Mesleğini aşk ile yapanlara selam olsun!

04:0022/03/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

I


Toplumsal olarak en çok sıkıntısını çektiğimiz konu saygı.



Kendi işimize saygı duymuyoruz, kendimize saygı duymuyoruz. Kendimize duymadığımız saygının yokluğu, toplumsal şikayete evriliyor: Bizden adam olmaz zaten.



“BİZ” değil sen ne kadar “ADAMSIN!”



En itibarlı meslekler sıralamasında doktorlar 1. sırada, profesörler 2. sırada.



Hangi profesörler diye soralım mı?



Öğrencileri ile hiç ilgilenmeyen; 10 yılda bir tane bilimsel makale yazmayan, gözünü önce vekil, sonra bakan olmaya dikmiş profesörler, meslek itibarı konusunda 2. sıraya gelmeyi ne kadar hak ediyor?



Günlerce, haftalarca öğrencilerine tek bir şey öğretmeyen, dersime gelmenize gerek yok kitabımı okumanız yeterli diyen hukuk profesörleri; İngilizce metin çözümlemesi yapmak yerine Türkçe siyasi “duruş” sergileyen filologları; öğrencilerine ne kadar donanımlı olduğunu göstermek için haftada 10 tane İngilizce makale verip, sanki sadaka vermişcesine verdiği makaleler üzerine bir çift laf etmeyen, öğrencisine izlek sunmayan sosyal bilimcileri, muteber saymaya devam edecek miyiz?



II


Sizi bugün mesleki itibar konusunda bir ayakkabı tamircisinin beni hayran bırakan iş disiplinine dahil etmek istiyorum.



Yaşar Usta'nın dükkanına ne zaman gitseniz, sizi ya bir klasik Batı müziği karşılar ya da ciğerden bir caz şarkı.



Zevki ile Batılı, adabı ile yerlidir.



Eskimiş, yıpranmış ayakkabılara can verir, darları genişletir, ayağa bol gelenleri küçültür.



İşini aşk ile yapar, yıpranmış bir nesneye değil de, kainatın son emanetine sahip çıkıyormuşçasına gerçekleştirir zenaatini.



Dükkanına gelen herkese, işini yaptırmak için değil de, sanki hal hatır sormak, selamlaşmak üzere gelmiş gibi muamele eder.



Öncelik hakkı daima imkanı kıt olanlarındır, yaşlı olanlarındır.



Celalli adamdır lakin. Doğruya doğru eğriye eğri demekten hiç vazgeçmez. Marka ayakkabıların kötü işçiliğine hiç tahammül etmez, o kadar parayı buna vermeyecektin der de başka bir şey demez. Çok paraya kötü ürün almış olanları aklı başına gelsin dercesine adeta cezalandırır.



Şimdi ben size Yaşar Usta'yı anlattıkça anlatırım, neticede 19 yıldır tanıyorum, anlattıklarıma inanmaz iyi insanlar da hep size rastlıyor ne hikmetse diye üç noktalı bir “tespit”te bulunursunuz.



En iyisi ben sizi bir okuyucumun satırları ile baş başa bırakayım.



Gök kubbe altında değişen pek bir şey yok. İyiler iyi kötüler kötü. Değişen bizim iyi olanları görme/görebilme kapasitemiz.



Merhaba,



“Doktorların itibarından hepimize düşecek pay var” başlıklı yazınızı okuyunca mesleğini itina ile yapan herkesten nasibimize bir pay düştüğünü düşündüm. Gördüklerimi sizinle paylaşmaya karar verdim.



Süleymaniye'de benim hep gittiğim bir sahaf var. Yolumun üstü, eğer acele bir işim yoksa uğrarım, fakat tehlikeli. Yanımda biri olmayınca kendimi kaybediyorum.



Sahafın adı kitapçı Ahmet. Bir Ahmet abi var bir de Ramazan abi. Ben genelde Ramazan abi ile alışveriş yaparım, bana hep hesaplı verir. Mesela bugün 16 kitap aldım 95 lira tuttu.



Ramazan abinin şöyle bir özelliği var, sahiden kitapçı. Defalarca rastladım ki, çok satan sade suya tirit penbiş kitapları almak isteyenleri caydırmaya çalışır, onu alma şunu al der. Halbuki penbiş kitapları satsa daha pahalı satacak ama öyle yapmıyor işte.



Bugün ben bakınırken bir genç kız geldi, tesettürlü. Bir kitap istedi. Yazarını tanıyorum, penbiş romanlar yazıyor: Berk İlayda'ya çok aşık türü kitaplar işte. Ramazan abi, kitap var, sen mi okuyacaksın dedi. Evet dedi kız. Daha güzel kitap versem onu okusan, boşver o kitabı okuma dedi.



Kız da bu sıralar hep o çizgide gittim, ÇİZGİMİ bozmak istemiyorum dedi. Ramazan abi pes etmedi. Zweig'ın Satranç kitabını verdi. Bak o kitabın yarısı kadar bile değil ama benim tavsiye ettiğim bu kitabı okursan 10 kitap okumuş gibi olursun dedi.



Kız şaşırdı. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Teşekkür ederim öyle yapayım dedi. Şaşkın şaşkın kitabı aldı ve gitti .



Ramazan abi o kadar çok sevindi ki. Oh be çok şükür bir kişiyi daha kurtardık dedi :))



5 dakika geçmedi ki biraz önceki genç kız tekrar geldi. Arkadaşlarımı bıraktım, biraz daha kitap bakmak istiyorum dedi. Ramazan abi bu defa ona Aytmatov'un Beyaz Gemisi'ni verdi. Çok seveceksin bunu dedi. Kız, sizin gibi yönlendiren birileri olmayınca ne okuyacağımızı bilemiyoruz işte dedi.



Sahiden gençler yönlendirilmedikleri için mi hiçbir edebi değeri olmayan, macera/aşk/fantastik kitapları okuyor acaba?



Kız Beyaz Gemi'yi de aldı. Ben yine geleceğim, bunları okuyunca sizin tavsiye ettiğiniz başka kitaplarla değiştireceğim dedi.



Sonra bir delikanlı geldi, kız kardeşi için kitap almak istiyormuş, kız 5. sınıfa gidiyor o da tesettürlü. Nasihat eden kitaplar istemiyorum dedi küçük kız, macera kitapları istiyorum dedi.



Ramazan abi ona da bir kitap verdi ama ne verdiğini göremedim.



Sonra yerine huzurla oturdu, bugün de iki kişiyi kurtardık dedi :)



E.A.



Mektubun son cümlesini tekrar tekrar okudum. Cümleyi tekrarlatan kelimeye odaklandım: Kurtarmak?



Esnafın dilinde kurtarmak kelimesi başka bir şeye dönüşüyor, Yaşar Usta da, çoktan çöplüğü boylamasını beklediğiniz ayakkabıları eline alır, evirir çevirir bir doktorun hastasına bilgi verişi gibi hangi operasyonları yapacağını anlatır, bu operasyon sonucu ayakkabının yeni ömründen bahseder ve inşallah kurtaracağız der.


#Toplum
#Öğrenciler