I-
Acının, yasın, kederin içinde kala kalındığı zamanlarda, insanın “şimdi bunların sırası mı” cümlesini kurmak zorunda olması, taşın dile gelmesidir.
Yaşanan acı o kadar büyüktür ki, acısından lal olmuş kişi, son bir güç ile muhatabını uyarır: “Şimdi bunların sırası mı!”
Merhumun bedeni toprak ile henüz buluşmuşken, mirastan pay kapmak için zevzeklenenlere; bir ölünün, bir ölümün daha ardında kala kalmış olanın kurduğu cümledir: “Şimdi bunların sırası mı?”
Anlayana bir imdat cümlesidir. Bırakın da acımı yekpare yaşayayım: “Şimdi bunların sırası mı?”
II-
Her medeniyetin bir sırası ve bir sıralaması var. Bize oldukça tuhaf gelen sıralama için Bush'un 11 Eylül saldırısından sonra halkı alışverişe davet eden sesini hatırlatmak isterdim...
“AVM'lere koşun alış-verişinize devam edin” demişti ya...
ABD'de hayatın devam ettiğinin işareti AVM'leri dolduran kalabalık.
Bizim için hayatın devam ettiğinin, yenilmediğimizin, imanımızı kavi tutuşumuzun ispatı nerede saklıdır ey okuyucu?
Birbirimizi durmadan “şimdi bunların sırası mı?” diye ikaz ederiz de, haydi vakit girdi, TAMAM diye ilk önce yapılması gerekene davet konusunda neden tutuktur dilimiz!
III-
Kuytuda, köşede eylenenlerin, sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin 7/ 24 yalancı kederlerde eğleşenlerin kurduğu cümledir aynı zamanda: “Şimdi bunların sırası mı?”
Vur patlasın çal oynasın hallerini, üzgünlük imajı ile itina ile paketledikten sonra, yerli yersiz her “sosyal medya” ortamına dalıp, “Şimdi bunların sırası mı?” deyip aleme çeki düzen vermeye kalkanların cümlesi.
IV-
Herkes hep beraber konuşacak ve fakat hiç kimse dinlemeyecektir. Kimisi ah diyecek, kimisi oh diyecek, kimisi daha daha diyecek, kimisi paylaşılan ganimetin ışıltısından mest bir şekilde hani bana hani bana diyecek...
Sadece bir kişi MESULİYET diyecek...
Ve fakat, bunları daha önce de yaşamıştık hiç akıllanmadık mı DİYEMEYECEK!
Çünkü cümlesinin ilk kelimesi ağzından çıkar çıkmaz koro bağıracaktır: “Şimdi bunların sırası mı?”
V-
“Şimdi bunların sırası mı?”
Evveli ve ahiri sıraya koyan kimdir ey okuyucu!
Herkes bir yere gitmiş de, dağ başında tek başına kalmışsınız gibi bir ürpertiyi yaşamıyor musunuz siz de?
Bir şeyi eksik yaptığımdan bu tatsızlık diye, gönlünüzü ele geçiren bir yangının içinde yavaş yavaş imha olduğunuzu hissetmiyor musunuz?
Yoksa hep başkaları suçlu, hep ötekilerin yüzünden mi oluyor bu olanlar?
Dikkatli olmadığım için, rikkatli olmadığım için, liyakat ehli olmadığım için, “burada” olmayı hak etmiyorum aslında diye payınıza hiç suçluluk düşmüyor mu?