Sahte /Sanal düğünler

04:005/08/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

Dünyada “sanal düğün" trendinin hızla yayıldığına dair haberler okuyoruz.Sanal düğün ne diye soruyorsunuz haklı olarak... Teferruatını Nihayet Dergi'nin Ağustos sayısında Osman Bülent Manav'ın yazısından öğrenebilirsiniz. Genç kızlar güzel bir düğün fotoğrafına sahip olabilmek için damat kiralıyormuş demekle yetineyim.Bir cümle ile geçip gidecektim o halde niye söze buradan başladım?Bugün şaşırarak tanık olduğumuz pek çok olayın, durumun zayıf bir damar şeklinde de olsa geçmişte bir karşılığının

Dünyada “sanal düğün" trendinin hızla yayıldığına dair haberler okuyoruz.

Sanal düğün ne diye soruyorsunuz haklı olarak... Teferruatını Nihayet Dergi'nin Ağustos sayısında Osman Bülent Manav'ın yazısından öğrenebilirsiniz. Genç kızlar güzel bir düğün fotoğrafına sahip olabilmek için damat kiralıyormuş demekle yetineyim.

Bir cümle ile geçip gidecektim o halde niye söze buradan başladım?

Bugün şaşırarak tanık olduğumuz pek çok olayın, durumun zayıf bir damar şeklinde de olsa geçmişte bir karşılığının olduğunu düşünüyorum.

Sanal düğün meselesi de bunlardan biri. Bu gün sanal düğün dediğimiz olay Osmanlı'nın zengin konaklarında “sahte düğün" olarak çıkıyor karşımıza.

Değişen nedir o halde?

Galiba değişen sanalın ve sahtenin içinde “özne"nin konumu.

“Sahte Düğün"ün izini bir romanın satırlarından takip edelim mi?

Refik Halit Karay'ın, 1920 yılında basılan önce “İstanbul İç Yüzü" daha sonra “İstanbul'un Bir Yüzü" adını alan romanında “türedi zenginlerin" “Sahte düğün" eğlencesinden bahsedilir:

“...Eski büyük konaklarda bazen bu kabil sahte düğünler yapılırmış, fakat haremde, yalnız hanımlar arasında... Mesela halayıklarından birini gelin sayarlarmış, birini de güvey, birini tellerler, pullarlar öbürünü erkek kıyafetine sokarlarmış, sonra davetler yapılır, takım teferruatıyla bir çok hanımefendiler, sahici bir düğüne geliniyormuş gibi hediyeleri baş kalfanın koynunda olduğu halde konağa gelirlermiş. Saz olur, söz olur, yenir, içilir, gülüşüp eğlenilirmiş. O zamanlar için bu hiç de aykırı düşmezmiş. Zira harem hayatı pek mahdutmuş, hanımlar dışarda eğlenemezler, gönüllerini avutamazlarmış. Böyle vesileler bulmak, sebepler icat etmek lazım gelirmiş.. Galiba Şayan, Taya Hanım'dan bir vakitler el pençe divan dinlediği bu masalı şimdi tatbik ediyordu. Ona özeniyor ona yelteniyordu." (s.145)

Refik Halit Karay'ın “İstanbul'un Bir Yüzü “ adlı romanı bir roman olarak başarılı değil. Kurgusu olmayan, anlatıcı İsmet, kadın olduğu halde Refik Halit'in bakışını ziyadesiyle taşıyan kendi içinde çelişkili bir tip. Diğer taraftan roman Sosyoloji bölümlerinde yardımcı ders kitabı olarak okutulacak kadar değerli tasvirler ortaya koyuyor. İmparatorluk çökerken yeni zenginlerin ölümüne eğlenmesini belki otuz kırk yıl önce anlayamazdık. Fakat bu günlerde bu satırlara ziyadesiyle yakın olduğumuzu görmek ibret verici.

70'li yılların “Sahte Düğünleri" ideolojiye hizmet ediyordu

Sahte, varlığını aslolanın yolunu keserek devam ettirirken; sahteye tevessül etmenin şartları da dönemine göre değişiyor. Mesela 1970'li yıllarda Sıkı Yönetim yasaklarından dolayı derneklerin ve vakıfların toplantı yapma imkanı çok sınırlı ve sıkıntılı idi. Solcular ve ülkücüler bu duruma şöyle bir çözüm bulmuştu: Derneğin gönüllülerinden iki genç güya evleniyor, programa katılanlar da sözüm ona düğün davetlisi olarak orada bulunmuş oluyordu.

Düğün nasıldı? İdeolojik şiirler ve marşlarla bezenmiş taraftar edinmeye yönelikti.

Ola ki bir baskın halinde marşlı, şiirli düğün töreninden polisler kuşkulanmaz mıydı?

Kuşkulanmazdı.

Herkesin düğünü “kendi hayatı"na benzerdi. Sahte olmayan düğünlerde de şiirlerin okunup marşların söylenmesi beklenmeyen bir durum değildi.

Şimdilerde adı “kır düğünü" olarak konup, konsept adı altında masraf üstüne masrafın çıkarıldığı düğünler var. İstanbul'un toprak yüzü gören alanları çok az olduğu için “kır düğün"leri pek kıymetli.


70'li yıllarda ya fakirler ya da kaçan çiftler için sahiden kırda evlerin arasındaki boş arsalarda yapılırdı açık hava düğünleri. Adı “kır düğünü" değildi elbette. Her yer kır olduğu için kırlar günümüzdeki kadar törensel kıymete de sahip değildi. Yazlık sinema ya da kahvehanenin sandalyeleri kiralanır, plak ya da kaset üzerinden müzik “icra" edilir “garip"lerin düğününü şenlendirmek için herkes seferber olurdu.

1970'li yıllarda düğün fotoğrafı bir kaç kareden ibaret olurdu. Gelinler objektife bakmaz, süzüm süzüm süzülürdü.

Bakarsa “Aman evlenmeye ne kadar da meraklıymış" denirdi.

Şimdi gelinler “Bu gün benim günüm" diyerek bol bol tebessüm ediyor, rujunu yaymadan kahkaha atma başarısı gösteriyor, en güzel pozları veriyor.

Ama maalesef erkek tarafının davetlileri ile göz teması bile kurmuyor.

Damatlar giderek “konu mankeni" oluyor.

Kız annelerine hitaben söylüyorum: Düğün kızınızın en mutlu günü olarak sonsuz şımarma hakkını ele geçirdiği gün değildir.

Davetlilerin düğün tanıklığı bir fotoğraf karesindeki pozdan daha önemli değilse, o vakit niye insanlara onca eziyet çektiriyoruz ki!

Gelin ile damat bize resmini gönderir fotoğrafın bir köşesine banka hesap numarası ilave edilir biz de onların fotoğraflarını face hesapları üzerinden “like" eder en “kalbi tebriklerimizi" banka yoluyla iletmeyi de ihmal etmeyiz.

Bu mudur!

“İncir Ağaçlarının Gölgesi"

1970'li yıllar demişken sizi o günlere bir öykünün ayak izinde de ulaştırmak isterim. Öykü “Ahir Zaman Gülüşleri" adlı kitabımda yer alıyor. Okumamış olanlar için öyküyü nihayet.com adresinde nazara vermek istedim.

Ulaşmak isterseniz:


Meraklısı için not
: Cuma günü hiç de “neşeli olmayan" dindar genç kızların mektuplarına yer vereceğim. Bilginize.
#Refik Halit Karay
#İncir Ağaçlarının Gölgesi
#Sahte Düğünler
#70ler