“Hayır olandadır” veya “Olanda hayır vardır” diye bir cümle dolaşır, ama ben buna katılmıyorum. Bunu “Bir kere oldu, inşallah hayırlı olur, hayırlara vesile olur” şeklinde dua olarak söylesek bir manası vardır, ama her olanı hayır ve hayırlı saymanın manası yoktur.
Bu söze bakarak şu kadar cana, bu kadar kana, hesapsız zarara sebep olan son terör olayını hayırlı mı sayacağız!?
Elbette kötü, feci, vahim, acı, felaket bir olaydır ve olandır. Allah tekrarından korusun!
Bu acı olaydan sonra olanla olması gerekene bakalım:
Olan:
Çok şey var ama üzerinde durmak istediğim siyasetçilerin durumu ve duruşudur.
İktidar büyük bir acı hissi içinde ve sorumluluk yükü altında olayı anlamaya ve gereğini yapmaya yöneldi, bütün işlerini bir yana bırakarak bu olaya odaklandı, yaraları sarmaya, bir daha olmaması için yapılacakları düşünmeye, bir ihmal ve kusur varsa onu araştırmaya başladı.
Bir siyasetçi daha ilk ağzını açtığında suçu iktidarın üzerine atarak algı oluşturma yolunu tuttuğu için onu dışta bırakarak muhalefet liderlerini de görüşmeye davet etti. Maksadı hem onların görüş ve düşüncelerini öğrenmek hem de bu vahim olay karşısında milletçe, iktidarı ve muhalefetiyle bir bütün olarak duruş göstermekti.
Muhalefet ne yaptı?
Birini yukarıda yazdım, bir diğeri, dolaylı olarak suçu ve kusuru iktidarın boynuna yükleyerek ve gelecek seçimlerde daha fazla oyu bu tavırla alacağını sanarak görüşmeyi bile reddetti. CHP lideri görüşmeyi kabul etti -çok şükür, bu da bir şeydir- ama halka yaptığı açıklama yine çirkin siyaset kokuyordu; iktidarı sorumlu tutuyor, duygu sömürüsü yapıyor, kerameti (kurtuluşu) kendi varlıklarına bağlıyor, tedbir olarak iki bakanın istifasını istemeye öncelik veriyordu.
Olması gereken:
Aklı başında olan hiçbir kimse böyle bir olayı, iktidarın yapması ve yaptırması şöyle dursun isteyebileceğini bile düşünemez. Ortada bir tedbir ve denetim kusuru varsa bunun da derecesi ve vahameti hemen olay sonrasında belli değildir. Durum böyle olunca iktidarı ve muhalefeti bu hainlik ve vicdansızlık örneği olay karşısında derhal bir araya gelmeli, olayı birlikte kınamalı, siyasi hesapları bir yana bırakmalı, yaraları sarmanın ve alınması gereken tedbirleri düşünüp konuşmanın peşinde olmalı idiler.
Geçende yine yazmıştım, bu ülkenin hiç mi “millet ve memleket meselesi” yok. Bu olay millet ve memleket meselesi değilse hangi olay öyle olabilir! Millet ve memleket söz konusu olduğunda oy ve iktidar hesabı yapmak da bir çeşit hiyanet değil midir?
Şöyle diyen ve düşünen olabilir:
“Evet bu bir millet ve memleket meselesidir, ama çaresi iktidarın değişmesi, muhalefetin iktidar olmasıdır, işte bu sebeple başka cihetler bırakılıp iktidara yüklenmek gerekiyor.”
İşte en vahim olan düşünce de budur zaten!
Eğer bu düşünceye meşruiyet tanırsanız her millet ve memleket olayını muhalifler istismar eder, iktidarı düşürmek için kullanabilirler.
Meşru ve makul olan, bu gibi olaylarda siyasi hesapları ve menfaatleri geçici olarak bir yana bırakıp mevcut itfaiyeye yardım ederek yangını söndürmeye çalışmaktır.
Yangına su yerine yakıt taşıyanlar millet ve memleket haini sayılırlar.
Millet, memleket, devlet meselesi birlik halinde çözüme kavuşturulduktan sonra sıra ülke yönetiminde meşru tercihlere gelir ve iktidar-muhalefet siyaseti de bu noktada başlar. Demokrasilerde muhalefet olmazsa olmazdır, elbette iktidarın tercihlerini tenkit edecek, kendi program ve projelerini anlatacak, iktidara talip olarak millete başvuracaktır. Ama bunu da küfürsüz, tahriksiz, yalansız, iftirasız, hasılı ahlak çerçevesinin dışına taşmadan yapacaktır, yapmalıdır.