İncitmenin bedeli üç günlük lüks tatil midir?(II)

04:0031/07/2015, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

Çarşamba günü Suriyeli çocuğa “armağan” edilen üç günlük lüks tatil üzerinden yol almıştık. Bu gün aynı olaya İzmir'de görev yapan bir vaizenin bendenize e-posta olarak göndermiş olduğu gözlemler üzerinden dikkat kesilelim.Buyurun:“S.a.İzmir'de bu öfke yeni değil maalesef…Ramazan öncesi metro girişinde yerde oturan bir kadının, 2 yaşlarındaki çocuğuna yedirdiği kabuklu cevizin kabuklarını yere atması yüzünden kadın-erkek kim denk geldi ise, bağırıldığına şahit olmuştum. Kadın neye uğradığını anlamamış

Çarşamba günü Suriyeli çocuğa “armağan” edilen üç günlük lüks tatil üzerinden yol almıştık. Bu gün aynı olaya İzmir'de görev yapan bir vaizenin bendenize e-posta olarak göndermiş olduğu gözlemler üzerinden dikkat kesilelim.

Buyurun:

“S.a.

İzmir'de bu öfke yeni değil maalesef…

Ramazan öncesi metro girişinde yerde oturan bir kadının, 2 yaşlarındaki çocuğuna yedirdiği kabuklu cevizin kabuklarını yere atması yüzünden kadın-erkek kim denk geldi ise, bağırıldığına şahit olmuştum. Kadın neye uğradığını anlamamış şaşkın gözlerle etrafa bakıyordu. Yardım etmiyorsak bile, azarlamayalım diyebilmiştim sadece.

Gün geçmiyor ki otobüste, dolmuşta “içimize doldurdular bu Suriyelileri” şeklindeki nefret söylemini duymayalım. Bu yüzden o çocuğun tartaklanmasına hiç şaşırmadım. Basmane semti, şehrin merkezinde genelde ucuz otel ve pansiyonları ile şehrin tren istasyonu bölgesi. Burası yabancı göçmenlerin, yabancı öğrencilerin barındıkları bir yer.

Bölgedeki bir cami akşamları özellikle burada iftar verdi, geçici barınanlar için. Gerçekten şu anda orası Suriyelilerin yoğun olduğu bir yer ve caddelerde Suriyeliden geçilmiyor.

Metrodan ise sürekli şu anons geçiliyor: “metro girişlerinde dilenenleri görürseniz, güvenlik görevlilerimize haber verin” Amaç, caddeden metroya iniş merdivenlerinde dilenen Suriyelilere fırsat vermemek.

Ramazan boyunca şu soru ile çok karşılaştık: “Hocam Suriyelilere mi kendi fakirlerimize mi yardım edelim?” Bir Diyanet görevlisi için zor bir soruydu bu. “İçinizden kime yardım etmek geçiyorsa, ona yardım edin. Suriyelilere yardım edebilirsiniz. Etmeyebilirsiniz de. Ama onları azarlamaya hakkımız yok” dedim dilim döndüğünce. Hatta vaaz ettiğim bir camiye vaazımın bitiminde yardım toplamak üzere gelen Suriyeli bir kadın gelmiş para yardımı istemişti cemaatten doğrudan.

6 ay kadar önce mültecilere yönelik hizmetlerle ilgilenen sivil toplumdan bir arkadaşımla şöyle konuşmuştuk: “Misafir kültürü yeterli olmayacak, çünkü hemen dönmeyecekler ülkelerine. O halde 'kardeşlik' vurgusu önemli olacak. Ama her iş yerinde bir engelli istihdamı gibi, bir Suriyeli istihdam edilmeye başlanırsa, işsizlerimizin buna tahammülü nasıl olacak?” sorusuna cevap aramıştık. (Bu arada Diyanet'in bu birimi belli aralıklarla müftülüklerden mülteciler için yapılan faaliyetlerin raporunu istiyor.)

Yani mülteci kamplarında değil de, şehirlerde yaşamaya, barınmaya çalışan bu insanlar ile halkın yüz yüze, iç içe bırakılması İzmir de 'kardeşlik' mayasının azlığından mıdır bilmiyorum, hiç tutmuyor.

Basından o çocuğun ailesine erzak yardımları yapıldığını, Balçova termal tesisleri ise hafta sonu 3 gün tatil hediye ettiğini gördük. Bunun için çocuğun darp edilmesi gerekmiyordu elbette. Ve o tatil de bitecek. Yani mülteci sorununun Ensar kardeşliği üzerinden çözülmesini beklemek bu şehirde imkansız.

Selam ve muhabbetle

E.A.”

İkinci mektup Şehzade Mehmet Camii'ne teravih namazına giden bir okuyucunun izlenimlerine dair:

“Dövülen çocuk yazınızı okuyunca, meselenin bir başka boyutundan haberdar etmek istedim.

Ramazan'ın son on gününü ihya için hatimle teravih kılınan Şehzade'ye gitmiştim. Manzara beni şaşırttı, çünkü kadın cemaatin üçte biri Arap'tı. Suriyeli olduklarını tahmin ettiğim kadınlar büyük bir titizlikle, ellerinde Kur'an takip ediyorlardı hatmi. Sosyoekonomik olarak üst sınıfa ait görünüyorlardı. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla.

Cemaatteki teyzelerin “cık cık”la başlayan eleştirel tavırlar göstermemeleri beni sevindirdi. Ama ne zaman ki namaz bitti, teyzelerin hoşgörüsü de sınıra dayandı. Çünkü aşr-ı şerif okunmaya devam edildiği esnada çantalarından böreklerini pastalarını çıkardılar ve caminin yeni değişmiş halıları üzerinde yemeye başladılar.

Camileri “yaşam merkezi” haline getirmedik, tamam. Ama bu kadarı da fazla değil miydi? Caminin bahçesindeki plastik masalar varken burada yağlı börekler yemek bizim anlayabileceğimiz bir şey değil.

Mülteci karşıtı olmayalım, tamam. Ama bunları da hiç eleştirmeyelim mi?

Arapça biliyorlar diye cami adabını da onlar daha iyi biliyor değil herhalde.

Suriyeliler kalıcı olduğuna göre sadece dilencilik, yardım üzerinden konuşmak yetmez. Kültürel çatışma da bizi bekleyen meseleler arasında.

F.Ş.”
#Şehzade Mehmet Camii
#suriyeli mülteciler
#mülteciler