Türkiye hiçbir zaman bu kadar
yakın olmamıştı. Hiç bir zaman böylesine
, içeriden ve dışarıdan
acımasız bir
edilmemişti.
Hiç bir zaman
aynı anda birkaç ülkenin hedefi
haline gelmemişti. Bu ülkelerin doğrudan müdahalesiyle
Türkiye içindeki çevreler
harekete geçirilmemişti.
bölgemizi günü gününe takip etmeye çalışıyorum. Türkiye'nin bölgedeki pozisyonunu ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini izliyorum.
Savaşın bu kadar bölgeselleştiğine
, bölge ülkelerinin birbirini bu kadar
hedef aldığına, birbirine karşı i
yürüttüğüne tanık olmadım.
Rusya-İran ekseninin Türkiye ve Müslüman ülkeleri böylesine açıktan tehdit ettiğine tanık olmadım
. İki ülkenin Türkiye ile ilişkileri hep
, çoğu zaman ortaklığa varan örnek ilişkilerdi. Sadece birkaç
iki ülkenin Türkiye ile açık savaş pozisyonuna geldiği bir başka örnek yoktur.
Yeniden Şah İsmail dönemi
Bugün bu iki ülkenin
bölgesel işgal ve yayılma hırsı
yla böylesine saldırganlaştığı bir dönem de olmamıştı. Bu iki ülkenin doğrudan ve
coğrafyaya böylesine müdahil oldukları, bu çerçevede
Türkiye içindeki terör ve siyasi çevreleri böylesine harekete geçirdikleri dönem
de olmadı. Tahran, Müslüman dünyada
ağır tahribata uğrayacağını bildiği için bütün
operasyonlarını
yla yapıyor.
Tekrar edeyim;
Şah İsmail'den bu yana Şiilik hiçbir zaman böylesine bir devlet saldırganlığının siyasi dili olmamıştı
ve İran bugün bunu yaparak
İsrail düşmanlığının da ötesine taşıdı.
Bugüne kadar bölgeye müdahaleler ülkelerle sınırlıydı,
. İran ya Irak'la savaşıyordu, ya ABD işgalinin üstüne konup
'ı denetim altına alıyordu, ya
'de kendi macerasını yürütüyordu, ya
'daki Şiileri kendine yönelen tehditler için
olarak kullanıyordu ya da kendini korumak için
'ı İsrail ile savaştırıyordu.
Ama bugün bütün coğrafyadaki Şii çevreleri
olarak kullanıp bütün
bir duruma geldi. Sadece Suriye değil, Basra Körfezi ülkeleri ve
İran ve Rusya, Suriye'de Türkiye ile savaşıyor
. Bu, açık ama ilan edilmemiş bir savaştır.
PKK ve PYD üzerinden hem Türkiye'de hem de Kuzey Suriye'de yine Türkiye'ye karşı savaşıyorlar
. PYD/YPG'nin Suriye'de kurduğu Türkiye karşıtı cephenin arkasında yine aynı iki ülke vardır. Ama ABD ile, bazı Avrupa ülkeleriyle
hareket etmektedirler.
PKK'nın aylardır Güneydoğu
illerimizde ve ilçelerimizde yürüttüğü işgal
girişiminin arkasında yine bu ülkeler var. Suriye savaşını Türkiye'nin
taşımışlardır. Türkiye topraklarında açık açık Türkiye ile savaşmaktadırlar. Çok yakında bu ülkedeki
daha açık biçimde harekete geçirdiklerini göreceğiz.
Bu yüzden
Cizre ve Silopi gibi bölgelerde yürütülen operasyonlar sadece PKK'ya karşı değil, bu ülkelere karşı savunma operasyonlarıdır
. Bir işgali sona erdirme, evin içini temizleme, bizi içeriye mahkum eden o dış müdahaleyi
operasyonlarıdır. Çünkü bu aşamadan sonra
PKK, terörle sınırlı bir yapı değil
, Türkiye içlerine yönelik işgal projelerinin
'dır.
Sonu gelmez savaşlar başlar
Eğer bu
durdurulmazsa, bu ülkeler
yayılmacı ve işgalci girişimlerini devam ettirirse
Süveyş Kanalı'dan Doğu Akdeniz'e ve Basra Körfezi'ne kadar bütün bölge sonu gelmez savaşlara sürüklenecektir
. Şaşırtıcı biçimde hızlı gelişecek bu çatışmaları kimse durduramayacaktır. Çünkü böyle bir çatışma münferit ve
dar bölge için olmayacak, iki ana cephe arasında
yayılıp bütün ülkeleri içine çekecektir.
Bu yüzden
dünya Rusya'yı bir yerde durdurmanın yolunu bulmalıdır
. Aynı zamanda Rusya'nın kanatları arasına gizlenen
İran'ın ihtirasları dengelenmelidir
. Tahran Müslüman dünyayı yüzyıllar sonra iki büyük cepheye ayırmakta, o “
İslam kendi içinde savaşacak
” tezini kendi elleriyle gerçeğe dönüştürmektedir.
Burada İran'ı hedef alarak
güç verme niyetinde değiliz. Ama
İran kamuoyu, Tahran'ın bu ihtiraslarını eleştirmeyi bilmelidir
. Çünkü bu ihtirasın İran halkına da çok ağır bedeller ödetme ihtimali vardır.
Rusya ile birlikte
Türkiye'nin hemen güney sınırına yerleşmesini, orada da rahat durmayıp PYD/PKK üzerinden Türkiye'yi taciz etmelerini, hatta daha ileri gidip PKK üzerinden bir iç işgale girişmelerini hoş görmemizi kimse beklemesin
. Hiçbir ülkenin böyle bir tehdidi hazmetmesi mümkün değildir. Burada,
çok daha kötü fotoğraflar
şekillenmeden bir tehlikeye dikkat çekmeye, can sıkıcı bir durumu tahlil etmeye, anlamaya çalışıyoruz.
Doğulu istilacılar, “İslam iç savaşı”
Maalesef,
Batılı istilacılardan sonra şimdi de Doğulu istilacılar İslam yurdunu harabeye çevirmeye hazırlanıyor
. Yıllar yılı endişe ettiğimiz, “
son hedefleri Türkiye-İran savaşı
” korkusunun gerçeğe dönmesi için bütün senaryo tamamlanmış sanki. “Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek,
İslam iç savaşı yaşanacak
” şeklindeki sözlerin mimarları bizim
üzerinden bunu başarmak üzere. Başarırlarsa savaş sadece ülkelerimize değil, evlerimizin içlerine kadar gelecek demektir ve bizler
ayağa kalkacak mecal bulamayacağız.
Tam da bu dönemde,
içeride kimlerin nerede durduğuna dikkat
etmek gerekiyor. Artık normal bir dönemde yaşamıyoruz ve bu sorunlar Türkiye'nin iç sorunlarıyla sınırlı olmaktan çıkmıştır.
PKK ve PYD artık bir Kürt meselesinin değil, bölgesel harita projelerinin parçasıdır. İçeride bu çevrelere destek verenler
, içeride iç iktidar hesaplaşması için Türkiye'ye yönelen işgal girişimlerinin yanında yer tutanlar açık bir savaşın parçasıdır ve bu savaş Türkiye'yi hedef almaktadır.
Moskova'ya talimat almak için gidiyor
'ın Moskova ziyareti bu çerçevede yorumlanmalıdır. Bu şahsın,
ve doğrudan Türkiye ile silahlı bir çatışmanın, ülkemize yönelen
olmuştur. Kendisiyle ilgili
işletilmeli, siyasi kimliğini bir
olarak kullanması engellenmelidir.
İran Müslüman örgütlerle ilişkisini doğrudan ya da Bağdat üzerinden, seküler yapılarla ilişkisini ise Moskova üzerinden yürütmektedir.
Demirtaş Moskova'ya savaş için yeni talimatları almak için gitmektedir
. O ve İstanbul'daki karargahlarından pozisyon alıp karşı tarafta yer alan “
iç işgalciler” için vatan hainliği kavramı
yeniden yorumlanmalıdır.
HDP, PKK'nın siyasi uzantısı olarak siyasi kimliğinden iyice uzaklaşıp silahlı kimliğe daha çok yakınlaşırken,
Türkiye'nin kurucu partisi CHP hızla HDP'leşmekte, Türkiye karşıtları için bir barınak, bir sığınma yeri haline gelmektedir
. Kamuoyunun ağır eleştirilerine rağmen bu unsurları içinde barındırmakta hatta sorgulamaya bile gerek duymamaktadır. Bu durum, yaklaşan gerilimli günlerde
CHP için de çok ciddi bir meşruiyet sorgulamasına
yol açabilir.
Sen Şah İsmail olursan ortaya bir Yavuz çıkar
Türkiye bu tehditlere boyun eğmeyecek, “
” devam edecek hatta meydan okuyacaktır. Türkiye bunların üstesinden gelecek kadar
bir ülkedir. Toplumsal idrak tehditlerin de Türkiye'nin gücünün de farkındadır.
Kuşatma yarılacaktır, harita çalışmaları boşa çıkarılacaktır
. Bugün sınırlarımızı zorlayan tehdit, sınırların çok ötesine itilecek, bugün Türkiye haritasını değiştirmeye çalışanlara karşı Türkiye'nin kendi haritası belirleyici olacaktır.
Yüz yıl önce coğrafyanın haritası bizim çözülmemize göre şekillenmişti, yüz yıl sonra yeni harita bizim toparlanmamıza göre şekillenecektir
.
Ama
ihanet edenle ülkesini seven ayrışacaktır
. O kurucu irade yine tarihi şekillendirirken, onlar 20. yüzyıl başlarındaki emsalleri gibi utançla anılacaktır.
Ve son söz İran'a:
Hep korktuğumuz ve asla istemediğimiz Türkiye ile İran'ın hesaplaşmasıdır.
Ancak;
Eğer sen Şah İsmail'liğe soyunuyorsan, Türkiye'yi de Yavuz olmaya zorluyorsun demektir.