İslam birliği dâvasının gerçekleşmesinde etkili olacak ve devrede olması zorunlu olan bir unsur da bizim kültürümüz ve tarihimize uygun sivil toplumdur. Bundan maksadımız idarecilerin, âlimlerin ve kanaat önderlerinin İslam birliği için yaptıkları çalışmaları destekleyen, plan ve programların hayata geçmesi için sahada faaliyet gösteren örgütlenmiş Müslüman topluluklarıdır. Bu örgütlerin yalnız İslam dâvasına bağlı, siyaset karşısında bağımsız olmaları gerekir. Bu örgütler, siyaset doğru yolda olduğu sürece onu destekleyecek, doğru yoldan saptığında ise âlimlerin uyarıları doğrultusunda siyaseti doğruya yönlendirmek için meşru ve hukuki baskı uygulayacaklardır.
Sahada yapacakları pek çok faaliyet vardır:
Halka en yakın, canlı ve sıcak iletişim imkânını kullanarak ırkçılık, kavmiyetçilik, bölücülük, bölgecilik gibi İslam birliğine zarar veren cereyanlara karşı halkı uyarmak ve bilinç sahibi kılmak.
İslam ülkeleri arasında ticari, kültürel, eğitim ve öğretimle ilgili temasları, alış-verişleri, istişareleri faal, canlı ve devamlı kılmak.
Dil bilen ve temas kurulacak İslam ülkesi hakkında doğru bilgi sahibi olan şahısların rehberliğinde seyahatler düzenleyerek çeşitli sosyal tabakalara mensup kardeşleriyle sıkça bir araya gelmek, dertleşmek, danışmalar yapmak ve problemlere birlikte çareler aramak.
Olağan dışı hallerde, yardım gerektiren durumlarda vakit kaybetmeden birbirinin yardımına koşmak, yaralarını sarmak ve mazlumların, mağdurların yanında olmak.
Hac ve umre ibadetleri için yapılan seyahatleri İslam birliği amacı için de kullanmak…
Uluslararası ilişkilerde Müslümanların ve İslam birliğinin lehinde olan tezlere ve kararlara destek vermek.
İtikad ve uygulama alanlarında oluşmuş mezhep farklılıklarının tefrikaya sebep olmaması için gerekli tedbirleri almak.
Geçmişte bu son madde ile ilgili bazı teşebbüsler olmuştur:
Abdullah Sahraverdi 1903 yılında Londra'da Panislamizm Derneği'ni kurmuştur. Amacı da iki İslam mezhebi olan Şii ve Sünnîler arasında İslam birliğini kurmaktır.
(Şia'ya İslam mezhebi dediğim için arkamdan konuşanlar olmuş; İslam mezhepler tarihi kitaplarına bakarsanız “itikadı dinden çıkarmayan bütün mezheplere” böyle dendiğini görürsünüz.)
Muhammed Takî el-Kummî isimli İranlı Şiî bir âlim, bazı Şiî âlimlerle görüşerek Mısır'da Ehl-i Sünnet ile Şia'yı yakınlaştırmayı hedefleyen bir müessese kurmaya karar vermiş ve bu amaçla Kahire'ye gelmiş, burada el-Ezher âlimleriyle görüşmeler yapmış, onlara İslâm dünyasının birliğine hizmet edecek bir kurumun zaruretinden söz etmiştir. O alimler de aynı düşünceyi paylaşmışlar ve 1945 (h. 1364) yılında Kahire'de “Dârü't-takrîb beyne'l-mezâhibi'l-İslâmiyye” kurulmuştur. Kurumun destekleyenleri arasında Şiî kesimden Muhammed Hüseyin Âl-i Kâşifulgıtâ, Abdülhüseyin Şerefuddin, Muhammed Cevâd el-Muğniyye, Ayetullah el-Bürûcerdî…; Sünnî kesimden Ezher şeyhlerinden Abdülmecid Selîm, Şeyh Mahmud Şeltût ile yine Ezher ulemasından Muhammed Ebû Zehra, Muhammed el-Medenî, Muhammed Ali Ulûbe gibi âlimler yer almıştır.
İlk yıllarında kurum daha ziyade tanıtım faaliyetlerinde bulunmuş, sonra 1949 yılında Risaletü'l-İslâm adıyla bir dergi çıkarmaya başlayan kurum, ondan sonraki faaliyetlerini ağırlıklı olarak söz konusu derginin neşrine hasretmiştir. Üç aylık periyotlar halinde çoğu zaman düzenli, bazen gecikerek çıkan dergi 1972 yılına kadar devam etmiştir.
Derginin ilk sayısında kurumun varlık gâyesi ve ana hedefleri şöyle ifade edilmiştir:
) İnanılması zaruri akâid konularının dışında kalan anlayışların, birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep olduğu İslâm mezhepleri mensuplarını “İslâmî gruplar” olarak bir araya getirmek;
) İslâm'ın genel esaslarını çeşitli dillerle neşredip toplumların bunlara olan ihtiyacını karşılamak;
) Müslümanlar arasındaki ayrılıkları gidermeye çalışıp aralarını bulmaya gayret göstermek.
Bu kurumun devam edememesinin sebebi tarafların birlik ilkelerine sadık kalmada gösterdikleri gevşeklik ve kusurlardır.
Yukarıdaki iki örnek Sünnî-Şiî yakınlaşmasıyla ilgili idi, unutmayalım ki, Sünnî kesim arasındaki dağınıklık ve tefrika da tamire ve ıslaha muhtaç bulunmaktadır.
Geçmişte bu iki örneğe benzer başka faaliyetler de olmuştur. Bugün ise İslam birliği için bütün sorumluların ve tarafların var güçleriyle çalışmaları daha zaruri hale gelmiştir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.