O sıra, “çocuklarımızın istikbalini niye elin Suriyelilerine yediriyoruz anlamıyorum ki...” diyen bir hanıma anlatmaya çalışıyordum:
“Gelen mültecilere yardım etmek zorundayız. Sağlıklı koşullarda yaşamalarının, çocuklarının eğitim almalarının esas bizim çocuklarımızın yarınlarını güvenli hale getireceğini düşünmek zorundayız . Her yıl binlerce Suriyeli çocuk dünyaya geliyor Türkiye'de. Eğer biz Suriyelilere yardım etmezsek...”
Cümlemi tamamlayamadım.
Cep telefonundan gelen sinyal konuşmayı bölüyordu. Sinyal susmayınca, konuşmamı kesip cep telefonumun ekranına baktım. Sultanahmet'teki patlamaya yayın yasağı getirildi diyen bir haber kanalının cümleleri yazılıydı.
Bir saat önce, lodosa rağmen muhteşemsin İstanbul diyen bir iklim geziniyordu içimde. Şu gökyüzü, şu deniz kadar içimizi genişlet Rabbim diye cümleler yazıyordum bulunduğum noktadan ufuk çizgisine.
Ekrana düşen haber, biraz önce konuşmaya çalıştığım muhatabım ile bir daha aynı yerde bulaşamayacağımın işaretini veriyordu.
Biraz sonra Sultanahmet'te patlama olduğunu duyacak, canlı bombanın Suriyeli olduğunu öğrenecek, içindeki Suriyeli öfkesi dalga dalga büyümeye devam edecekti.
Haberin dili, neden canlı bombanın mensubu olduğu terör örgütüne değil de, içimizdeki Suriyelileri hedef gösteren bir yapıda ilerliyordu!
Terörün niyeti tam da bu değil mi? Herkesin herkesten şüphe duyduğu, korktuğu, tekinsiz bulduğu ortamlar inşa etmek!
Aynı terör örgütü Paris'te katliam yapınca ajanslar vicdanlarından aldıkları sınır ile görüntü servis etmedi.
Paris'in acısına “saygı” duyuldu.
Kanlı cesetler “sunum nesnesi” haline getirilmedi.
Ama katliam İstanbul'da olunca görüntülerin en korkutucu olanları seçildi.
“Bir kısım Avrupa ülkeleri”, vatandaşları için uyarı cümlelerini hazırda tutuyordu: “Türkiye'ye gitmeyin Türkiye tehlikeli bir yer!”
Cep telefonumun ekranından “Avrupa vatandaşları” için kotarılmış uyarı cümlelerini okurken, okuduğum metnin ortasına bir reklam düşüyor:
“İngilizce konuşun dünyanın tadını çıkarın.”
Dünyanın tadını çıkaranlar, başkaları aynı tadı çıkaramasın diye dünyayı dar ediyor.
Yerden mantar gibi çıkan DAEŞ/DEAŞ'ın 21.Yüzyılın dokusunu inşa eden bir yapı olduğunu bilmeyen kaldı mı?
Her terörist saldırıdan sonra getirilen “yayın yasağı” üzerine sosyal medya ahalisi ayağa kalkar.
Oysa Türk halkının kendine koyduğu “yayın yasağı”nın kimseler farkında değil.
Terör üzerinden aldığımız her haber, her defasında canımızdan can koparır, hayat enerjimiz söner. Ve her defasında, kederin sonuna kadar gidip gitmemekle, terörün maksadı tam da bu, yenilmemek için hayatın devam ettiğini gösterelim derdiyle, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ederiz.
Bir şey olmuştur. Bir şey değil çok şey olmuştur. Olanı kanıksamış değilizdir. Gah indiğimiz kuyulardan çıkamadığımız için, gah terörün ekmeğine yağ sürmemek için, kendimize uyguladığımız yayın yasağı vardır.
Kalbimizde; babasından ayrılamayan çocukların, yeni gelinlerin, ömrünü oğlunun ömrüne tereddütsüz ilave etmek isteyen anaların/babaların, evinin bir köşesinde kahvaltı sofrasında can verenlerin, resmi gizlidir.
Ona üzüldün buna da üzüldün mü diye hesap soranlar, belli ki kederden nasiplenememiş kalplerine, yoldaş aramaktadır.
Oysa bizim kendimize koyduğumuz bir “yayın yasağı” vardır. Kalpteki kederi, düşman sevindirmemek için asla dışarı çıkarmamaya yemin ettiğimiz...
: Yazıyı yazmaya başladığımda canlı bombanın Suriyeli olduğu haberleri vardı. Yazıyı bitirdiğimde ise Sudi Arabistan doğumlu olduğu bilgisi.
Yorumu sizin berrak kalbinize bırakıyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.