Yerçekimli yozçekim

04:0027/07/2017, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
Gökhan Özcan

Küçük meselelerle uğraşan insanlar olduğumuz için; idraklerimiz de, hissedişlerimiz de, yaşayışlarımız da gittikçe küçülüyor.Kendi hakikatimizin ırağına doğru yürüyoruz kör bir inat ve acınası bir aldanışla. Büyük hayaller kuracak, ince ince incelikler düşünecek, Kafdağı’nın ardındaki sırrı arayacak, nezaketin, zarafetin, bilgeliğin, hayatı güzelleştiren sırların peşine düşecek insanlar olmaktan uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz. Her kötü giden şeyden, her eksik bırakan çözülüşten, her doldurulamaz boşluktan

Küçük meselelerle uğraşan insanlar olduğumuz için; idraklerimiz de, hissedişlerimiz de, yaşayışlarımız da gittikçe küçülüyor.


Kendi hakikatimizin ırağına doğru yürüyoruz kör bir inat ve acınası bir aldanışla. Büyük hayaller kuracak, ince ince incelikler düşünecek, Kafdağı’nın ardındaki sırrı arayacak, nezaketin, zarafetin, bilgeliğin, hayatı güzelleştiren sırların peşine düşecek insanlar olmaktan uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz. Her kötü giden şeyden, her eksik bırakan çözülüşten, her doldurulamaz boşluktan hep başkalarını sorumlu tutmayı alışkanlık edindik ama biliyoruz ki ne hal görünüyorsa üstümüzde, biz çiziyoruz onu insanlığımızın paletine.

Kendi güzelliklerinin farkında olamadıkları için kozmetik formüller üreterek görünüşlerini makyajladılar önce. Şimdi kendi kişiliklerini yetersiz bularak imaj çalışmaları, karakter transferi arayışındalar. Onlar için kendilerini cazip hale getirebilecek tek şey kendileri olmamaları... Tanrı olmadıkları gerçeğinden kaçabilmek adına her gün biraz daha yalana bulanıyorlar.

Saçlar başka bir renge boyalı, gözler lens, kirpikler takma, dişler implant, yüz kozmetikten ve cerrahi operasyonlardan görünmüyor, koku filanca markanın losyonu, takı ve giysiler trend fabrikasyon markalardan, dil günün geçerli triplerinden uyarlama... Bunlardan geriye kalan, eğer ulaşabilirsen insan!

“Bu makyajla seni tanıyamadım!” dedi esmer olan şaşkınlıkla. “Demek ki bu marka dedikleri kadar iyi!” diye karşılık verdi gülümseyerek sarışın olan.

En çok kendi içindeki uçsuz bucaksız dünyanın yabancısı bugünün insanları. Bıraksanız turlara katılıp dünyanın bütün köşe bucağını dolaşacak, uzak yakın demeden her mesafeyi aşacak, her yere gidecekler. Kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa hevesi olan var mı peki?

Irvin D. Yalom, ‘Nietzsche Ağladığında’ isimli kitabında şöyle diyor:

“En ulu ağaç, en yükseklere uzanan ve köklerini en derinlere, hatta kötülüğün içine salan ağaçtır.”

Evvel zamanda seyyahlar yeryüzünün neresine giderlerse gitsinler, aslında kendi hakikatlerinin izini sürüyorlardı. Şimdi kendi hayatından, dolayısıyla kendi hakikatinden uzaklaşabilmek için yapılıyor seyahatler.

Kendi fotoğraflarını beğenen bir kimseye rastladınız mı hiç? Ben rastlamadım. Hiç kimse fotoğraflarındaki görünüşünü sevmez; çünkü hiçbir fotoğraf, zihnimizde kendimize yapabildiğimiz kadar büyük rötuşu kabul etmez.

İnsanı kendine benzemekten kurtarıyor bugünün kimi plastik cerrahları. Ama seferber etseniz belli ki yine de insanı kendine benzetmekte aciz kalacak tıbbın bütün imkanları.

Geceleri yatağına kabir toprağına uzanır gibi teslimiyetle uzanan insanlar da var.

“Günler geçer ıstırap içinde/ Ten mahvolur âh-u zâr içinde,/ Mes’ut görünen azap içinde/ Rahat nerede, mezar içinde...” buyuruyor Yaman Dede hazretleri.

“Kabın kadar dolarsın” dedi meczup, “taşarsa senden değil!

#Irvin D. Yalom
#‘Nietzsche
#Roman