Kadınlardaki “risk bilinci” erkeklerden daha mı fazla?

04:0028/11/2016, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

Henüz konuşmaya başlamadık ama, kadın ve erkek modernleşmesinin bilinç üzerindeki etkisi giderek farklılaşıyor.



Geleneksel değerlerden kopma, “risk bilinci" edinme sürecini doğrudan etkiliyor.



Kent hayatında “komşusuz mahalle" lerin inşası, gündelik hayatın profesyonelleşmesi, hayatın “tekinsizleşmesi", “risk bilinci"ni inşa eden unsurların başında geliyor.



Hızlı değişime, kadınlar ve erkekler aynı zamanda maruz kaldığına göre neden kadınların “risk bilinci", erkeklere göre daha hızlı bir şekilde gelişiyor?



Çünkü gündelik hayatın profesyonelleşmesini kadınlar erkeklerden daha yoğun bir şekilde idrak ediyor. Neden mi?



Erkekler hayatın modernleşmesini daha ziyade teknoloji dolayısıyla zaman üzerinden idrak ederken; kadınlar hayatın modernleşmesini hem zaman hem de mekan üzerinden idrak ediyor.



Ne demek istediğimi örneklerle anlatayım.



Birinci Örnek: Ahmet Bey, 50 yaşında, üniversite mezunu.


Ahmet Bey İstanbul'un uzak ilçelerinden birinde, büyük bir mahallede büyümüş. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra evlenmiş ve mahalle hayatından kopmuş.



Mahalle arkadaşları ile yılda birkaç kez görüşmeye devam etmekle birlikte, iş ilişkilerinin “gerektirdiği" yeni muhitlere girmiş, her yeni muhit başarısını perçinleyen bir işlev görmüş.



Ahmet Bey'in geliri babasının geliri ile mukayese edilmeyecek kadar çok artığı halde, davranış kodlarında bir değişiklik olmamış. Ahmet Bey zamanını aynı babası gibi idrak etmeye devam ediyor. Sabah 10'da evinden çıkıp çevre yolundan işine vasıl olmakta, işinden yine aynı yolu kullanarak eve dönüyor.(Babası işine daha erken saatlerde ya yürüyerek ya da servis ile gitmekteydi.)



Ahmet Bey, aslanın kör bağırsağına inmiş ekmeğe ulaşmak için gün boyu kahır çektikten (hangi yatırım daha avantajlı, hangi ülkede hangi yatırım yapılır) sonra evde mutlak bir huzur istiyor.



Ahmet Bey'in “huzur" dediği şey eşi için mutlak bir iletişimsizlik anlamına geliyor. Kazara Ahmet Bey'in eşi (bu kadının bir adı yok mu? Yok! O hayatı boyunca tek sıfatı hak etmiştir o da Ahmet Bey'in eşi olmaktır) akşamları çocukların en ufak bir sorununu çıtlatmaya kalksa Ahmet Bey, “sen bunların arpasını fazla mı veriyorsun?" diye kızmakta; anne ve çocuklar gündelik hayatın sorunlarıyla “aman baban/babam duymasın" anahtar cümlesi eşliğinde başa çıkmaya çalışıyor.



İkinci örnek: Hümeyra Hanım, 50 yaşında, üniversite mezunu


İkinci örneğimiz Ahmet Bey'in mahallesinden komşu kızı Hümeyra. O da üniversiteyi bitirinceye kadar mahallede büyüdü. Annesinin ve komşu hanımların “komşuda pişer bize de düşer" diyen dayanışma kültürüne tanık oldu. Bütün kadınların, mahalledeki bütün çocuklardan mesul olduğu gündelik hayat örgütlenmesinde, 15 yaşına kadar sokaklarda doya doya oynadı. Her bir el becerisini bir komşu kadından öğrendi. Kiminden tığ tutmayı, kiminden örgü örmeyi kiminden kanaviçe işlemeyi, kiminden baklava açmayı öğrendi.



Evlendi ve mahalleden ayrıldı.



Evlendikten sonra taşındığı semt “komşusuz mahalle"lerden biriydi. Çocuğu oluncaya kadar bunun hayatını ne kadar etkileyeceğini fazla idrak etmedi. Anne olunca, çocuğu için tecrübeli bir komşunun varlığına çok ihtiyaç duydu. Üç çocuk dünyaya getirdi ve her çocuğun dünyaya gelişinde birkaç ay kayınvalidesi, birkaç ay annesi geldi yanına. Çalışma hayatını sürdüremedi. Türlü sıkıntılarla edindiği mesleğini icra edemedi.



Çocuklarını yetiştirirken her çocuk için aktivite ve plan yapmak, onları eğlendirmek zorunda kalmak ömründen ömür aldı. Çünkü çocukları ne sokağa salabilirdi ne de komşuya gönderebilirdi. Hiçbir çocuğu kendisi gibi doğal olarak öğrenmedi. Kurslar, hocalar, atölyeler arasında geçti ömrünün 12 yılı.(Hümeyra Hanım'ın annesi için çocuk yetiştirmek nefes almak gibi bir şeydi. Karnı doyan çocuk sokakta oynardı. Tek sınav vardı o da üniversite sınavı. Her başarılı çocuğun ardında sorumluluk sahibi anne vardır sözü henüz dillere düşmemişti.)



Hümeyra Hanım, Üç çocuğunun üçü de lise çağına geldiğinde, iş hayatına tekrar döndü. Arkadaşları emekli olmaya hazırlanırken o en baştan tekrar başladı.



Ahmet Bey'in hayatı ekonomik gelir seviyesi hariç ne kadar babasının hayatına benziyorsa, Hümeyra Hanım'ın hayatı annesinin hayatından o kadar farklı idi.



Annesi için “mükemmel olmak" diye denetim aracı yoktu. Ne fazla kilolar sorundu ne bakımlı ve genç görünmek derdi vardı, ne de “trentleri takip etmek" yükümlülüğü.



Hümeyra Hanım'ın çocukluğunda mahalledeki okula yürüyerek gidip geliniyordu. Annesi tarafından okula götürülen çocuğa rastlamak mümkün değildi.



Bazı gazetelerin 3. sayfa haberleri infial uyandırsa da TRT radyosundan ve ekranından sokakların tekinsizliğini artıracak haber çıkmazdı.(Oysa o dönemde de gençler birbirini kör kurşunlarla öldürüyordu.)



Ahmet Bey “öteki insanlar" la sadece iş gereği bir araya geliyor ilişkinin biçimini “iş ahlakı" belirliyor.



Oysa Hümeyra Hanım başka insanları, başka hayatları, başka bakış açılarını, başka ailelerin sorunlarını, başka ailelerin kendi çocukları üzerindeki “yaptırımları"nı çocukları ilkokula başlar başlamaz gördü.



Çocukları okula götürürken, veli toplantılarındaki en hararetli tartışmaları dinlerken, çocuklarla/ kadınlarla ilgili haberleri okurken, payına daima bir güvensizlik düşdü. Haberlerin diline bakınca kadınlar ya kocaları tarafından öldürülüyordu ya da aldatılıyordu. Yakın çevresinde “henüz" kocası tarafından öldürülmüş bir kadın yoktu. Ama “koca"ların ihanetine rastlamak gittikçe daha yaygın hale geliyor. En son 75 yaşındaki bir büyüğünün eşini durduk yere boşamasına tanık oldu Hümeyra Hanım, yaşlı kadın altı çocuk büyütmüş olmasına rağmen “düşkünler evi"nden başka bir yere sığamadı.



Kentte yaşayan kadınlar söz konusu olduğunda “risk bilinci"nin erkeklerden bir hayli fazla olduğunu yukarıdaki örnekler yeterince izah etmiyor mu?


#Modernleşme
#Risk bilinci