Artık sadece kafamız değil gönlümüz de bir hayli karışık.
Gönlümün karışıklığını düzene sokmama yardımı olurmuş gibi dolapları yerleştiriyordum, bir yıl önce satıcının derviş yeleği diye elime tutuşturduğu keçe yeleği katlarken, radyodan gelen spikerin sesi ile altüst oldum:
“
, Akdere Mahallesinde yapılan sokak düğününde, 50 kişinin ölümüne 100 kişinin yaralanmasına sebep olan patlamanın ipuçları DAEŞ'i işaret ediyor. Olay yerinde canlı bomba yeleğinin parçalarına rastlanıldı."
Elimdeki “derviş yeleğini" bırakıp “
"ni düşünüyorum.
Bir insan kendisiyle birlikte hiç tanımadığı, gözünün gözüne değmediği, sözünün sözüne gelmediği, onlarca masum insanı niçin öldürmek ister?
Her canlı bomba saldırısından sonra bu soruyu sorarken buluyorum kendimi. Nasıl sorusu “canlı bomba"yı anlamamı mı sağlayacak?
Şair anlamak affetmektir diyordu. Anlamaktan korkmalıyım o vakit.
(Sosyal bilimcinin birinci görevi anlamaktır oysa...)
Haberlerin dili her defasında bizi “nasıl"ın kapısına bırakıyor.
“Niçin" e cevap aramaktan gittikçe uzaklaşıyoruz.
Sırf bu yüzden tv tartışma programlarını seyretmiyorum.
Ekran perhizi kolay. Ya hayat perhizi?
Bir düğün gecesinde ölen onlarca kişinin yasını nasıl tutacağım?
Yaptığım işi yapmayı terk edip hayatımı durdurarak mı?
Yoksa inadına hayata tutunarak mı?
(Tutunacak dalım kalmadı sözünü bu kadar derinden hissedeceğim başka zamanlar olmasın Allah'ım...)
Bazıları terörle yaşamaya alışmak diyor.
Ben en çok terörle yaşamaya alışmaktan koruyorum.
Durum tam da Bauman'un “seçilmiş strateji" ile “davetsiz keder" geriliminde ilerliyor.
Bizim payımıza daima “davetsiz keder" düşüyor.
“Davetsiz keder" ile sabahlara kadar haber takip ediyor, birbirine tamamen ters yönde ilerleyen strateji uzmanlarının görüşlerini anlamaya çalışıyor, şimdi bunu bildim de ne oldu diye bir kedere geçici bir süre kapıldıktan sonra, yok yok olanı biteni bilmek lazım diyerek kendimizi ikna ediyoruz.
Olanı biteni bilmek…
Olanı biteni öğrenemiyoruz aslında. Olan biten ile yorgun düşüyoruz sadece. Beynimiz yorgun, gönlümüz yorgun.
Sosyal medyada İlber Ortaylı'ya atfedilerek dolaşan bir tweet var: “Okullarda zorunlu dün dersleri okutulmalı. Çünkü her şeyi çok çabuk unutuyoruz."
“Zorunlu dün dersleri" ile beraber, acılarımızı ve kederimizi tarihin hangi sayfasına yerleştireceğimizi de öğrenecek miyiz?
“Zorunlu dün dersleri" ile hal'i sadece düne değil yarına da bağlamayı başarabilecek miyiz?
Mevsimler gelip geçiyor biz hep aynı kederin içinde demir atmış bekliyoruz.
Gaiplerden bir ses bekliyoruz. Bekleyişimize şairin sesi yoldaş:
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana Yarabbi
taşınacak suyu göster,
kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya Rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerede?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.