İnsan insana söz ile yakın. İnsan insana göz ile yakın.
Göz göze değmez olduğunda söz de söze değmez oluyor.
Ekrandan düşen ateş hiçbirimizi yakmıyor.
Oysa ülkemizdeki yangın gerçek. En katı, en kötü hali ile gerçek.
Saz çalan ağustos böceklerinin idrak edemeyeceği kadar gerçek...
Neden bazıları her daim görülür ağırlanır da bazıları görmezden gelinir?
Kim kimi görmezden gelir?
Muhatap ile başa çıkılamayacağını anlayanın mı hanesinde kayıtlıdır görmezden gelmek?
Olduğu yeri terk edip, olamayacağı yerde tutunmaya çalışanın mı maskesidir görmezden gelmek?
Dünyada kendinden başka değerli tek bir canlı olmadığına inanıp kibrinin hacminden coğrafyalar inşa edenlerin mi sığınağıdır, gözü gözden sakınmak...
Satırlar uzar gider...
Hasılı kelam herkesin kendine göre bir görmesi olduğu gibi bir de kendine göre görmezden gelmesi vardır.
Ama hiçbir çağ yanıbaşındakinin gözyaşını görmezden gelme konusunda çağımızla yarışamaz.
Çünkü atalarımızın görmezden gelmelerini sağlayacak teçhizatı yoktu.
Oysa biz, onlarca kişinin olduğu mekana selamsız girebilir, onlarca kişinin olduğu mekanda telefonun ucundakiyle bağıra bağıra konuşmaya devam edebilir, ülkenin bir tarafı yakıp yıkılırken tatillerden tatil beğenebilir; sanki bütün sorun Moskova'da tatil yapamamakmış da neyse ki son anda Zagreb tatiliyle kendimize gelmişiz gibi, sevinebiliriz.
Oysa gelinecek bir “kendimiz yok”tur.
Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmayacağım dedi yaşı yaşıma yakın kadın. Bundan sonra kendim için yaşayacağım. Dünya biraz da benim etrafımda dönsün. Sonra onay bekledi her birimizden.
Bilmiyorum madam, bu lisan bana yabancı dedim.
Alındı/kırıldı.
Kötü bir niyetim yoktu. Öylesine çıkıverdi ağzımdan.
Ben nefs terbiyesini bilirim kendim için yaşamayı bilmem diyecek iken, bilmiyorum madam bu lisan bana yabancı diyen sesimi duydum.
Uyardılar, eşinin makamını, babasının saygınlığını söylediler.
Hata yaptın dediler.
Hata yapmak, “hatasızlar katı”na çıkmak için herkesin üstüne basmaktan iyidir dedim.
Kim ne yapmış/ne yemiş/ne söylemiş/nerede görünmüş diye delicesine merak ile bekleyenler, sosyal medya denen yerin bir fare deliği olduğunu idrak edemez.
Kimi göreceğine kendisinin karar verdiği vehmiyle, bazılarını görmezden geldikçe kendisini muktedirler katında hisseder küçük insanlar.
Görmezlikten gelme iyi bir şey değildir oysa.
Görmezlikten gelme seni adam yerine koymuyorum bir selamı esirgiyorum mesajını gönderir muhatabına...
Borçlular, alacaklılarını görmezlikten gelme konusunda tiyatro sanatçılarına taş çıkartırcasına bir maharet sergiler.
Alacaklıların alacağının sadece para olmadığını hatırlatmaya gerek var mı?
Gözetleme bir kültür ve kurum olarak yaygınlaşırken, görmezlikten gelme de kurumsallaşıyor.
Görmezden gelmek için korunaklı sitelere yerleşiliyor.
Görmezden gelmek için, gelir seviyesi birbirine denk olanlar, acısı kederi ortak olanlar/ah pardon acısız kedersiz olanlar, çocukları için butik okullar açıyor.
“İn Time”/ “Zamana Karşı”, bir filimdi.
Çoktan gerçek oldu oysa.
Acı ve keder uzaklarda olunca herkes ayakta. Tutabilecek kadar yakın olunca, yarasını saracak kadar yakın olunca görmezlikten gelme oyunu devrede.
İşte ikiye ayrıldık yeniden.
Şu kış günü bir yorganı sırtına vurup evini barkını, geride bırakanları görenler ve görmezden gelenler olarak...