Orucu bozan şeyler iki gruba ayrılır: Birinci grup orucu bozan, hem kaza hem de keffaret gerektiren, ikinci grup ise orucu bozmakla beraber yalnızca kaza gerektiren şeylerdir.
Kaza: Ramazandan sonra, uygun bir zamanda, geçirdiği orucu tutmaya niyet ederek tutamadığı her oruca karşılık bir oruç tutmaktır.
Keffaret: Sırayla bir köle veya cariyeyi azad ederek hürriyete kavuşturmak, bunu yapamazsa iki kamerî ay aralıksız oruç tutmak, bunu da yapamazsa altmış fakiri birer gün doyurmak veya bunun bedelini vermektir.
Orucu bozan, hem kaza ve hem de keffareti gerektiren şeyler:
1-Kasten, bilerek cinsî temasta bulunmak.
2-Bilerek yemek ve içmek.
Bunlardan birincisinde bütün İslâm müctehidleri ittifak etmişlerdir. İkincisinde (cinsî birleşme dışında) keffaretin gerekmesi Hanefîlerin de dahil bulunduğu birtakım müctehidlere göredir.
Keffaretin gerekmesi için Ramazan'da oruca niyet edilmiş olması, bilerek ve isteyerek bozulmuş olması, bozduktan sonra hastalık, yolculuk gibi bir durumun ortaya çıkmaması şarttır.
Orucu bozup yalnızca kaza gerektiren şeyler:
1— Normalin dışında cinsî temas.
2— Öperken veya dokunurken boşalma.
3—Lavman yaptırmak, kulak veya buruna ilaç damlatmak, başta veya vücuttaki bir yaraya ilâç koymak suretiyle karın veya dimağa ilâcın girmesine sebep olmak.
Bu ictihad Ebû-Hanîfe'ye aittir. Yine Hanefî mezhebinin iki büyük imamı Ebû-Yusuf ve Muhammed'e göre vücudun tabiî deliklerinden değil de yara ve çıban gibi sonradan açılan yerlerden giren şey orucu bozmaz. İğne, serum vb.nin hükmünü daha önce "orucu neler bozmaz“ başlığı altında açıklamıştık.
4— İmsak olmadı veya iftar zamanı geldi zannederek yemek ve içmek; sonra da yanıldığını anlamak.
5—İsteyerek ağız dolusu kusmak ve anormal (normal olarak yenilmeyen) şeyleri yemek. Bunlar ve benzeri durumlarda oruç bozulur; ancak keffaret değil, yalnızca kaza gerekir.
Bayılmak, bir şeyi yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmak demek olmadığı için bayılanın orucu bozulmaz. Oruçlu iken günün belli bir süresinde bayılan kimsenin orucu bozulmaz, ayılınca orucuna devam eder. Ancak hastalığı yüzünden bir ilâç alması, bir şey yiyip içmesi gerekirse orucunu bozar ve sonra –sıhhati avdet edince- bozduğu ve tutmadığı kadar orucu kazâ eder.
Âyetler ve hadîslere bakıldığında orucu bozan şeylerin “yemek, içmek ve cinsel ilişki"den ibaret olduğu görülmektedir. Bunların da unutarak değil, bilerek yapılmış olması orucu bozar. Unutmadan fakat kazarâ, istemeden boğazından içeriye bir şeyler giren kimsenin de orucunun bozulacağı konusunda görüş birliği yoktur. Yeme ve içmenin şekli bellidir, ilgili nasları (âyet ve hadîsleri) tabîi mânâ ve sınırları içinde ele alan ve değerlendiren âlimlere göre ancak normal deliklerden vücûdun içine giren şeyler yeme ve içme sayılır ve orucu bozar. Yaradan, deriden (emilme yoluyla), vücûda sokulan iğneden içeriye giren nesneler, yeme içme sayılamayacağı için orucu da bozmazlar. Yine bazı âlimlere göre lavman, içeriye gıda vermeyi değil, bağırsaklardakini dışarı çıkarmayı sağladığı için orucu bozmamaktadır.
Hasta ve yolcu olanların orucu tutmayıp başka zamanlarda kazâ etmelerine izin verildiğini biliyoruz. Hiçbir zaman oruç tutamayacak durumda olanlar, güçleri varsa, her oruca karşılık bir fakire, bir günlük yiyecek veya bedelini verirler. Buna da gücü yetmeyenlerin bir şey yapmaları gerekmez.
Belli zamanlarda enjeksiyon yoluyla insülin almaları gereken şeker hastaları gibi hastaların oruç tutmalarında tıp bakımından bir sakınca bulunmazsa, oruçlu iken iğnelerini yaptırabilirler, bu iğne orucu bozmaz.
Müctehidler bir konuda farklı hükümleri benimsemiş olurlarsa, âlim olmayan Müslümanlar bu hükümlerden herhangi birini alıp uygulayabilirler, “belli bir müctehidinki alınacak ve daima buna bağlı kalınacak" diye bir kural yoktur. İhtiyaçlar ve zarûretler kolaylık kapılarını açar.