Tarihi tüketerek tecrübe sahibi olamayız!

04:0031/05/2017, Wednesday
G: 17/09/2019, Tuesday
Fatma Barbarosoğlu

Olayları anlamak mı istiyoruz yoksa, akıntıya teslim olup akıntının içindeki kayıklardan birine binip; gelen dalgaları, fırtınayı umursamadan, olsun küçük ama bizim, işte teknenin içinde bütün arkadaşlar bir aradayız romantizmine sığınmak mı?



Kitleler için anlamak meşakkatli bir iştir, kitleye yön vermek isteyenler daima romantizm ve hamaseti tercih eder.



Kitlenin içindeyseniz, sağcı, solcu, milliyetçi, devrimci, İslamcı olmanızın pek bir anlamı yok.



Kitle anlamak yerine kendisine anlatılan “hikaye"lerden birine teslim olup o hikaye içinde yaşamanın konforuna sığınmak ister.



Kitle anlıktır ve daima acelesi vardır.



Her dönemde kitleler için tüketilebilen “tarih" tam da anlık ve acele ihtiyaçlara denk gelir.



Devamlılık için tarih bilinci şarttır. Ne ki, tarih bilinci ile “tüketilen tarih" arasında hiçbir geçişkenlik yoktur.



“Tüketilen tarih" bütün ideolojilerin tükenmez kaynağıdır. Her görüş, şimdi bulunduğu duruma meşruiyet kazandırmak için gerekli malzemeyi tarihin derinliklerine giderek bulur, istediği anlam için sağını solunu düzenler ve bugüne getirir.



Bağlamından koparılan “tarihi olay"lar taşıdığı anlam imha edilerek bugünün malzemesine “yapı taşı" olarak kullanılır.



Yapı taşı olarak kullanılan tarihi malzeme ibret bahsini dışarda bırakır. Geçmişten ibret alınmadığı için olaylar tekrar tekrar yaşanmaya, kol aynı yerden kırılmaya devam eder. Keşke Marx haklı olsaydı da olaylar birincisinde trajedi ikincisinde komedi olarak yaşansaydı. Hayır bizim coğrafyamızda trajedinin kapağı hiç kapanmaz.



İbret bahsi için sakin bir okuma, dünü bugüne bağlayan bir idrak gereklidir.



Dünü bugüne bağlayan idrak için bir örnek vermek gerekirse...



Esasında anlatacağım olayı siyer kitaplarından çok iyi biliyorsunuz.



Martin Lings'in Hz.Muhammed'in Hayatı kitabından nakledelim.



Buyurun:



“Hz Peygamber'i öldürmek için seçilen genç adamlar, geceleyin onun evinin dışında buluşmak üzere sözleşmişlerdi.



Fakat sayılarının tamamlanmasını beklerken evde kadın sesleri, Sevde, Ümmü Eymen, Ümmü Gülsüm ve Fatıma'nın seslerini duydular.



Bu, onların düşünmesine sebep oldu. İçlerinden biri, eğer eve tırmanıp girerlerse, kadınların gizliliğine tecavüz ettikleri için tüm Arabistan'da kötü anılacaklarını söyledi. Bu yüzden kurbanlarının, her sabah adeti olduğu üzere dışarı çıkmasını beklemeye karar verdiler."



Metni okudunuz. Neden bu metni alıntıladığımı anlamadıysanız lütfen bir defa daha okuyun.



İster tarihi metinler olsun ister Peygamber Efendimizin hayatını anlatan Siyer kitapları olsun idrakimizi açık tutmak için sorular eşliğinde okumamız şarttır.



Soru şu: O dönemin toplumsal şartları ile içinde yaşadığımız dönemin toplumsal şartları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?



Zihnimizdeki sorular karşılaştığımız metinlerden ibret bahsini çıkarmamızı kolaylaştırır.



Bu metni alıntılamamın sebebi “kadınların gizliliğine tecavüz ettikleri için tüm Arabistan'da kötü anılmalarından" duydukları korku.



Günümüz için “gizlilik"/mahrem ve kötü anılmaktan korkmak nasıl bir anlam kaybına uğradı? Bu soruların cevabı için (eğer sıhhatim el verirse) Cuma günü devam edelim inşallah...


#Kitle
#Zihin
#Devamlılık