen”in öncelikli hedefi İran
. Irak’taki İran nüfuzunu kırmak, Arap kimliği üzerinden Irak’ı da eksenin içine çekmek,
Tahran’ın Batı kapılarını kapatmak
, ABD ve İsrail ile birlikte Suriye’yi tam denetim altına almak, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan
terör koridorunu gerçeğe dönüştürüp Türkiye ile Arap dünyasının bütün bağlantısını koparmak
gibi çok daha üst hesaplar var.
Bu hesaplar S. Arabistan’ı da, BAE’yi de aşıyor. Bir ABD-İngiliz-İsrail haritalandırması ile karşı karşıyayız. Yani “eksen”in birinci hedefi İran ise ikinci hedefi Türkiye’dir.
Türkiye’deki uzantılar ve 2019 senaryosu…
Geçtiğimiz hafta
başlığı altında “eksen”in 2019’dan önce
Türkiye içindeki uzantılarının
neler olabileceğini anlatmaya çalıştım.
PKK/PYD kriptoları, FETÖ artıkları, NATO bağlıları ve muhafazakar muhalifler
üzerinden söz konusu eksen çerçevesinde bir
senaryo
Türkiye içinde uygulanacaktır.
Ama şu an
daha büyük tehditlerle
yüz yüzeyiz. Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan
haritanın tamamlanması
na çok az kaldı. O harita tamamlandıktan sonra Türkiye’nin
yapacağı hiçbir şey
kalmayacak. O zaman oturup,
savaşın içeriye nasıl taşınacağını, “eksen”n içeride ne tür tezgahlar kuracağını, ne tür siyasi krizler servis edeceğini
tahmin etmekten başka çaremiz kalmayacak.
‘Terörle mücadele’ tuzaktır, artık mesele terör değildir
Bu bilindiği halde, tehlikenin büyüklüğü, yakınlığı görüldüğü halde
müdahale edilememesinin acizlikten, imkansızlıktan kaynaklanmadığına, içerideki uzantıları Türkiye’nin hareketlerini engellediğine, onu oyaladığına, yeni yeni önerilerle siyasi aklı bulanıklaştırdığına
inanıyorum. Yani, söz konusu senaryonun içerideki uzantıları daha
şimdiden operasyona başlamışlardır
!
Hala
“terörle mücadele”
gibi soyut, anlamsız, bir karşılığı olmayan gerçeklikten uzak cümlelerle konuşulmasını anlamak mümkün değildir.
Artık “terörle mücadele” diye bir kavram yoktur.
Bu kavram tuzaktır.
Bugünkü resmi, “terörle mücadele” olarak adlandırıp, bu soyut kavram üzerinden okuyanlar, ona göre hareket edenler, yakın gelecekte büyük bir
felakete bilerek ya da bilmeyerek zemin hazırlamış
olacaklardır. Terör değil devletler çatışması ile karşı karşıyayız.
Nihai kararlar alınmalı: Şam’la anlaşma dahil..
PKK üzerinden ABD gücü kullanılıyor, PKK üzerinden Türkiye bu güçle vuruluyor.
Nihai kararlar almak, nihai pozisyonlar belirlemek zorundayız
. Suriye’de durduğumuz yeri yeniden tanımlamak durumundayız. Bağdat’la ilişkileri güçlendirmenin yanısıra,
Şam yönetimine karşı bütün öfkemizi bastırmak, takıntılarımızdan kurtulmak
zorundayız.
Burada
Esed savunuculuğu
yapmıyorum. Daha
derin
, daha kapsamlı bir şeyden söz ediyorum. Suriye’yi bir
bütün olarak
tutacak adımlar atmaktan, ülkenin
ABD işgaline
teslim edilmemesinden, parçalandığı anda
Türkiye’nin parçalanma sürecinin başlatılacağından
söz ediyorum. Buna şiddetle karşı çıkanların,
boş hamaset
dışında Türkiye’ye önerdiği
hiçbir çözüm yolu
yoktur!
Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi bu..
Suriye’nin kuzeyinde
PKK üzerinden yürütülen harita terör meselesi değildir
. Suriye’deki çatışmalar artık
şu grup, bu grup
meselesi değildir. Çok daha
esaslı
bir duruşla, bölgenin tamamı üzerinde bir bakışla hareket etmek gerekmektedir.
Çünkü
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidiyle yüz yüzedir
. Çünkü ilk kez açıktan
çokuluslu
bir cephe ile karşı karşıya. Öyleyse
İran ve Rusya ve Şam yönetimi dahil
, daha kapsamlı, derin, kalıcı anlaşmalara varmayı zorlamak gerekiyor.
Suriye olayı bitti.
Suriye halkı olaydan dışlandı. Suriye, devletlerin kapıştığı bir cephedir artık.
Talan ediliyor, paylaşılıyor
. Öyleyse
önyargılarından, ön kabullerinden
bağımsız, rasyonel bir düşünce, politika geliştirmek, Türkiye’ye yönelen büyük tehdide karşı atılacak adımlardan biridir.
İran Irak’tan, Türkiye Suriye’den sıkıştırılıyor
Son adımlar
İran’ı Irak’tan sıkıştırıyor. Bu ABD planıdır
, İran’ı baskı altına alıp cepheyi İran sınırına yaklaştırma hesabıdır. İran Irak’ın güneyinden sıkıştırılırken
Türkiye Suriye’nin kuzeyinden sıkıştırılıyor
. Bu
iki hareket üzerinden Araplar, Türkler, Farslar ve Kürtler arasında belki yüz yıl sürecek düşmanlıkların temelleri atılıyor
. İşte bu
küresel bir akıldır, küresel bir projedir, bir Atlantikçi müdahaledir
. Bu kalıcı düşmanlıkların önünü alacak bir şeyler yapmalıyız.
Bırakın savaş, sınırın diğer tarafında olsun!
İran Genelkurmay Başkanı
’nın,
kalabalık bir general kadrosu
yla başladığı Ankara ziyareti tam da
böyle bir döneme
denk geldi. İki ülkenin de
benzer tehditler
hissettiğini düşünüyorum. Eğer yeni “eksen” başarılı olursa Suriye Amerika’nın olacak. Suriyeliler rehin alınacak,
ülke, Türkiye ve İran için batılı orduların saldırı üssüne dönüşece
k. Bu yüzden Ankara’daki temaslardan ne çıkacak, büyük bir merakla bekliyorum.
Artık
bir gün bile
bekleme imkanı kalmadı. Türkiye’nin o koridora
doğrudan, açık ve güçlü bir müdahale
sinden başka seçenek kalmadı.
Söz konusu vatansa,
Anadolu ise, tehdit ülkemize yaklaşmışsa,
savaş Türkiye’ye taşınacaksa ve bu kaçınılmaz hale gelmişse, bırakın bu savaş sınırın diğer tarafında olsun.
#Türkiye
#İran
#Rusya
#Suriye