I-
Evvela tebrikleşelim. Bayramımız mübarek olsun. Bayramı ibadet huşu ile idrak edenlerden olalım inşallah.
Sonra “bayram sevinci”nden “bayram tatili”ne doğru yol olalım.
II-
Bayram benim içimde hep hüzündü. 1980'li yıllardı. Rahmetli büyükannem isteksizliğimi kınayarak “Bugün bayram” dedi. “Afganistan'da ümmet ölürken bayram mı yapılır” dedim.(Ümmetin etrafına her geçen gün bir ateş daha yakılacağını bilecek yaşta değildim.)
O zaman anlamadığım, ama çok sonra ümmi insan imanının derinliği ile kavradığım cümlelerle cevap verdi büyükannem: “Bayramın bayram olacağına sen karar vermiyorsun Allah bugün bayram demiş sen bayram edeceksin. Bayram eğlence değil ki ibadet.”
Bayramın ibadet olduğunu anlamam çok uzun sürdü. 2003 yılında Arafat vakfesinde Allah'ın zamana ve mekana Rahman sıfatıyla tecelli edişini idrak edene kadar, bayramın ibadet boyutunu kavrayamadım. Sosyal yönü üzerinde epey vakit kaybettim..
Ancak Arafat vakfesinde bayramı bayram bilmenin önemini kavradım.
Çok savaşlar, çok yıkımlar olabilir. Bayram ertelenemez. Bayram ibadetlerden bir ibadet. Bayram benden bana gelen değil, bayram benden ötekine giden, benden sana giden bir yol. Dolayısıyla erteleme hakkımız yok. Değiştirme hakkımız, küçümseme hakkımız hiç yok.
Zamanın adı ne olursa olsun modern ya da postmodern, bayramlar bayram olmaya devam ediyor. Çünkü zamanın içinde müminler dostmodern olmaya devam ediyor.
Dostmodern kavramını kadim ruhu modern teknoloji içinde yaşatma hassasiyeti olarak düşünüyorum. Medyanın diline bakınca bayram diye bir şey yok. Bayram, ekranda bayram eğlencesi olarak var ya da tatili tasvir eden bir sıfat olarak. En kötüsü de bayram münasebetiyle tanık olduğumuz trafik kazaları için atılan manşetler: “Bayram faciası!”
Bayramı bayram bilmek.. Asla kaybetmememiz gereken duygu budur. Bayramı bayram bileceğiz. Yetimin, dulun, hastanın, dertlinin bayram yapması bizim bayramı bayram bilme şuurumuzda gizli.
Çarşamba akşamı İstanbul trafiği saat 16 civarında durdu, dondu. Deniz yolu olmasa idi sanıyorum evime gece yarısından evvel ulaşamazdım. Radyo istasyonlarından birinde muzip bir sunucu “Kavimler göçü” başladı diyordu.
Hz Mevlana “Bir yerden bir yere gitmek ne güzel “ der. Bir yerden bir yere giden çoğu defa üzerinde seyahat ettiğimiz araç oluyor. Biz pek bir yerden bir yere kolayına gidemiyoruz.
Gitmek için önce ruhun kanatlanması gerekiyor. Kendi yolculuğunda her gün bir basamak daha çıkabilmeyi başarabilmesi.
Bayramlar ikram ettiğimiz tebessüm ve hürmet ile bizi bir yerden bir yere götürüyor. Yoksa ne bindiğimiz uçaklar ne son model otobüs ya da otomobillerin ruhumuzu bir yere götürme kapasitesi yok.
IV-
Olur ya bayramda yalnızlık çekerseniz... Coşkunuzu ve hüznünüzü paylaşacak kimse bulamazsanız size tavsiye edeceğim bir yoldaş var: Nihayet! Nihayet derginin Temmuz sayısını Postmoden zamanlar ve dostmodern müminler olarak hazırladık. Sayfalarımız arasında zamanı dikey ve yatay boyutta idrak edecek Hz Ebubekir Efendimiz misali bir mümine tebessüm ile selam vermek için kendinizi yollara vuracaksınız.
Dergiyi okudukça göreceksiniz ki, bayramın geldiği coğrafya değişebilir, bayramın adetleri değişebilir ama bayramı idrak etme coşkusu değişmez.
İstanbul'un boşaldığına bakıp herkesin sahile koştuğunu zannetmeyin. İnsanlar sıla-ı rahim eyleyebilmek için vurdu kendini yollara.
V-
Bayramlarda çocuklar ceplerini şeker ile doldurur. Bu defa gelin biz büyükler de ceplerimizi, çantalarımızı şekerle doldurup vuralım kendimizi yollara. Sokaklarımızdaki Suriyeli kardeşlerimizle hiç olmazsa bir şeker ikram ederek bayramlaşalım.