Tevarruk

04:003/11/2016, Perşembe
G: 16/09/2019, Pazartesi
Hayreddin Karaman

Gümüş manasına gelen el-verık kökünden gelen tevarruk'un lügat manası “gümüş istemek”tir. Sonra anlam genişletilmiş ve her çeşit nakit talebine tevarruk denmiştir.



Fıkıhta ve özellikle faizsiz bankacılıkta tevarruk, açıkça faize bulaşmadan nakit ihtiyacını gidermek için başvurulan bir işlem çeşididir.



Peygamberimiz'in (s.a.) ümmeti uyararak yapılmamasını istediği bey'u'l- ıyne (ıyne satımı diyelim) eskiden şu şekillerde yapılırdı:



1-

Paraya ihtiyacı olan ama bunu da faiz ödemeden elde edemeyen kişi ıyne satımı (hileli, üstü kapalı faizcilik yapan) kişiye gelir faizsiz ödünç para isterdi, bunu yapmak istemeyen ıyneci “sana faizsiz ödünç veremem, ama piyasada mesela yüz lira eden bir malı sana vadeli olarak yüz yirmi liraya satarım, sen de bunu pazarda yüz liraya satar ihtiyacını karşılarsın” derdi.



2-

Araya bir üçüncü şahıs koyarlardı, ıyneci ödünç isteyene malı 120 liraya vadeli satardı, ikinci (paraya ihtiyacı olan) şahıs malı üçüncü şahsa yüz liraya peşin satardı, bu şahıs da aynı malı ilk sahibine yine 100 liradan satardı.



3-

Iyneci bir malı para isteyene mesela 120 liraya vadeli satar, yüz liraya peşin satın alırdı. Sonuç olarak paraya ihtiyacı olan yüz lirayı elde ederdi ama aynı şahsa 120 lira borç ederek bunu gerçekleştirebilirdi.



Aksine yorumlar ve yanlış açıklamalar bir yana bırakılırsa geçmiş fukaha birinci şekli caiz görmüşler, ikinci ve üçüncü şekli ise caiz görmemişlerdir.



İslam'ın ruhuna uygun olan ise şahsi ve ailevi ihtiyacı için para isteyen kimsenin bu ihtiyacının ya elinde fazlası olan din kardeşleri tarafından karz-ı hasen (faizsiz ödünç verme) yoluyla karşılanması ve/veya vakıf, sadaka taşı, bu maksatla oluşturulmuş devlet veya sivil kurum ve kuruluşlarınca karşılanmasıdır.



Üretim, yatırım, ticaret yapmak isteyen ve bunun için de sermayeye ihtiyacı olanların ihtiyaçları ise -bu maksatla isteyene karz-ı hasen gerekli olmadığı için- ortaklık yoluyla karşılanacaktır. İslam hukuku birçok ve çeşitli ortaklık şekillerini meşru görmüştür. Yatırıma, üretime, ticarete sermaye koyan taraflar, genellikle kâra ve zarara ortak olurlar. Zarar hisse sahiplerinin sermaye oranına göre, kâr ise sözleşmeye göre paylaşılır.



Faizsiz finans kurumlarının uyguladıkları tevarruk ile bey'u'l-ıyne arasında uygulama çeşitlerine göre aynılık ve farklılık vardır. Uygulamada:



a-

Nakit ihtiyacı olan şahıs faizsiz finas kurumuna gelir, kurum hizmet ücreti alarak vekil sıfatıyla işleme aracılık eder, genellikle yabancı borsalarda bu işi yapan kuruluşlara başvurur, müşterinin mesela yüzbin liraya ihtiyacı varsa vadeli olarak mesela 120 bin liralık bakır satın alır (bu işlemler genellikle kâğıt üzerinde cereyan eder), aynı kuruluşla irtibatlı olan bir şahıs bu bakırı 100 bin liraya peşin satın alır ve ilk sahibine 100 bin liraya peşin satar. Sonuçta tevarruk talep eden müşteri, 100 liralık para ihtiyacını bu dolambaçlı ve hileli yoldan, aynı şahsa malını geri satarak (ıyne yapılarak) 120 bin liraya temin etmiş olur.



Bunun caiz olmayacağı ve bir faiz hilesi olduğu açıktır.



b-

Caiz olan tevarruk ise şöyle yapılabilir:



Nakde ihtiyacı olan şahıs bankanın vekalet ve aracılığı ile satıcının mülkiyetinde mevcut olan bakırı veya başka bir malı vadeli olarak pahalıya satın alır, fıkıhta kabul edilen teslim ve tesellümden sonra satın aldığı şahıstan -onun adamı, çalışanı olmayan- bir başkasına peşin ve ucuza satar; böylece ve görece meşru olan iki işlem ile nakit ihtiyacını karşılar.



Biz katılım bankalarına tevarruk için başvuran kişilere ancak dara düşmüşler ise, bunu yapmadıklarında ya açıkça faizli kredi almaları veya büyük bir zarara uğramaları ihtimali bulunduğunda yapabileceklerini, şahısların veya bankanın daha fazla kazanmak için sermaye temini maksadıyla -özellikle malın ilk satıcıya döndüğü- tevarruk işlemini yapamayacaklarını söyledik, söylüyoruz.




#Tevarruk
#Faizsiz finans
#Katılım bankacılığı