25 Ekim Pazar akşamı Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu, Yeni Şafak gazetesini, yeni binasında ziyaret etti. Sayın Ahmet Davutoğlu “Türkiye'nin birikimi” ibaresini inşa eden köşe yazarlarından biri idi Yeni Şafak'ın ilk yıllarında.
Ahmet Davutoğlu, İsmet Özel, İsmail Kara, Mustafa Özel, yazılarını şevkle okuduğumuz yazarlardı.
Prof. Dr. Nabi Avcı'nın yayın yönetmenliğinde çıkan Yeni Şafak, okur-yazar çevrelerde ilgiyle takip edilir, köşe yazıları günlerce konuşulurdu.
Sayın Başbakan geçmişi yad ederken; o dönem evlerde yaptığımız eleştirilerin kalitesine maalesef bugün ulaşamıyoruz dedi.
Bendenizin temel problem alanlarından birisi de, eleştirel kültürü inşa edemeyişimiz olduğu için, Sayın Başbakan'dan bu tespitini açmasını istedim. Eleştirel iklimi inşa etmek için siyasi iktidar olarak ne yapacaklarını sordum.
Sayın Başbakan eleştirel iklimi çok önemsediğini örnekleri ile anlattıktan sonra, Türkiye'de rakip kültürünün değil hasım kültürünün olduğunu söyledi.
Bu cümle benim için çok önemli.
Önce, Mustafa Nihat Özön'ün Osmanlıca lügatinden rakip ve hasım kelimelerine bakalım:
Rakip: (Rekabet'ten)1-Başka biriyle aynı şeye istekli olan.2-Bir işte çalışanlarla yarış ederek, onları çürütüp ilerlemek isteyenlerden her biri öbürüne göre.
Hasım: Düşmanlık gösteren.
İslam, işi ehline veriniz diyerek esasında hasım kültürünün önüne set çekmiştir.
Osmanlı Devleti işi ehline verdiği sürece yükselmiş, ne zamanki eş dost kayrılır olmuş ve liyakat ehli dışlanarak görevlere “kifayetsiz muhterisler takımı” yerleştirilmiş, iste o zaman duraklama başlamış, kendini yenileyemeyen her organizmanın başına geldiği gibi devlet çöküşe gitmiştir.
İş liyakat ehline tevdi edildiğinde ürün, eser üzerinden rekabet yaşanacağı için, herkesin dündeki kendini geçmesi söz konusudur. Ölçü liyakat olduğunda; kişiler maharetlerini, birikimlerini geliştirmek için daha çok çaba sarf eder.
Liyakat ehline tanınan öncelik, sanatta ve mimaride büyük eserlerin inşa edilmesine imkan tanıdığı gibi, aynı zamanda siyasetin dirayet kazanmasını da sağlar.
İşler liyakat ehline verilmediğinde dış güçlere, komplo teorilerine filan ihtiyaç kalmaz.
Kifayetsiz muhterisler takımı, herkesi yokluk paydasında denkleştirmeye kalktığı için ilim yok, eser yok, basiret yok, edep yok,yok oğlu yok bir dönemin içine girilmiş olur.
Hiçbir parti ilelebet iktidar olmayacaktır. AK Parti, Türkiye'ye 2000'lerin eleştiri iklimini inşa etmekten mesul.
Fakat AK Parti'den önce de sonra da eleştirel iklimin yokluğunun vebali hepimizin boynuna.
Yeteneksiz olduğu için işinden atılan, işten atılır atılmaz hükümete ya da başka çevrelere karşı hakaret tivitleri atarak, kendilerini “muhalif aydın” ilan edenleri görmemiz, tanımamız, bilmemiz gerekiyor.
Sade suya muhalif yazar olunmaz. Hele senin önermen nedir diye sormaktan mesulüz.
Soruyor muyuz? Hayır. Birilerine muhalif ya da birilerine yandaş olmaktan başka hiçbir vasfı olmayan kişilerle eleştirel ortamın inşa edilmesi mümkün değildir.
Yazının yanlış okuyucuları için son bir tedbir olarak fikrimi net olarak şöyle ifade edeyim: Cumhuriyet Tarihi'nde eleştirel ortam hiçbir zaman mümkün olmadı. Eleştirel bakış değil, taraftarlık ve karşıtlık hakim oldu daima.
AK Parti iktidarı da maalesef kendinden önceki partilerin akıbetinden ders almadığı için siyasi geleneğimizdeki “kifayetsizler kadrosu” hiç boş kalmıyor…
Anlaşamadığımız husus şu: Siz meselenin siyasi olduğuna inanıyorsunuz bu satırların yazarı ise ahlaki olduğunu düşünüyor.