Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetini sevdiği, onların sonunda cennet ve cemâl ile müşerref olabilecek bir hayat sürmelerini istediği için bu fırsatı bahşeden davranışları ve ibâdetleri teşvik etmiştir. Bu cümleden olarak Ramazan ayının orucu ve teravihi ile ilgili, insanı heyecanlandıran ve heveslendiren güzel sözleri vardır. Bunlardan birinde “İnancının gereği olarak ve Allah rızâsı için Ramazan ayını oruç tutarak geçiren kulun Allah, geçmiş günahlarını bağışlar" buyurmuşlardır. Bu hadîs sahîh kaynaklarda yer almıştır, bu sebeple uydurma demek mümkün değildir.
Öte yandan Kur'ân'da ve hadîslerde, işlenen günahlarla ve bunların getireceği sonuçlarla ilgili açıklamalar yapılmıştır. Meselâ haksız yere bir mümini öldürmenin âhirete ait cezâsının uzun müddet yanmak üzere cehenneme girmek olduğu bildirilmiştir (Nisâ: 4/93). Dünyadaki cezâsının da kısas olduğu malûmdur. Böyle bir günahı işledikten sonra katilin, bir ay oruç tutarak hem dünya hem de ahret cezâsından kurtulacağı düşünülemez. Böyle hadîsleri yorumlarken ilgili âyet ve hadîslerin tamamını bir arada değerlendirmek gerekir. Bu değerlendirmeyi yapan âlimler, Peygamberimiz'in (s.a.v.) maksadının bütün günahlar olmayıp “küçük günahlar" olduğunu ifade etmişlerdir. İnsan günde yüzlerce küçük günah işlemektedir, bunlar da çoğalınca büyük günah kadar kötü sonuçlar doğuracaktır. Mümin yılda bir ay oruç tutarak (başka hadîslere göre Cuma namazı kılarak, Kadir Gecesi'ni ihyâ ederek, umre yaparak, abdest alarak...) birikmiş küçük günahlarının affedilmesini sağlayabiliyorsa bu da büyük bir kazançtır.
Büyük günahların affını Allah Teâlâ tövbeye bağlamıştır. Tövbe pişman olmak, Allah'tan affetmesini dilemek ve bir daha yapmamaya azmetmekle gerçekleşir. Allah'a şirk koşmak (bir tek Allah'tan başka tanrılar edinmek ve bunlara tapınmak) müstesna Allah'ın bağışlamayacağı bir günah yoktur.
Müminin işlediği günah bir kulun hakkını kendi üzerine geçirmek, hak sahibine hakkını vermemek gibi “kul hakkı" ile ilgili olursa Allah Teâlâ bu günahı, kul hakkı ödenmedikçe bağışlamıyor. Dünyada ödenmemiş olan kul haklarının ahrette nasıl ödeneceğini açıklayan bir hadise göre önce, haksızlık edenin sevabından, hakkı karşılayacak kadar, mağdura aktarılıyor. Bu yoldan borç ödenememiş olursa sıra cezaların aktarılmasına geliyor, kul borcu alacaklısının cezası kul hakkı yiyene geçiyor.
Ahirete şeksiz şüphesiz iman eden kullar vakit var iken günahlarına tevbe etmeli, çeşitli ibdetlerle arınmalı, varsa kul haklarını da sahiplerine ödeyerek, onlarla helalleşerek ahret yükünü hafifletmelidirler.