Eylül 1996 tarihinde Konya'da “İslam Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri” başlıklı uluslararası bir kongre yapılmıştı. Bu kongrenin tebliğleri, müzakereleri ve sonuç bildirisi Kombassan Vakfı tarafından 1997 de 1134 sayfalık bir kitap olarak yayımlandı.
Aradan 19 yıl geçtikten sonra kongrenin ikincisi yine Konya'da, aynı isimle 15-18 Ekim 2015 günlerinde yapılmaktadır. Birinci kongreye daha aktif olarak katılmıştım. Bu defakine ise sağlık durumum sebebiyle kısmen katılacağım. İnşaallah alınan sonuç hakkında da okuyucularıma bilgi veririm.
Kongrede şu çerçeveler içine giren konular müzakere edilecektir:
Yeni ticari uygulamalar.
Zekat.
Faiz.
Borsa.
Sigorta.
Yirmibeş yıl öncesine kadar “İslam iktisadı olur mu, faizsiz bir ekonomi mümkün müdür” gibi konular, “yoktur, olmaz” hükümleri ile karşı görüş ve hükümler şeklinde tartışılıyordu. Geçen zaman içinde İslam kültür, medeniyet ve müesseselerinin farklılığı neredeyse genel kabul gördü ve bu hükmün içini açan ve dolduran çalışmalar ve tartışmalar başladı.
Çağdaş düşünürler ve uygulayıcıların çoğu ya kapitalizmin veya antikapitalist sosyalizmin mahkumu gibidirler. Her iki ideolojinin hayata uygulanmasının doğurduğu acı sonuçlar ortada olduğu halde taraftarları bıkmadan, usanmadan veya çaresizlik içinde taraflarını savunmaya devam ediyorlar.
Biri fıtrat, diğeri hakkaniyet ve adalet dışı olan bu iki sistemin karması değil de tam manasıyla farklısı bir sistem 1940'lı yıllardan itibaren ilmî ölçütler içinde yazılmaya ve tartışılmaya başlandı. Bu sistemin adı İslam ekonomisi veya sayın M. Asutay'ın yerinde ifadesiyle “İslam Moral Ekonomisi”dir. Evet bu bir “moral ekonomidir” çünkü onun ekseninde insan, hedefinde ise islâmî değerlerin her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da hayat bulması vardır.
Hedef bu olmakla beraber ne kadarına ulaşılabildi, ne kadarı hayata geçirilebildi?
Önce teorisine bakalım:
Teorik tartışmaların taraflarını iki ana gruba ayırmak mümkündür: Modernistler, gelenekçiler.
Modernistlerin bütün uğraşları Batılı kapitalist (bir kısmı da Marksist) ekonomiye İslam elbisesi giydirmek, içi yabancı, dışı bizden bir u'cûbe oluşturmaktır.
Gelenekçiler ise klasik usulüne uygun ictihadı devreye sokarak İslam'ın genel gayesini ve bu gayeye ulaştıran değerlerini içi ve dışı ile iktisadi alanda da temsil etmek için gayret ediyorlar.
Teorik olarak hayli yol alındığını ve değerli eserlerin ortaya konduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Uygulamaya gelince böyle bir hükme varabilmek için daha çok yol katetmemiz gerektiği anlaşılmaktadır.
Mücadele iki farklı tarafın görüş ve taleplerinin uygulamaya yansıtılması mücadelesi şeklinde cereyan ettiği için ne saf islâmî ne de saf gayr-i islâmî bir uygulama ortaya çıkabiliyor.
Hayatımızın hukuki, siyasi, sosyal, eğitim, san'at… alanlarında görülen melez oluşum iktisadi alanda da görülüyor. Ama mücadelenin yönü ve hedefi –benim görebildiğim kadarıyla– saf islâmî olana doğrudur.
Melez, karma, karışık ve öteki olmaz (inşaallah).