CHP, Kemalistler, beyaz Türkler, 1950 den önce ülkenin kaymağını haksız olarak lüpleyen tabakanın mirasçıları… Bütün bunlar bu ülkenin asıl unsuru olan insanları –ki, büyük çoğunluğu teşkil ediyor- beğenmezler, sevmezler, onlara tepeden bakarlar, değerlerini asla paylaşmazlar, onlarla aynı ülkede hayatı paylaşmaya ya mecburen veya kendilerine hizmet etsinler diye tahammül ederler.
Bu kesimin ülkeye ve dünyaya verebilecekleri bir değer, bir manevi fayda yoktur; çünkü onlar bir zamanlar Avrupa’yı karanlıklardan çıkarıp aydınlanmalarını sağlayan İslam medeniyeti ile de Selçuklu ve Osmanlı Türklüğünün o medeniyeti temsil eden mirasına da sırtlarını dönmüşlerdir.
Peki yönlerini nereye dönmüşlerdir?
Tabii Batı’ya.
Nasıl dönmüşlerdir?
Batılı değerleri yeniden üreterek değil, taklid ederek. Şu halde onların Batı’ya ve dünyaya verebilecekleri bir şey de yoktur.
Bunlara göre ülkeyi ancak kendileri yönetmeli, milli eğitim ancak kendilerinin devamını sağlama işlevini görmeli, büyük sermaye, servet ve işler ancak kendilerinin tekelinde olmalıdır.
Böyle bir düşünce ve uygulama eşyanın tabiatına aykırı olduğu için ancak silah zoruyla, tehditler ve şantajlarla uygulama sahası bulabilir; böyle de olmuş, dünyanın gidişi aksi yönde zorlayınca büyük kitle oyunu bozmuş, çevreden merkeze yürüyüş başlamış, ülkenin asıl unsuru her alanda biz de varız ve var olacağız demişlerdir.
Bu beyaz Türkler şimdilerde “insan hakları, demokrasi, aydınlanma, çağdaş medeniyet ve değerler” gibi kavramlara sarılmış olsalar da yaptıkları diktadır, silah zoruyla, insanları idam ve zindan korkusuyla sindirerek hedeflerine ulaşmak olmuştur. Bugün de ümitlerini ya sokak hareketlerine (anarşiye, kaosa, ülkeyi mahvetme pahasına halk isyana ve teröre) veya askeri darbeye bağlamışlardır; siz onların söylemlerine bakmayın, eylemleri bundan ibarettir.
Beğenmedikleri ve tehlikeli gördükleri büyük kitle (Müslüman halkmız) ise yaptıklarını ve bugüne kadar elde ettiklerini, kazanımlarını daima demokrasiye bağlı kalarak ve onu uygulayarak elde etmişlerdir. Bugün de büyük kitlesi (yüzde elliden fazla halkımız) demokrasiden yana, karşı taraf ise sokaktan ve darbeden yanadır.
Bu mukaddimeden sonra bu beyaz Türklerden birinin bir yazısına bakalım. Bu zata bir okuyucu mektubu gelmiş, kendisi de bunu onaylayarak köşesinde yayınlamış:
“Bu ülkede sadece adaleti değil, iyi, güzel ve doğru olan her şeyi bozan bir eğitim sistemi var.
İktidar yetkilileri, sık sık ‘sessiz devrim’ den söz ediyorlar..
Doğru söylüyorlar aslında... Türkiye AKP ile bir ‘sessiz devrim’ süreci yaşıyor..
Sessiz devrimin öncüsü ve lokomotifi eğitim...
Zorunlu din dersleri, Kur'an kursları, Arapça ve Osmanlıca dersleri, tüm okulların imam hatiplileştirilmesi, şeriat eğitiminin din eğitimi içine serpiştirilmesi, son olarak tüm okullara zorunlu ibadet ünitelerinin eklenmesi...
Eğitim yoluyla, bir ülke son derece trajik ve dramatik bir şekilde dönüşüyor...
Rejim ve siyasal yapı değişiyor; hukuk ve demokrasi ortadan kalkıyor..
Hem de legal bir şekilde... Anayasal ve yasal çerçeve içinde...
Bu sessiz devrimle, bir ülkenin geleceği yok ediliyor.
Eğitim düzelmezse, hiçbir şey düzelmeyecek..
Bir yürüyüş de, bir eylem de eğitim için yapmak gerekiyor. Acilen... Daha büyük, daha görkemli.”
(Bir yazı da bu satırları değerlendirmek için yazalım).
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.