İslam birliği ve âlimler

04:0026/02/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Hayreddin Karaman

Hemen bütün İslamcılar ve âlimler İslam birliğinin zaruretine inanırlar ve ikinciler bu birliğin kuvveden fiile geçmesi için çalışmalar da yapmışlardır. Alimlerin zihniyet, durum ve tutumlarının, İslam birliğinin adım adım gerçekleşmesinde büyük etkilerinin olacağında şüphe yoktur, ancak bu etkinin bir türlü sonuç alamamasının sebepleri üzerine kafa yormamız ve engelleri kaldırmak için çaba göstermemiz gerekiyor.



Bu noktada âlimlerin içinde ehliyetli tasavvuf önderlerini de var sayıyorum.



Konuya devam etmeden bir hatıramı nakletmek uygun olacak:



Yetmişli yıllarda, ihtilafların tefrikaya dönüşmeye başladığı ortamda İstanbul'da yaşayan üç tasavvuf önderini (tarikat şeyhini), merhum arkadaşım Bekir Topaloğlu ile beraber ziyaret ettik; maksadımız bu üç büyüğün bir araya gelerek kendilerinin ve mensuplarının kardeşler ve aradaki farkın yalnızca bir vazife taksimi mahiyetinde olduğunu ifade buyurmalarını istirham idi. Halen yaşayan biri “Ben yaşça en küçükleriyim, emrettikleri yere gelirim” dedi. İkincisi dinledi; “evet” de, “hayır” da demedi. Üçüncüsü ile değil de ancak temsilcisi ile görüşmek mümkün oldu, o da bizi azarlayarak haddimizi bilmemizi tembih etti ve kendi evinde bizi yalnız bırakarak salonu terk etti, biz de kalkıp evden ayrıldık.



Şimdi okuyucuların “Bunlar kimlerdi” diye sorduklarını duyar gibiyim, ama önemli olan isimler değil, zihniyet ve tutumdur. Bugün de mevcutlara gitseniz farklı bir sonuç alabileceğinizi ummuyorum.



Konuya dönelim:



“Dünya Alimler Birliği” var, ama dünyanın alimlerinin tamamı oraya üye değil, hatta çoğu onları tanımıyor veya onlarla ilgilenmiyorlar.



İslam ülkelerinde onlarca “âlimler birliği” var; bunların arasında kardeşçe ilişki ve işbirliği şöyle dursun çelişme ve çekişmeler devam etmektedir.



Türkiye'de yakın geçmişte bir âlimler birliği kuruldu, kısa bir süre sonra bir daha kuruldu, ondan sonra “Ehl-i Sünnet Alimler birliği” adıyla biri daha kuruldu, kuruldu, kuruldu…



Şu garâbete bakın, adı birlik, kendileri tefrika!



Önce kurulan birliği ehl-i bid'at kurmadı ki, diğeri “ehl-i Sünnet” olsun!



Ayrıca maksadımız İslam birliği mi, mezhep birliği mi? Önce âlimlerin buna bir karar vermeleri gerekiyor.



Eğer mesela Sünnîler, Caferîler, Zeydîler, İbâdîler… kendi aralarında adı “alimler birliği” olan kuruluşlar yapacak ve her biri diğerine cephe alacaksa ümmet çapında bir İslam birliği kıyamete kalır.



Yalnız Sünnî âlimler birlik kuracaksa bu da ümmetin birliği olmaz.



Bırakalım her mezhebin bağlıları kendi mezheplerini korusunlar, ama mezhepçilik yapmasınlar, mezhep yayma faaliyetine son versinler. Mâdem ki hepsi “İslam mezhepleri”dir, ortak noktaları İslam'dır, İslam'ın olmazsa olmazlarında (usûlü'd-dînde) ittifakları vardır, âlimler birliğini bu çerçevede oluşturalım; yani bu birliğin karşısında bir İslam mezhebi değil, İslam karşıtları ve düşmanları olsun; bunlara karşı birleşelim.



“Bunlara karşı birleşmek”ten maksadım da durup dururken başka din ve inanç sahipleriyle hır çıkarmak ve savaşmak değildir; tam aksine onlarla meşru temaslar kurmak, onlara İslam'ı (hakikati) anlatmak, insanlığın ortak problemlerine birlikte çare aramak ve ancak saldıranlara karşı tek cephe halinde savunma yapmaktır.




#İslamcılar
#Alimler