Dünya böyle bir yer...

04:0012/02/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

I
-Bir yanda vur patlasın çal oynasın timi var, bir yanda her sabaha ve her akşama keder ile karışanlar.


Tanıdığım, tanımadığım ama bir şekilde karşılaştığım bütün insanların beden dillerindeki yorgunluk, yüzlerindeki mahzun keder ne vakittir algı sahamda. Kedere hastalık ibareleri eşlik edince dayanamayıp soruyorum.



O gün yine öyle oldu.



Boynundan bir sıkıntın var mı dedim. Yok dedi. Neden sorduğumu hemen anlamıştı. Parkinson başlangıcı var zannettin değil mi dedi. Hayır dedim, boynunu konuşurken fazla kastığını fark edince, sinir sıkışması gibi bir sorunun olup olmadığını düşündüm .



Sohbet buradan başlamış oldu.



Aşırı kaygı hali ile yüklüydü. Dünyanın gidişatından, bu dünyaya bir çocuk yetiştirmenin zorluğundan bahsetti.



Cümleleri bütün annelerin cümlesi aslında. Bir yerde bomba patlayınca, bir ölüm haberi alınca bütün ölenlerde kendi yakınlarının yokluğunu hisseden anne bakışı. Kederli başıyla dertli, ne ki kederinin ve gamının bütün sevdiklerine yük olduğunun da farkında:



“Kardeşim dedi ki Abla bu sendeki iman zayıflığından.”



Kardeşi; evlenmiş, boşanmış iki oğluna hem analık hem babalık eden 40'lı yaşlarda bir marangoz. Kader ona internet bağımlılığından tedavi gören bir eş nasip etmişti. Kadın adamı ve üç oğlunu dört yıl önce terk etmişti. Hikayesini bir defada öğrenmiş değilim. Yıllar içinde yavaş yavaş, teferruatları tamamlaya tamamlaya öğrendim. Çevresinin eski eşi hakkında ileri geri konuşmasını durduruşu 'onunkisi bir hastalık ne yapalım' deyişi ile zihnime bir dosya kaydı olarak girmişti. Kardeşim bu sendeki iman zayıflığından dedi deyince sohbetin meclisinden koptum imanı kavi kardeşin hayata dayanma gücüne odaklandım.



İman zayıflığı diye bir tekrara girişti zihnim.



II

-



İman zayıflığı ve iman zenginliğine dair uzun uzun konuştuk. Bir işyerinin sınırlarını zorlayacak kadar uzun konuştuk. O bir taraftan işini üretmeye devam etti, ben bir taraftan annesinin kendi elleriyle demlediği çayı içmeye .



Bu yazı için adı L. olsun. Bak L.Hanım dedim. Dünya kötüye gidiyor tamam. Ama dünya hiçbir zaman herkes için emniyetli, herkes için güllük gülistanlık bir yer olmamıştı.



Değil mi ki Hz Ademin iki oğlundan biri katil biri maktul idi, değil mi ki Hz Nuh'un ailesinin bir kısmı isyan ehli oldu, değil mi Hz.Lut kavmine doğruyu anlatamadı.



Değil mi ki Hz.İsa en yakınındakilerin ihanetine uğradı...



Dünya böyle bir yer!



Bizim öncekilerden farkımız ne?



Onlar belki yılda bir belki on yılda bir şaşkına dönecekleri bir haber ile karşılaşıyordu. Biz her dakika onlarca kötü haber ile karşılaşıyoruz.



Farkımız, tanıklıklarımızı bir duaya, bir ibrete, bir hizmete dönüştüremeyişimizden kaynaklanan ağırlıkta gizli.



Taş gibi ağırız. Kendimizi ne taşıyabiliyoruz ne bir basamak yukarı çıkabiliyoruz.



Oysa Prof. Dr. Mustafa Merter insanın 900 katlı olduğunu söylüyordu.



Ruhumuz kanatlanmak istiyor, lakin biz onu bodrum katına hapsediyoruz.



Ruh nasıl kanatlanır? Ötekini kendi bilerek. Kendi canı gibi görerek...



Darda kalana kapı açarak, yolda kalana ekmek aş sunarak...



III

-


Yeni Şafak ve Yeni Akit'e geçmiş olsun!




Riyakar Avrupa'nın, özgürlük paketi ile enkaz pazarlayan ABD'nin, hortlayan Slavizm'in, a simetrik savaşların içinde, TÜRKİYE olarak yekpare bütün olmanın mücadelesini veriyoruz.



Bir yangının içindeyiz. Elimizle, dilimizle ve kalben kötülükleri engellemeye çalışmak hepimizin borcu.



Bir uzun yola girdik. İbn Haldun'a bin rahmet olsun. Coğrafya kader, coğrafya keder önermesinde kilitli kalmamak için gönlümüzün sınırlarını geniş tutalım; çok çalışalım, çok dua edelim ve en uzaktakini anlamak için çok çaba sarf edelim.


#Yeni Şafak
#Yeni Akit
#saldırı