Cevdet Paşa’nın devlet tasavvuru

04:0026/07/2015, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Hayreddin Karaman

Tanzimat'tan Cumhuriyete kadar geçen zaman içinde yaşamış alim ve düşünürlerimizin laik demokratik cumhuriyet yerine İslâmî demokrasiyi savunduklarına dair yaptığım nakillerin sonuncusu Ahmed Cevdet Paşa'ya (1822-1895) ait olacaktır.“Cevdet Paşa, her yönden “eski”ye bağlı ve eskinin üstünlüğüne inanan bir devlet adamıdır. Cevdet Paşa'nın devlet düşüncesinde en çok dikkat çeken husus, onun, devletleri birer organizma olarak değerlendirmesidir. Ayrıca o, devlet şekillerini ruhanî (dinî) ve cismanî

Tanzimat'tan Cumhuriyete kadar geçen zaman içinde yaşamış alim ve düşünürlerimizin laik demokratik cumhuriyet yerine İslâmî demokrasiyi savunduklarına dair yaptığım nakillerin sonuncusu Ahmed Cevdet Paşa'ya (1822-1895) ait olacaktır.

“Cevdet Paşa, her yönden “eski”ye bağlı ve eskinin üstünlüğüne inanan bir devlet adamıdır. Cevdet Paşa'nın devlet düşüncesinde en çok dikkat çeken husus, onun, devletleri birer organizma olarak değerlendirmesidir. Ayrıca o, devlet şekillerini ruhanî (dinî) ve cismanî (maddî) olmak üzere ikiye ayırır. Cismanî devletin mutlak, meşrutî ve cumhuriyet olmak üzere 3 farklı şekli vardır. Hıristiyan devlet şekilleri, içlerinde karışıklık ve kötülük barındırırken “Hükümet-i İslamî” her türlü karışıklıktan ve kötülükten uzak bir devlet şeklidir. Paşa'ya göre dünya üzerinde bulunan en iyi devlet şekli, İslam esaslarına dayanarak kurulmuş olan bir devlettir. Demek oluyor ki, Osmanlı Devleti'nin Batı devletlerinden almaya ihtiyaç duyduğu prensipler aracılığıyla düzenlenmesine ihtiyaç yoktur. Osmanlı Devleti'ni tazeleyebilecek ve yenileyebilecek bir kuvvet varsa, bu ancak kendi dünyasından türetilerek ortaya konacak ilkeler yoluyla gerçekleştirilebilir.” (Kâmuran Birand, Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimatta Tesirleri, Son Havadis Matb., Ankara, 1955, s. 23-25)

“ Çok sağlam bir fıkıh öğrenimi gören A. Cevdet Paşa, fıkhın muamelat kısmında “Kitab'ul Büyüğ”, “Metn-i Metin” adıyla fıkıh kitapları yazdı. Bu arada rütbeleri ve vazifeleri yükseldi. “Arazi-i Seniye” komisyonu başkanı oldu. Böylece hukuk çalışmalarına da girmiş oldu.

Çeşitli yerlerde valilik, komiserlik, müfettişlik yaptı. Kendisine vezirlik ve paşalık unvanları verildi. Mecelle Komisyonu başkanlığı yaptı. Evkaf, Maarif, Adliye nazırlıklarında bulundu. Hazırladığı “Mecelle”, esasında onun eseridir.

Fransız Medeni Kanunu'nun tercüme edilerek uygulanmasında ısrar eden Âli ve Fuat Paşalara karşı hazırlanan “Mecelle”, ona Fransızların “Legion d. houneur” nişanını kazandırdı. Onun en kalıcı başarıları hukuk, adalet ve maarif sahalarındadır…

Onun siyasi fikirlerinin merkezi devlettir. O, devleti sosyal bir alet, ama işlevi olan bir aygıt olarak görür. Devlete yüklediği görev de hakları yerine getirmek (ihkak-ı hukuk) ve ülkenin savunmasıdır (Hıfz-ı bilâd).

A. Cevdet Paşa, “Dini, hükümetin yararına kullanmaktan yanadır.” Bu bakımdan o, Hanefiliğin uygulamada siyaseti yönlendiren kurallar manzumesi olmasını ister. Denebilir ki, o, bu düşünceyle “Mecelle”yi Hanefi fıkhını esas alarak hazırladı. Çünkü Hanefi fıkhı, hukukta evrimi ve değişimi kabul ediyordu. Dört fıkıh mezhebi arasında Hanefilik, kıyas-ı fukâha, icma-ı ümmet gibi örf ve adete (kültüre) dayanan esaslara en çok yer veren mezheptir. “Mecelle”, fıkhın muamelata, medeni hayata ait hükümlerine dayanarak maddeleştirilmiş bir kanun kitabıdır…

Ahmet Cevdet Paşa, fıkhı toplumsal hayattan çekmek isteyen Tanzimat bürokratlarına karşı, onun uygun bölümlerini Avrupai bir formda, İslâmi muhteva ile doldurarak sistemleştirdi. Paşa, medreseden gelmesine rağmen, meslektaşlarına karşı fıkhı uygulamalı hukuk olarak sistemleştirince, ulemanın tepkisini çekti. Aslında C. Paşa fıkhı, hukuk olarak kavramlaştırmakla, Tanzimat'a tepkisini göstermişti. Buna ulemanın (din alimlerinin) tepkisinin nedeni ise ictihad, fetva, hüküm ve kaza yetkilerinin ellerinden alınarak, sadece uygulamacı durumuna düşürülmesinedir. Çünkü fıkhı modern hale dönüştürme ve Batı kanunlarını uygulama çabaları ulema ile bürokrasinin arasını açtı. Kamulaştırma görevi merkezileşen devlete bağlanmıştı. Bununla beraber Mecelle, İslâm hukuk sisteminin yapısında temel değişim talebine ve büyüyen bürokrasinin yeni hukuk ihtiyacına bir uzlaşma cevabıdır…” (Prof. Dr. S.

Hayri Bolay, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Düşünce Tarihi)

Not:

Dayişin “İslam Devleti” ismini kullanması bu kavramı yıpratmaya ve bu sistemin imajını kirletmeye hizmet ediyor. Bizim anlatmaya çalıştığımız İslâmî demokratik rejim ile bu terör ve zulüm hareketinin bir alakası ve benzerliği yoktur.
#İslam Devleti
#Ahmet Cevdet Paşa
#fıkıh