Parçanın bütünlüğü

04:0028/09/2017, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Gökhan Özcan

“Bir insan cenininin gelişiminde, çok daha hassas bir şeyler meydana gelir, çünkü söz konusu tüm süreçlerin o mükemmel koordinasyonu hemen hemen aklın almayacağı bir karmaşıklıktadır. Hücreler göç ederler, bölünürler, ölürler veya tam zamanında ayrılırlar; organlar gelişimlerini koordine ederler; çeşitli sentezler ve metabolik süreçler başlar ve biter ve bu olayların hepsi organizmanın birbirinden uzak kısımlarında diğer olaylarla birlikte tam bir ahenk içinde vuku bulur. Örneğin, optik sinirler

“Bir insan cenininin gelişiminde, çok daha hassas bir şeyler meydana gelir, çünkü söz konusu tüm süreçlerin o mükemmel koordinasyonu hemen hemen aklın almayacağı bir karmaşıklıktadır. Hücreler göç ederler, bölünürler, ölürler veya tam zamanında ayrılırlar; organlar gelişimlerini koordine ederler; çeşitli sentezler ve metabolik süreçler başlar ve biter ve bu olayların hepsi organizmanın birbirinden uzak kısımlarında diğer olaylarla birlikte tam bir ahenk içinde vuku bulur. Örneğin, optik sinirler ceninde öyle bir gelişim göstermeli ki, gözdeki 100 milyon alıcı ile görsel kortexdeki çeşitli alanlar arasındaki sinir bağlantılarının karmaşık ağındaki her bir sinirin iki ucu doğru olarak birbirine bağlayabilsin” diye yazmış F. David Peat, zihinle madde arasındaki köprüyü araştıran ‘Eş-zamanlılık’ isimli kitabında.


İki hücre yolda karşılaşmışlar. Biri “Ne güzel rastlantı!” demiş diğerine. “Hep aynı espri!” demiş diğeri gülerek.

Bir dünya dolusu insanız. Kalabalık bir gezegen burası... O kalabalığın çok büyük bir kısmıyla hiçbir temasımız yok. Daha az bir kısmıyla ömrümüzde en az bir kere karşılaşıyoruz. Bazılarıyla aynı ülkede, aynı şehirde, aynı mahallede yaşıyoruz. Daha az bir kısmıyla tanışıyoruz. Kim olduklarını, neye benzediklerini, neyi yaşamakta bulunduklarını da iyi kötü biliyoruz. Hayatlarımız da birbiriyle temas halinde onlarla. Birbirimizi, birbirimizin hayatlarını etkiliyoruz. Birbirimizin yaşayışlarında bir şeylerin doğrudan ya da dolaylı sebebi oluyoruz. Dolayısıyla hayatlarımızı sarmaşıklar gibi birbirine dolanmış olarak yaşıyoruz. Olaylar, fikirler, duygular bu içiçeliğin neticesi olarak tezahür ediyor. Adeta bir bedeni bütünleyen hücreler gibiyiz. Bağımsız varlıklarımız olduğu gibi birbirimizle birlikte olarak ortaya çıkardığımız üst varlıklarımız da var. Yapbozun, resmi tamamlayan parçaları gibi özgün bir varlığımız var ve fakat bunun bütündeki anlamına kavuşması için diğer özgün parçalarla eksiksiz olarak bir arada bulunmamız gerekiyor. Resmin hakikatinin görünür olabilmesi için, parçanın kendi görüntüsünü aşan bir üst görüşe sahip olması gerek... Parçanın hakikati bunu gerektiriyor çünkü.

“Şu koskoca alemin ortasında yapayalnız olduğumu düşünüyorum bazen” dedi gözlüklü olan. “Senin yalnızlığı idrak edebilmen için hayatını tam bir dünya dolusu insanla yaşaman gerekiyordu, bunu da düşünüyor musun?” dedi gözlüğü olmayan.

Bir de şunu düşünün; sedasından haber alamayan akis ne hisseder?

Kendini bir uzak ve ıssız adanın Robinson’u sandığın her yerde, sesine karşılık veren bir Cuma vardır aslında.

Carl Gustav Jung’un her bir çakıl taşının biricikliğine dair meşhur ve yine de hatırlanmaya muhtaç sözü: “Bilim bir plajdaki tüm çakıl taşlarının ortalama büyüklüğünü hesaplayabilir, ama belki de o plajda o büyüklükte tek bir taş yoktur”

Meğer iliklemek diye bir şey var âlemde; söyle o vakit, düğme mi tesadüf, yoksa ilik mi?

Şahit olduğu her hadiseden hakikat külliyatının bir başka cüzünü okuyan insanlar da var.

“Çözülmüşü bağlamaktan usanma sakın” dedi meczup, “o ki sen bağlayasın diye çözülüp duruyor”

#Parça
#Bütün