I-
Gündelik hayatın profesyonelleşmesi deyince ne anlıyoruz?
İnsanoğlunun çağlar boyunca yapageldiği şeyleri artık yapamaz olduğu önermesinden yola çıkarak uzman, danışman yardımı almasını anlıyoruz.
Mesela kadınlar çağlar boyunca çok tabii bir şekilde hamile olup bebeklerini dünyaya getirirken şimdi evlilik öncesi nasıl anne olacağına dair seminerler yapılıyor.
Hamile kadınlar bebeğini sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmek için “nefes teknikleri” çalışıyor. Nasıl çalışıyor? Bir uzman yardımı ile. (Doğal olarak hamile kalmak da giderek zorlaşıyor. Cesur Yeni Dünya romanını hatırlatırcasına insanoğlunun üremesi “tıbbi teknoloji”nin sahasında ilerliyor.)
Sözü nereye getireceğim...
1-7 Ekim tarihleri “Dünya Emzirme” Haftası olarak “kutlanıyor”
Hafta dolayısıyla elbette “cemiyet ve sanat dünyasının anne”lerinden “destek“ alındı.
“Profesyonel anneler” kameralar karşına geçti ve “ben emzirdim sen de emzir” diye anneleri ve bir gün anne olacakları bilgilendirdi.
Tarih boyunca emziren kadınlar ne olmuştu da emzirmez/emziremez olmuştu!
Bu değişimde, hazır mama sektörünün “katkılarını” görmezlikten gelmeyi mi tercih ediyoruz!
Ya da anneleri emzirme konusunda bilgilendiren “profesyonel anneler” konuşurken ekranın sol tarafında beliren “ürün”ün reklamını...
Yaşanmakta olanlar tehlikeli geçersiz kabul edildikten bir vakit sonra “profesyonel”ler ortaya çıkıyor. Bir zamanlar ninelerimizin uygulamış olduğu yöntemler hakkında bizi bir “uzman” bir “profesyonel” olarak bilgilendiriyor.
Yirmi yıl önce emzirmek uzmanlara göre hiç makbul değildi. Kadınları estetik açıdan korkutup, mama bebeklerinin pofuduk tombikliği ile kandırıp, bebekler için hazır gıda sektörü devasa bir ekonomiye dönüştürülmüştü.
Şimdi bu dev ekonomiden vaz mı geçiliyor?
Hayır “anne sütü” de teknolojik bir eyleme dönüştürüldü artık. “Süt sağma makineleri” icad edilmemiş olsa idi “uzmanlar” çocuğunuzu emzirin diye bize ekranlardan tekmil verir miydi sanıyorsunuz...
En başta feministler emzirmenin kadınların hayatını sınırladığı üzerinden isyan bayrağını çekerdi.
II-
Hayat gittikçe profesyonelleşiyor. Bir taraftan bize “birey” olduğumuz söyleniyor ama diğer taraftan kıymeti kendinden menkul “uzmanlar” baskısı ile hayatımız gittikçe daralıyor.
“Uzmanlar” ne derse o! Kendi aramızda konuşurken bile ekranda gördüğümüz “bir uzman” görüşüne atıfta bulunuyoruz.
Ne yememiz gerektiğine bir türlü karar veremiyoruz. Çünkü medya aracılığı ile yediklerimizin içtiklerimizin ne kadar sağlıksız olduğu haberleri ile kuşatılıyoruz. Bir uzmanın “şunu ye bunu yeme” diye bize “buyur”masını istiyoruz.(Ah bir de uzmanlar kendi aralarında anlaşmış olsa idi çöpsüz üzüm bir hayatımız olabilirdi. Lakin birinin ak dediğine diğeri kara dediği için alaca belece görüşlerimiz var artık her konuda.)
Ne giyeceğimizi zaten bilmiyoruz. Onu giyersek rüküş bunu giyersek sıradan, şunu kullanırsak ahmak görünme ihtimalimiz var. Bir markanın şemsiyesi altına sığınarak onlar neyi tasarlamışsa “gönül rahatlığı” ile hayatımıza devam ediyoruz. Rüküş olduğumuz halde hiç kimsenin bize “rüküş” dememe garantisini etek dolusu paralar dökerek elde ediyoruz.
Yıllar önce M.Cumbul bir festivalde giydiği kıyafet ile rüküş bulunmuştu da “a olur mu o feşmekan markanın ürünü” diye kendini “savunmuştu”.(Evet savunmuştu. Bu benim zevkim kim karışır keyfimin kahyasına diyememişti.)
Sadece sanatçılar, sosyete değil orta seviye sınırlarında eğleşen kadınlar ya bir “atölye” çalışmasına katılıyor ya da o “atölye çalışmaları”na katılanları sosyal medyadan takip ediyor.
Sosyal medya çağı giderek insanları daha fazla eve kapatıyor. Kimse kimse ile doğal olarak iletişemez hale geldiğinde şöyle bir şey olacak muhtemelen: "Filan uzman yardımında akrabaları ziyaret günleri, geniş aileyi keşfetme günleri 'plan'lanacak. Katılımcıların şu adrese başvurmaları gerekmektedir...”
Cümlelerim kara ütopyanın sınırlarında mı geziniyor dediniz.
Peki.
O halde yaşadığımız günün sınırlarında dolaşalım.
Okullar açıldı ebeveynlerin “profesyonel yardım” talepleri doruk noktasına ulaştı.
Çocuğumuza nasıl davranacağımız konusunda kafamız çok karışık. Bizi yetiştiren anne ve babamıza kulak verecek değiliz, öyle ya! Derhal bir uzman görüşü alıyoruz. Uzman yardımı çocuğumuzun sorunlarını gidermediğinde başka bir uzmana gidiyoruz. Aa o da ne? İkinci uzman birinci uzmanın söylediklerinin tam tersini öneriyor. Onun dediklerini yapıyoruz ama çocuğumuz uzmanların kapısına dayanmadan önceki halini bile aratır hale geliyor. Üçüncü uzmanın bir arındırma seansı olduğunu daha önce bu yollardan geçmiş bir anneden –ki onu da anne platformlarından tanıyoruz aslında, nasıl biri olduğu, gerçek biri olup olmadığı konusunda bir bilgimiz yok- öğreniyoruz.
Hiç tanımadığımız ama “uzman” kabul ettiğimiz kişilerin tek ayak üstünde durma seanslarını büyük bir titizlikle yaparken bizi yetiştirmiş, çocukluğumuza tanık olmuş kişilerin “üzülme olur böyle şeyler. Bunalmış bu çocuk “ diye başlayan arkası kim bilir hangi tecrübe ile damıtılmış cümlelerle devam edecek konuşmasını duymak bile istemiyoruz. Devir değişti bu çocuklar teknoloji çocuğu deyip karşımızdakini ağzını açtığına bin pişman ediyoruz.
Evet devir değişti. Ama değişen devirlerin içinde hiç değişmeyen insan fıtratı çağlar boyu varlığını sürdürmüştür/sürdürmeye devam edecektir.
Büyükler bize toprak ile oynasın, bir ağacın beline sarılsın, börtünün böceğin sesini duysun, çocuğun ruhuna da zihnine de iyi gelir dediğinde hiç ciddiye almıyoruz.
Ama bir vakit sonra hiç dinlemediğimiz için susturduğumuz yaşlılar hayat tecrübesini bize aktaramaz hale gelecek ve o zaman bu bilgileri kitaplardan öğrenen ve hayatında asla tatbik etmemiş “uzmanlar” tarafından dirhem dirhem satışlarına razı geleceğiz.
III-
Malum okullar açıldı. Çocukları bu yıl okula başlamış annelerin heyecanı, stresi doruk noktasında.
Sakin olun arkadaşlar. Sizin çocuğunuz ne okula ilk başlayan olacak ne de son. Bu uzun bir koşu. Evvelinden depara kalkmanın bir anlamı yok. Sizi sakinleştirmek, derdinize deva olmak için çok özel bir sayı hazırladık.
Nihayet'in Ekim sayısı “Bize Her Yer Okul”.
Bir taraftan bahçesiz okul gerçeğine odaklandık diğer taraftan çocuklarına öğretmenlik yapan annelerin hayat tecrübesine.
Çocuk ya da genç evladı, yeğeni, komşusu olanlara Nihayet'in “Bize Her Yer Okul” sayısından bir kaç tane almalarını tavsiye ederim. (Neden mi? Eşinize dostunuza hediye edin ki konuşacak ortak bir derdiniz olsun.)
Bir haftada hem bir roman hem pedegoji kitabını okuyup bitiremezsiniz.
Fakat Nihayet'in “Valide mektebi” söyleşilerini okuduğunuzda roman okumuş kadar duygulanacak, pedegoji kitabı okumuşçasına bilgi sahibi olacaksınız.