Acı veren ile canı acıyan aynı dünyanın vatandaşı değildir. Daha ötesi, aynı tarihin mirasçısı da değildir. Fiziksel anlamda aynı gezegenin içinde bulunan, ancak çok derin farklarla birbirinden ayrışan iki ayrı dünyadan söz etmek durumundayız. Birinin alamet-i fârikası masumiyet, diğerininki zulüm!
Herkes bir kimlik sahibi olmak, bir seçim yapmak, bir duruş ortaya koymak zorunda... Kim olduğunuz, nerede durduğunuz, neye taraf olduğunuz ne kadar 'insan' olduğunuzu da belirliyor çünkü.
'Dünya vatandaşlığı' gibi kaypak, ne idüğü belirsiz birtakım kavramların bir meşruiyeti yok. Bu tür kavramlar bir kimliğe değil, insanlığa sinsice giydirilmeye çalışılan bir kimliksizliğe götürüyor yanına yaklaşanları. İcat edenler, bu tür sinsice kelime oyunlarıyla kendi çirkin kimliklerini örtmeye, belirsizleştirmeye, kabul edilebilir hale getirmeye çalışıyor. Binlerce kilometre öteden bomba kusan savaş makineleri göndererek şehirleri içindekilerle birlikte yok etmekte zerre kadar tereddüt etmeyenlerin ve bu kahpeliğe ses çıkarmayanların insanlığıyla, o şehirlerin canları pahasına sahiplenen ve özgürce yaşamak dışında bir muradı olmayanların insanlığı asla ortak bir kavramın içinde bir araya getirilemez. Bu güvercinle tilkiyi aynı kümese kapatmak gibi bir şey olur!
Devletler, toplumlar, kültürler arasındaki mesafe, gücünü silahlaştıran azgın yönetimlerin akıl almaz ihtirasları yüzünden her geçen gün açılıyor. Artık haritaları katledenlerle katledilenlerin renklerine boyayarak dünyayı ikiye ayırabiliyoruz. Artık bu bariz gerçeklere gözleri kapamanın meşruiyeti yok. Artık sessizlik, tavırsızlık, kimliksizlik cinayete dahil!
Taraflardan biri insanlığını önemseyenlerin, insan kalmak için mücadele verenlerin, bu uğurda bedel ödeyenlerin tarafı... Diğer taraf bütün bunları hiç önemsemeyenlerin...
Kabataslak bir tarifle 'batılı değerler' deyip geçtiğimiz ve yakın zamanlara kadar pek çok aklıevvelin kutsamakta olduğu konu başlıklarının tamamı bugün karşılıksız çıkmış durumda... Eğer konu parayla, maddiyatla, mevduatla ilgili değilse bugün artık batılı değer diye bir şeyden söz etme imkanımız kalmamıştır! Bu kesin bir ahlakî çözülme ve hatta iflas tablosudur. Yeni dünyanın en bariz gerçeklerinden biri, belki de en birincisi budur. Güçlünün güçsüzleştiği yer de işte tam burasıdır.
Bugün kötülerin alçakça zulmü altında mertçe, yiğitçe ve masumca varlık mücadelesi veren her insan, ülkesi ya da kimliği ne olursa olsun, insanlığın zafer sancağını gururla taşıyor. Cephelerin düşmesi, şehirlerin harap olması, binlerce insanın can vermesi elbette çok acı... Ama onlar kaybetme ihtimali olmayanlar olarak şimdiden tarihe geçti. Kahpeliğe karşı yiğitlik, zulme karşı masumiyet, canavarlığa karşı insanlık, kötülüğe karşı iyilik...
Geçen yüzyıl boyunca ellerindeki bütün imkanları seferber ederek dünyadaki her iyi şeyin Batı'dan zuhur ettiğine herkesi inandırdılar. Bu yüzyılda bütün ayıplarını ve günahlarını kendi elleriyle görünür hale getiriyorlar.
Gözünü skorboarddan ayıramayanlar bunu elbette anlayamayacak ve büyük bir aymazlıkla uzun bir zaman kazanmakta olduklarını zannetmeye devam edecekler. Ama aslında kaybediyorlar ve kaybedecekler.