Başımıza gelen bir şey, bizim olmasını umduğumuzdan başka bir şey oluyorsa hiç hoşumuza gitmiyor bu. Çünkü ne olmasını umuyorsak, sadece onun hakkımızda hayırlı olduğuna inanıyoruz. Dilimizden hazır kalıp tevekkül ifadeleri dökülüyor olsa da; içimizden neyin hakkımızda iyi, neyin kötü olduğunu ‘kendi’mizden başkasının bilemeyeceğine inanıyoruz. Öyle olmasa; hâdiseleri bu kadar kesin fikirlerle karşılamaz, daha yaşandığı anda yaşanan şeyin iyiliği ya da kötülüğü hakkında bu kadar sarsılmaz kanaatlere sahip olmazdık. Başlayan bir şeyin nereye varacağına dair tam bilgi sahibi olduğumuza kani olmak için hiçbir geçerli sebebimiz, dayanağımız yok aslında. Sayısız kere bir şeylerin hakkımızda iyi olacağına ya da kötü olacağına inanmış ve sonra yanılmış olsak da, geleceğin hayatımıza ne getireceğine dair her şeyi en iyi bilen olduğumuza içten içe inanmaya devam ediyoruz. Hiçbir insanın gerçekte hâdisatın akıbetine dair bilgisi yok; bu belli, tartışması yok! Ama nedense bu kadar belli bir konuyu idrake dönüştürmeye ne niyet ediyoruz, ne de bu doğrultuda bir gayret gösteriyoruz. Mukadderat meselesinin zihinlerimizde bu kadar fazla muammalaşması, sınırlarımızı bir türlü kabullenemeyişimizden ve kendi hayatımızı kontrol etme vehminden kurtulamıyor oluşumuzdan değil mi aslında?
“Hakkın olacak işler/ Boştur gam-u teşvişler/ O hikmetini işler/ Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” buyurmuş Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ‘Tefvizname’sinde; keşke azıcık fikredebilsek, keşke biraz hazmedebilsek, keşke bu hakikati içimizin baş köşesine inceden nakşedebilsek!
Kullandığımız yeni teknolojiler, hayatımızdaki her şeyin istediğimiz doğrultuda programlanabilir olduğu yanılgısına sürüklüyor bizi. Standart yazılımlarla, üç beş tuşa basarak ya da birkaç komut vererek her şeyi kontrol edebiliyoruz. Kendi kurguladığımız bu tekno-dünyada yapıp edebildiklerimizden edindiğimiz ezberle, gerçek hayatı da her yönüyle planlanabilir kılabileceğimizi zannediyoruz. Oysa yine kendi hayatımızdan her an çıkarabileceğimiz sayısız dersle sabit ki, hayatın bizi aciz bırakan bir kurgusu var ve esasında her şey kendi kaderinde akıyor. Her ırmağın kendi yatağında akması gibi, bizler de kendi mukadderatımız içinde akmak, anbean kendi hikayemizi yaşamak durumundayız. Bunu kavramadan ‘irade’yi anlamamız ya da yanlış anlamaktan kurtulmamız da mümkün değil! Hayatın kontrol edilebilir, yani programlanabilir olduğuna inanmak modern zamanlara özgü bir vehmin, bir kafa karışıklığının neticesi... İrade ise, tam da bu kafa karışıklığını aşmak için gerekli!
“Nereye böyle?” diye sordular. “Ben de gidince göreceğim” dedi hiç duraksamadan.
Bir tren saatte 250 km. hızla giderken, içindeki her yolcu kendi hikayesini her zamanki hızıyla yaşamaya devam ediyor. Araçların hayatımızda bir şeyleri değiştirdiği doğru belki ama bu hikayeyi değiştirmiyor.
Yarım kalmış bir romanın gideceği bir yer yoktur, onun kaderi yarım kalmış bir roman olmaktır.
Her yaşadığını, kendi yolculuğunun yeni ulaştığı bir menzili gibi gören insanlar da var.
“Ne ki söyledin” dedi meczup, “onu önce dinledin.”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.