Milliyet'ten Serpil Çevikcan Sayın Sare Davutoğlu ile seçim sonrası ilk röportajı gerçekleştiren gazeteci oldu. Güzel bir söyleşi. Güzelliği bize hem bir duygu hem de bilgi katmasında.
Muhatabını dinlemeyi bilmeyen gazeteciler yüzünden maalesef güzel söyleşi okuma imkanına pek sık kavuşamıyoruz. Hem yazılı basında hem de ekranda anlamak ve tanımak değil kafasındaki izlek için “malzeme” toplayan gazeteciler yüzünden röportajların sohbete yaslanması gereken damarı zarar görüyor.
Röportaj üzerinden Sayın Sare Davutoğlu'nun işaret etmiş olduğu birkaç hususa değinmek istiyorum.
Kamu sağlığı üzerine bir doktor olarak sivil toplum kanadında da çok verimli ve başarılı kampanyalara imza atmış olan Sayın Sare Davutoğlu sağlık haberleri için medyada özel bir yer ayrılması gerektiğini söylüyor ki bu husus çok önemli. Fakat ne yazık ki ses getirsin düşüncesi ile medyada sadece şiddet gören sağlık personelinin haberleri yapılıyor. Oysa pozitif sağlık haberlerine ihtiyacımız var. Hastaları için canla başla türlü fedakarlıklar yaparak mesleğini sürdürmeye çalışan sağlık personelinin mücadelesi, çalışma şartlarının zorluğuna dair bilgi sahibi olduğumuz zaman her türlü olumsuzluğu doktorlara yıkma pervasızlığından biraz uzaklaşabiliriz.
Diğer taraftan sağlık konusunda sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmemiz için evvela kullandığımız kelimelerin “sağlıklı' olması gerekiyor. Nitetim Sayın Sare Davutoğlu “Alternatif tıp” kavramına karşı çıkarak alternatif tıp yerine tamamlayıcı tıp ifadesini kullanmanın doğru olduğuna işaret ediyor.
İnsanlarla hekim olarak göz hizasından ilişki kuran Sare Davutoğlu toplumun bütün çeperleri ile kuşatabilme gözlemleyebilme imkanına da sahip.
Bu bakımdan halkımızın “talep kültürü” konusunda içinde bulunduğu çelişkileri dile getirmesi çok anlamlı. Ahlaki yozlaşmaya sadece talep kültürü açısından baktığımızda bile “Neler oluyor bize?” sorusuna çarpıcı cevaplar bulmamız mümkün. Sayın Sare Davutoğlu'nun anlattığı şu örnek “talep kültürü” üzerinde hem akademik olarak hem de kamu spotları aracılığı ile halkı bilinçlendirmek açısından acilen üzerinde durmamız gerektiğini ortaya koyuyor: “O kadar imkânsız talepler de oluyor ki. İstanbul'da Çekmeköy'de bir akşam, bir hanım kendini paralıyor. 'Ben Ataşehir'de oturuyorum, 700 lira kira veriyorum. Çok zorlanıyorum, yeşil alanlı bir yerden iki oda ev yapacağım bir arsa istiyorum Sayın Başbakanım.' Ve hakkıymış gibi istiyor, bu biraz üzüyor beni.”
İşleyen bir demokrasinin oluşabilmesi için vatandaşın talep kültürü konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Türkiye insanının tavrı bu konuda uçlarda seyrediyor. Ya hakkı olanı bile istemeyen vatandaşlar var ya da yerli yersiz her şeyi devletten talep eden insanlar. Gözlerimle görmesem, kulağımla duymasam inanmayacağım bir talep'i anlatarak huzurunuzdan ayrılayım.
Yer Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun çıkış kapısı. “Kutlu Doğum Haftası” münasebetiyle Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, Meridyen Derneği'nin ödüllerini takdim ediyor. Dışarda Sayın Başbakan'a taleplerini dile getirmek için bekleyen vatandaşlar var.
Yaşı altmış civarında olan bir hanım ile ayaküstü sohbet ediyorum. Bir kaç sokak ilerde oturduğunu emekli maaşı ile geçindiğini söyleyen bu hanımın, Başbakan'dan talep ettiği yardımı duyunca “talep kültürü” konusunda akademik olarak çalışmak gerektiğine karar verdim. Çok tatlı dilli güler yüzlü ve bendenizi gecenin o saatinde evine çay içmeye davet edecek kadar cömert ve gönlü zengin olan hanımın isteği şu: “Benim babam gazi idi. Ben ona hiç mevlit okutamadım. Kastamonu'nun ...köyündeniz. Oralarda mevlit koca bir hayvan kesilerek okutuluyor. Benim gücüm yetmiyor. Acaba Başbakanımız babam için bizim köyde mevlit okutabilir mi?”
Köy deyince muhayyelinizde köylü bir hanım canlanmasın. Otuz yıldır aynı semte oturduğunu söyleyen memur emeklisi bir İstanbul hanımefendisi vardı karşımda.
Bu tatlı dilli hanıma okunan her mevlid-i şerif'ten sonra muhakkak bütün şehitler ve gaziler için dua edildiğini söylediysem de o duadan ziyade, halka babası adına yapılacak ikramın peşinde olduğu için, söylediklerimin bir anlamı olmadı.
Koalisyon pazarlıklarının yapıldığı, her konuşanın Türk halkı “ sandıkta şunu istedi” diye söze başladığı şu günlerde, Türk halkının “talep kültürü”ne yaptığı “ironik” katkıları da gözönünde bulunduralım derim.