Günümüzün çocukları ile ebeveynleri arasındaki en temel anlaşmazlık noktası vaktin verimli bir şekilde örgütlenmesi/örgütlenememesi.
Ebeveynler kendi vakitlerini ekran mihmandarlığı üzerinden örgütlerken; çocuklarının kitap okumasını, araştırmacı bir ruha sahip olmasını, sanatçı olmasını filan bekliyor. (Filan cümlesini kasten kullandığımı belirtmeme gerek var mı?)
Ekran mihmandarlığında hayatını örgütlemiş olan ebeveynlerin çocuklarının kurdukları cümlelere bakarak evde en çok hangi programların seyredildiğini anlayabilirsiniz.
“Ben sizi dinledim, sözümü kesmeyin, siz kendinizi ifade ettiniz” diye başlayan cümleleri kullanıyorsa muhatabınız, biliniz ki evde en çok haber/ tartışma programları izleniyordur.
Evlerde, iş yerlerinde ekranlar haber merkezi titizliği ile açık duruyor. Bir şey olacak ve onu en son duyan ya ben olursam korkusu var bir kesimde. İlk duyan olursa, sanki bütün insanlık vazifesini yerine getirecekmişçesine gündem haberlerine kilitlenen bir kesim.
Sürekli ekran önünde konuşlanmış insanların ters simetrisinde yer alan kesim ise cep telefonu/tablet üzerinden başkalarının hayatının izini sürüyor.
Gözetliyor, gözetlediği hayatlar üzerinden kendisinin denetlenmekte olduğunu fark etmeksizin “takipte” duruyor.
Duruyor. Duruyor. Duruyor. Bunca durmanın sonu elbette çürüme.
“Eskilerin vizyonu vardı, bizim televizyonumuz var.” Cümle Octavia Paz'a ait.
Dergah'ın Mayıs sayısında Jonathan Franzen ile “teknotüketim” üzerine yapılmış bir söyleşi var. Söyleşiyi yapan Nathan Gardels, “modern kibri” mahkum eden şair Octavia Paz'ın “Eskilerin vizyonu vardı, bizim televizyonumuz var” cümlesini hatırlatarak “Sosyal medya çağında, yalnız olmayı nasıl öğreneceğiz?” diye soruyor.
Yalnız olmayı öğrenmek.
Bütün kadim dinlerin kişiye ilk öğrettiği ve hayatı boyunca değişik vesilelerle temrin etmesini istediği şey yalnızlıktır.
Dervişler çile çıkarır, inzivaya çekilir, bir kuru kafasını diyardan diyara tek başına taşır.
Sosyal medya çağında dünyaya gelen bebeklerinse, ilk tanıştıkları şey bir ekran oluyor. Şairin “Beni bir sardunya büyüttü” mısraını hatırlatırcasına “beni bir tablet dünyaya getirdi” diyecek kadar...
Nitekim J. Franzen de tabletsiz tek bir mekanın neredeyse kalmadığına işaret ediyor.
O. Paz modern insana “Sokağa çık” diye telkinde bulunuyordu.
Bugün sokak var mı?
Sokak, “yeni nesil engelliler”le dolu.
Teknolojik ürünler için “yeni nesil” tabiri kullanılmaya başlandığından bu yana tekniğin mi insanları, insanların mı tekniği kullandığı sorusunun derinliği giderek artıyor.
Yaşlılar ve yalnızlık çekenler, kendilerini giderek daha fazla haber kanallarına bağlıyorlar. Ciddi boyutlarda bir “haber zehirlenmesi” var.
Mesele haberlerden haberdar olma boyutunu çoktan aştı. İnsanlar sürekli “Dur bakalım ne olmuş” diyerek ekran karşısına oturuyor “tanık oldukları” haberlerle başa çıkmakta zorlandıkça yeni haber kaynaklarına koşuyorlar. Yeni haber kaynakları olarak en çok tercih edilen mecra “sosyal medya”.
Nihayet Dergi'den Serap Kabakçı, Edirne'nin köylerinde gençlerin kahveye artık daha az uğramalarının şaşırtıcı sebebini öğrenmiş: Kahvedeki yaşlıların onlardan sürekli sosyal medya hesabı açma talebinde bulunması.
Haberlerden haberdar olanlar arasında en ciddi sıkıntıların yaşandığı kesim, yaşlılar ve çocuklar.
Yaşlıların haber arayışını, haberlerden habersiz kalma korkusunu Pazartesi günü bir mektup eşliğinde görelim inşallah.