1916 da yapılan Sykes-Picot anlaşması ve bundan dört yıl sonra gerçekleşen San Remo Konferansı ile Batı, cetvelle çizdikleri sınırlar içinde kukla yönetimler icad ederek Osmanlı topraklarını aralarında paylaştılar, konferansa müdahale eden ABD de kendi menfaatlerini ve taleplerini dikte etti. İşte bu cepheye ben "karşı cephe” diyorum. Karşı cephe Ortadoğu'da kurdukları bu düzenin bozulmaması için her şeyi yapar ve yapmaktadır.
Bu demokrasi ve insan hakları havarileri (istismarcıları) Suriye'yi baba ve oğul Esed diktatörleri yönetirken ihlal edilen insan hakları ve kayıplara karışmış demokrasi ile hiç ilgilenmiyorlardı; çünkü bu ve benzeri diğer diktatörler onların zalim menfaatlerine pek dokunmuyor, hedeflerine karşı durmuyorlardı. Arap Baharı ve bu meyanda Suriye devrimleri başlayınca işler değişti, bu devrimler başarılı olsaydı zalim karşı cephenin menfaatleri ciddi bir şekilde zarar görecek, “kutsal” anlaşmalar rafa kalkacaktı. Derhal devrim çocuğunu doğmadan boğmak için harekete geçtiler ve hareket devam ediyor.
Hak ve hürriyet arayan mağdur ve mazlum halkın hareketini “çok bilmişlik”le durmadan eleştirenler şu soruya cevap vermiyorlar: “Bu zulüm, bu gasıp, bu örtülü sömürgecilik ilelebed devam mı etsin, halklar hep boyun mu eğsinler, kısa veya uzun vadede siz ne teklif ediyor, hangi çıkar yolu gösteriyorsunuz?”
Bu satırları asıl maksadım olan aşağıdaki yazıya mukaddime kıldım. Maksadım Suriye muhalefeti hakkındaki toptan değerlendirmelerin yanlışlığına dikkat çekmek ve Batı'nın propagandalarına, beyin yıkamalarına, algı operasyonlarına aldanmamayı hatırlatmaktır.
Suriye'de üç ana direniş platformu var. Suriye İslam Cephesi, Suriye İslami Kurtuluş Cephesi ve ÖSO. Suriye İslam Cephesi'nin en büyük bileşeni ise Ahrar'uş Şam İslami Hareketi. Bu hareket, Suriyeli muhaliflerin çatı örgütüdür ve yenilerde oluşan 'Fetih Ordusu' ile de işbirliği yapmıştır.
Suriye İslam Cephesi olarak da bilinen Ahraruş Şam İslami Hareketi 21 Aralık 2012 tarihinde 11 tugayın birleşmesi ile kurulmuş bir cephedir.
Suriye İslam Cephesi, sadece askeri alanda faaliyet göstermiyor. Aynı zamanda davet, yardım ve basın alanlarında da çalışmalar yapıyor, Esed diktasından kurtarılan bölgelerde adalet, güvenlik ve belediyecilik hizmetleri de veriyorlar.
Selef-i sâlihîn ehl-i sünnet yolunu takip eden kuruluş Deyr ez-Zor bölgesinde Kur'an-ı Kerim Eğitim Kursları açıyor, Halep'teki okulları ziyaret ederek davet çalışmaları, kültürel çalışmalar, konferanslar, müsabakalar gerçekleştiriyor ve öğrencilere mükafatlar veriyor.
Suriye muhalefetini toptan öven veya karalayanları insafa getirmesi dileğiyle bu kuruluşun lideri Şeyh Ebu Cabir ile yapılan bir röportajdan önemli gördüğüm kısımları aktaracağım:
-Yayınlanan taahhüt, içlerinde Ahrar Şam'ın da olduğu Suriye'deki direniş gruplarını bir çatı altında toplamıştı ve biz Suriye sahasında mücadele eden direniş gruplarıyla rejimi devirme ortak hedefinde birlikte hareket etmeye devam ediyoruz.
-Fetih Ordusu, İdlib'in alınması için yapılacak operasyonlar için oluşturulan komitenin adıdır. Bu komite de daha önce benzer hedeflerle oluşturulan komiteler gibidir. Bu komite (Fetih Ordusu) hedefini yerine getirdikten sonra alınacak karara göre hareket eder.
-Ahrar Şam ile Geçici Hükümet arasında herhangi bir anlaşma olmamıştır. Hükümetin İdlib'e girmesi konusunda ise bize göre İdlib'i fetheden, bedel ödeyen grupların ortak karar vermesi gerekir.
-… Biz ne İdlib'de ne de özgürlüğüne kavuşturulmuş başka bir yerde halkımıza yardım için gelenlere asla engel olmayız.
Özgürleştirilmiş İdlib veya başka bir şehri yönetmek ise şehir halkının vereceği karardır. Şehir halkı kendi şehirlerini idare etmede ve halka hizmetleri sunmada başkasından daha çok hak sahibidir.
-Nusret Cephesi'yle olan hukuk ve ilişkimiz, diğer gruplarla olan hukuk ve ilişkimiz gibidir. Onlarla birçok operasyona birlikte katıldık. Beraberimizde başka askeri gruplar da vardı. Nusret Cephesi'yle bizim aramızda Siyaset-i Şer'iyye (Siyaset, uslup, yöntem, öncelikli meseleler vb.konularında) ve El - Kaide ile olan ilişki ve irtibatları sebebi ile görüş ayrılıkları olabilmektedir.
-Biz, el-Kaide bağlantısının Suriye'de halkımıza zarar verdiğini düşünüyoruz. Esed Rejimi bunu bahane ederek direnişimizi terör olarak adlandırıyor.
-Özgür Ordu'yla Esed rejimini yıkma hedefinde birlikte hareket ediyoruz.
-Ulusal Koalisyon yurt dışında oluşturulmuş ve hükümet kurmuştur ancak kanaatimce onlar halkımızı temsil etmiyorlar. Çünkü onları halkımız seçmedi. Bir hükümetin meşru olabilmesi için mutlaka halka müracaat etmesi ve halk tarafından seçilmesi gerekir… Bu şartlarda halkın seçme imkanı yoksa oluşuma hükümet diyemeyiz. Şimdi az olsun çok olsun her topluluk hükümet olduğunu iddia ediyor. Bağdadi'nin cemaatinin devlet olduğunu iddia etmeleri onları devlet yapar mı?
(Dayiş hakkındaki görüşleri, gelecek yazıda)