Ne yiyelim ne giyelim derdinde olanlar bu yazıyı okumasın! (II)

04:0028/09/2015, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

“Hac meşakkattir” hadis-i şerifini Hüseyin Vassaf'ın “Hicaz Hatıraları” üzerinden idrak etmeye devam ediyoruz.Cuma günü ikinci kaptanın sarhoşluğu sebebi ile hasar gören vapurun Marmara Denizi'nde tamirat için beklediğinin izini sürmüştük.Bu gün bekleyişin “sükuneti”ne dikkatinizi çekmek isterim.Aşağıdaki satırları ben yolucunun nasibi bahsi üzerinden okudum. Siz bambaşka bir açıdan okuyabilirsiniz.Buyurun:“11 Zilkade sene 1323 (6 Ocak 1906) yevm-i Cumartesi“Bu sabah hava pek latîf ve sıcak idi.

“Hac meşakkattir” hadis-i şerifini Hüseyin Vassaf'ın “Hicaz Hatıraları” üzerinden idrak etmeye devam ediyoruz.

Cuma günü ikinci kaptanın sarhoşluğu sebebi ile hasar gören vapurun Marmara Denizi'nde tamirat için beklediğinin izini sürmüştük.

Bu gün bekleyişin “sükuneti”ne dikkatinizi çekmek isterim.

Aşağıdaki satırları ben yolucunun nasibi bahsi üzerinden okudum. Siz bambaşka bir açıdan okuyabilirsiniz.

Buyurun:

“11 Zilkade sene 1323 (6 Ocak 1906) yevm-i Cumartesi

“Bu sabah hava pek latîf ve sıcak idi. Ufukta güneşten başka bir şey görünmüyordu. Boğaz'ın manzara-i letâfet-bahşâsına doyamadığım cihetle hiç kamaraya inmeyerek vaktimi güvertede geçirdim. Gâh tamiratı gâh etrâfı ve gelip geçen vapurları temâşâ eyledim. Tamiratın bir gün sonra hitam bulup pazar günü akşamı veya Pazartesi sabahı vapurumuzun inşallah hareket edeceği şayiası umûmda bir meserret husûle getirdi.”

“14 Zilkade sene 1323 (9 Ocak 1906) yevm-i Salı”

“Vapurumuz fekk-i lenger edip çarhını tedvîr eyledi. Bu sırada hüsn-i savta mâlik biri vapurun baş tarafında selâmet-i sefer için bülend-âvâz ile ezân-ı şerif okumağa başladı. Herkes güvertede idi. Kazâ-yı vâkıın kalblere ilka eylediği dehşetin tesiriyle herkes dinen bir merâsim icrâsında idi. ”

Müellif'in Cidde'den Mekke ve Medine'ye varış hikayesi çok çarpıcı.

“26 Zilkade sene 323 (21 Ocak 1906) yevm-i Pazar”

“Bugün dahi hayli yerler gezdik. Akşama doğru hazreti Havva validemizin kabr-i âlîlerini ziyâret mukarrer idi. Vakit akşam olmak üzere idi. Cidde Medine kapısından çıktık, biraz bayır gitdik, karşımıza büyük bir askeri kışlası geldi. İntizam üzere yapılmış bir binâ idi. Onu geçtik büyük bir mezaristan göründü. Yaklaştığımızda etrafının kamilen duvar ile muhat olduğu anlaşıldı. Kapısından girdik, orta yerde 300 arşına garip uzun bir mezar meşhûdumuz oldu. Baş ve ayak ucunda ziyâret mahalleri vardır. Buralar alâ rivâyetin hazret-i müşarün ileyhânın baş ve ayak uçları imiş. Ortasına bir kubbe bina olunmuş, mübârek sürrelerinin olduğu mahal imiş. Ziyâretle şeref-yâb olduktan sonra konağa avdet ettik, geceyi rahatça geçirdik.”

Hicaz'den Medine'ye develerle yolculuk edilecektir. Yol güvenliği için karakollar vardır. Karakoldaki askerler Türkiye'den giden askerlerdir.

“27 Zilkade sene 1323 (22 Ocak 1906) Pazartesi”

“Askerlerin âlem-i İslamiyete ettikleri hizmetin büyüklüğüne karşı insan onlara hiss-i şükrân besler. Mertebe-i maneviyyelerinin ulviyyeti ise tariften müstağnidir. Zira inşallah giderseniz görürsünüz, karakollar öyle muntazam binalar olmayıp kayalardan müteşekkil ve bir yeşil yaprakdan bile âri dağların tepesine taşdan bir kuru duvar içinde ve hasırdan mamul bir dam altında ve harâret-i şems karşısında senelerce beklerler. İşte eâzım-ı mücahidin-i İslâmiyye bu göz nurlarıdır. Giydikleri elbiseden bahs etmek istemem. Zira elbiseden başka bir şeydir. Başındaki fes dahi böyledir. Asker olduğunu yalnız silah bildirir. Ayakları çıplaktır. Bunlar alel-ekser hacıları karşılarlar. Eğer Türk görürlerse nereli olduğunu sorarlar, hele memleketliye tesadüf ederlerse izahat almak için biçâreler kafileyi takip ederler. Hayli suâl sorarlar.

“Askerin biri bendenize hitaben “Hacı nerelisin?” dedi. “İstanbulluyum” cevabını verdim. Hatırımı sordu, benimle hayli konuştu. tanımadığı halde böyle mükâlemeye rağbet edişinin sebebini sordum. Ah çekerek “biz vatan garibiyiz, gelen arkadaşlardan 10 kişi iken 3 kişi kaldık. Halimiz malum. Seninle konuştukça vatan kokusu burnumuzda tüttü, lezzet buldum dedi. Alel-ekser ekmek satarlar “Hacı hubz” diye nidâ ederler. İçtikleri su Cidde suyu gibi tuzludur. Yedikleri ekmeğin unu kurtludur. Bunu sattıkları ekmeği aldığımda gördüm, diyemedim. Eğer hacıda irfan varsa bu Türk aslanlarının gönlünü tatyiben çıkarır bir kaç para verir, o zaman ağlayarak ızhar-ı mahzûniyet ve beşâşet ederler. Maaş aldıkları da pek ender imiş. Hulâsa bu bahsin tafsili yürekler deler.”

Askerlerin sattığı ekmeği yer Hüseyin Vassaf.Lütfen aşağıdaki alıntıyı bir kaç defa okuyunuz :

“Karnımız pek acıktı. Karakolun birinden askerler gelip “ya hacı hubz” diye seslendiler. Bir kuruşa bir ekmek aldım, yarısını yedim, yarısını da sakladım. Güneş doğmuştu, yarısını daha yemek üzere elime aldığımda kurtlu undan yapılmış olduğunu ve iri iri kurtların da beraber piştiğini gördüm. Midem bulandı, ğaşeyan etmek derecesine geldim. Vah zavallı vatan kahramanları vah.”

Hüseyin Vassaf'ın “Hicaz Hatıratı” sosyal bilimlerde yardımcı ders kitabı olarak okutulması gereken bir hazine.

Vatan sevgisini, insan sevgisini, sabrı ve letafeti görmek isteyen herkesin okuması gereken bir hatırat.
#hazreti Havva
#Marmara Denizi
#Türk