I-
Pazartesi gecesi iftar sonrası, CNN Türk radyo'da Tarafsız Bölge'ye takıldım biraz. Tarafsız Bölge'nin konuğu yaş sınırından geçici Meclis Başkanlığı yapan, ama aday olunca seçilemeyen Sayın Deniz Baykal idi. Baykal “Ankara gazetecileri”ne karşı yorucu bir performans göstermek zorunda kaldı. Sonuç ne oldu bilemeyeceğim. Teravih için programı terk etmek zorundaydım.
Bu yazıyı yazmama sebep, Baykal'ın Genel Başkanı'na ulaşamama meselesi.
Programı takip etmemiş olanlar için kısa bir özet yapayım.
Konu Sayın Cumhurbaşkanı'nın Sayın Baykal ile görüşmesi. Sayın Baykal anlatıyor: “Gece 12 civarı idi. Yataktaydım. Telefonum çaldı. Cumhurbaşkanlığı'ndan bir görevli aradı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın benimle görüşmek istediğini söyledi. Görüşmeye sıcak baktığımı ancak Saray'a gitmeyeceğimi ve bu görüşmeden genel başkanımı haberdar edeceğimi söyledim. Tamam dediler. Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmenin Dışişleri'nde olabileceğini söylediler. Genel başkan ile görüştükten sonra nihai kararımı vereceğimi söyledim. Sayın genel başkanı aradım. Telefon cevap vermedi. Cumhurbaşkanlığı'ndan kararımı öğrenmek için tekrar aradılar. Genel başkana ulaşamadığımı söyledikten sonra sabah ola hayrola dedim. Ertesi sabah 7.30 civarında Cumhurbaşkanlığı'ndan tekrar aradılar. Genel başkana ulaşamadığımı söyledim.”
Cumhurbaşkanlığı'ndan Deniz Baykal aranıyor ama Deniz Baykal bir türlü Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na ulaşamıyor.
Deniz Baykal'ın bir türlü iletişememe sorununa getirdiği izah şöyle: “Genel başkanın bende iki numarası vardı. Benim aradığım numara evde öyle duruyormuş esas işi öteki ile götürüyormuş.”
İki telefon numarası varsa niçin ikinciyi aramayı denemiyor?
Neyse... Sonunda Baykal Genel Başkanı'na özel kalemi aracılığı ile ulaşıyor.(Ne iletişim ama...)
Sayın Deniz Baykal gecenin 12'sinde Cumhurbaşkanlığı'ndan aranmasına şaşırıyor. Şaşırmasına şaşırmıyorum. CHP geleneğinde ihtimal saat 22'den sonra devlet meseleleri ile pek kimse meşgul edilmiyor anlaşılan.
AK Parti geleneğinin gece trafiği Sayın Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu zamanlara dayanıyor.
Sayın Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olduktan sonra da gecenin 3'ünde bakanları aradığı biliniyor.
Programın ilerleyen saatlerinde Sayın Deniz Baykal “Ankara gazeteci”lerine meramını ne kadar anlatabildi onları kendi gerçekleri konusunda nasıl ikna etti bilmiyorum. Tanıklığım Sayın Deniz Baykal'ın “Yeni Türkiye” gerçeğinde aktif bir rol alma heyecanı ile dopdolu olduğuna dair.
“Yeni Türkiye” gerçeği...
Meyvesi de dahil olmak üzere her türlü nesnenin, kavramın, durumun önüne yeni sıfatının getirilmesine mesafe ile yaklaşanlardanım.
Bir kaç ay önce bir üst düzey görevli tarafından “Yeni Türkiye” hakkında bir seminer daveti aldım. 21.Yüzyıl'ın zaman ve mekan algısının gündelik hayatı etkileyen değişimi üzerine kafa yorduğumu ama bunu “Yeni Türkiye” başlığı altında anlatamayacağımı söyledim.
“Yeni Türkiye” kavramını siyasi bir olumluluk olarak ortaya koyanların gözden kaçırdığı çok şey var. Sadece Türkiye değil dünya da yeni bir “zaman”a girdi. Biz Türkiye olarak yeni “zaman”ın kodlarını kavrama konusunda çok isteksiz davranıyoruz. Tedbir için önce ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.
Sınırımızda denenmekte olan savaşın düzeni bile “yeni”.
Adını koymakta zorlandığımız terör örgütünün ilişkileri ve iş tutuş şekli oldukça “yeni”.
Dünyanın Suriye iç savaşına yaklaşımı “yeni”.
Kadın mankenler bile savaşmak için Suriye'ye gidiyor haberleri ile savaşın içinden başka “yeniliklerin” çıkacağını anlıyoruz.
Sayın Baykal'ın ne hayat tecrübesi ne de kavrayışı “yeni Türkiye”ye bir ışık sunacak düzeyde değil.
O eski hırslarını “yeni” sıfatı eşliğinde güncellemek istiyor.
77 yaşındaki eski liderin hayat tecrübesine, siyasi deneyimine dair bir ışık görmek isterdim. Göremedim.
Gördüğüm esasında Tayyip Erdoğan'a duyduğu hayranlık oldu.
Bu kötü bir şey mi? Elbette hayır.
II-
Yazının başında teravih namazı için camiye gidinceye kadar diye bir cümle kurmuştum. Filmin başında gösterilen silahın filmin sonunda patlaması gibi ben de yazının sonunda meseleyi cami cemaatine getirerek bitireyim.
Bu sene mahalle camimizde daha önceki senelerde pek rastlamadığım görüntülere şahidim. Birinci husus kadın cemaatin erkek cemaatten bir hayli fazla olması. Ki kadınlar hem bodrum katta hem de ikinci katta namaz kıldıkları halde, sadece birinci katta namaz kılan erkek cemaatten daha fazla safa sahip.
Bu meselenin olumlu boyutu.
İkinci husus ise anneleri ile camiye gelen çocukların durumu. Anneler küçük çocuklarının eline tablet vererek sessiz olmalarını sağlamaya çalışıyor. Çocuklarını bağımlı hale getirdiklerine dair ufacık bilgileri yok.
Elinde dijital oyuncağı ile gelenler sadece küçük çocuklar değil. Yaşları on beş civarında olan kızlar da, namaz kılanların uzağında bir yere konuşlanarak dijital oyunlarına gömülüyorlar.
Evet yanlış okumadınız... Genç kızlar caminin içinde ayaklarında kot pantolon, baş açık, kollar kısa namazla hiçbir alakaları yok, kenarda dijital oyunlarına gömülmüş bir şekilde oturuyorlar.
Bu da “Yeni Türkiye “gerçeği. Bazıları bunun iktidar üzerinden eleştiri konusu yapacaktır. Anlaşamadığımız konu tam da budur. Adab-ı muaşeret, görgü, iman bahsi siyasi bahisler değildir. Siyaset bu alanları düzenleyemez.
Lakin sorun şu ki biz daima önce siyasi olana yöneliyor ahlaki olan ile dini olan ilişkimizi giderek zayıflatıyoruz.