Bize içini tabiatsızlıkla doldurdukları hayat tasarımları sundular, kabul ettik. Sonra tabiatla irtibatsızlığın içimize açtığı boşluğu kullanarak bir tabiatın türlü simülasyonlarını üreten bir endüstri kurdular, bir pazar oluşturdular. Tabiatı hangi şekliyle, ne şekilde hayatımıza kabul etmemiz gerektiğini söylediler. Arabamıza atlayıp gidebileceğimiz rotalar, güzergahlar, parkurlar belirlediler. Nerede kalacağımızı, ne yiyeceğimizi, ne alacağımızı anlattıkları medya tezgahları kurdular. Yaprakta, çiçekte, kırda bayırda ne göreceğimizi, o gördüğümüzden ne şekilde etkileneceğimizi de sıkıca tembih ettiler. Kır ayakkabısı, gözlüğü, sırt çantası, filanca kemeri, falanca kayışı, su geçirmez saati, ter geçirmez tişörtü ve sair ıvır zıvırı üretip tabiatla bütün bunları denkleştirdiler. Tabiatı düşündüğümüzde filanca markanın gözlüğüyle, filancanın ayakkabısı, feşmekancanın montuyla canlanır oldu artık gözümüzde. Dolayısıyla tabiatın tabii bir tarafı kalmadı, bir sınai simülasyonu kaldı geriye. Onun içinde dolaştık, öngörülmüş, tasarlanmış, kesilip biçilmiş birer paket hissiyatla evimize döner olduk. Tabii sosyal medyaya yetiştirilecek tonla fotoğraf ve video da yanında.
“Otelimiz denize sıfır kumsalları, hemen yanı başımızdan başlayıp dağlara kadar uzanan korularıyla tam bir doğa cenneti” ifadesini okudu broşürden. “Tam instagramlık bir yer!” diye geçirdi sevinçle içinden.
“Kır çiçekleri ve manzara seyretmenin önemli bir kusuru var, bedavalar, diye açıkladı. Doğa sevgisiyle fabrikalar çalışmaz. En azından alt sınıflarda doğa sevgisini kaldırmaya karar verildi, ancak ulaşım tüketimi eğilimi kalacaktı. Çünkü elbette nefret etseler de kırlara gitmeye devam etmeleri önemliydi. Sorun, ulaşım tüketimi için kır çiçekleri ve manzara seyretmekten ekonomik olarak daha sağlam bir neden bulmaktı. Gerektiği şekilde bulundu. Müdür, ‘Kitleleri kırlardan nefret etmeye şartlandırıyoruz,’ diye başladı. ‘Aynı zamanda onları doğa sporlarını sevmeye şartlandırıyoruz. Bunu yaparken de tüm doğa sporlarının gelişmiş aletlerle yapılmasını sağlıyoruz. Böylece hem endüstriyel ürünler, hem de ulaşım tüketiyorlar” diyor Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya’da.
“Yakında” dedi yaşlı profesör hayretle, “korkarım insanlar trafik işaretleri ve işaretçilerinin, uyarı levhalarının, elektrik trafolarının, çöp konteynırlarının, benzin istasyonlarının, elektrik direklerinin önünde de kendilerinin birer fotoğraflarını çekecekler”
Selfie ya da özçekim, günün insanının merkezine kendini koyduğu bir dünyanın fotoğrafıdır. Fon sürekli değişir, değişmek zorundadır, çünkü geçicidir ve dolayısıyla fonda ne olduğunun aslında hiçbir önemi yoktur. Kendisine bakan, sadece kendisini gören, dışına ilgisiz, dünyaya sağır, her şeyi kendisiyle anlamlı gören bir türedi zihniyetin sembolleşmiş halidir.
“Bir çok insan makinelerin objektiflerinin ters tarafa konduğunu sanıyor artık” diye dert yandı satıcı yanındakine.
“bir şey oldu ilk aşkın gözleriyle bakılan/ kahveler soğudu yorgun bir kuş bitti/ bir çömlek kurutuldu bir tırtıl küçümsendi/ herkes dirseğiyle yanındakini: neydi o neydi/ içlerimiz büyük bir yudumla susturulmuştu sanki” diye yazmış Ahmed Murat, Bir Şair Bisikletle’de.
“Nice insan var” dedi meczup, “suretini kendisi sanıyor!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.