Seçim sonuçlarını anlamak için iki resim var önümüzde.
Evet iki resim:
Bir tarafta fıstık tarlasındaki hasadın bitmesini bekleyen çocuklar ve kadınlar, diğer tarafta sosyetenin “ucuz”a saldırışı.
Anlıyoruz ki elitlerimiz pek ucuz!
1500 TL'lik montu alabilmek uğruna, birbirini ezen meşhurların ve sosyetiklerin resim altı yazısını tasvir edebilmek için ucuzdan başka bir kelime bulamıyorsam suçu kelime hazinemin darlığında mı aramalıyım?
Ekonomik sermaye, toplumsal sermaye, kültürel sermaye tamam da...
Ha diyeceksiniz ki bu da “simgesel sermaye”.
Bu her şeyin ilk sahibi, tek sahibi ben olmalıyım çılgınlığını; sermayenin hangi türü altında “değerli” kılacağız! Simgeleri uğruna mı?
O ne çirkin resimdir ki günlerdir aç, susuz, uykusuz ve umutsuz mültecilerde bile rastlamadığımız bir yağmanın içinde debelenirler. Sonra yüzlerinde bir sevinç bir sevinç!
40 bin TL'lik paltoyu sadece bin TL'ye aldım diye sevinenlerin sevincine ortak olmadığımız için haset ve fesat mı kaldık ey okuyucu!
İkinci resme bakalım şimdi. Bakmayalım ikinci resmin içine girelim. Orada kalalım bir müddet. Birinci resimden nasıl tiksinerek alelacele kaçtıysak ikinci resimde bir müddet dinlenelim.
Haber Adana'dan. Merkez Sarıçam ilçesinden. Mehmet Akif Ersoy Mahallesi'ndeki Sezai Karakoç Bulvarı'nda onlarca kadın, çocuk bekliyor.
Neyi bekliyor? Fıstık tarlalarındaki hasadın toplanmasını, hasat tamam olsun ki, onlar da yere karışan fıstıkları toprağın yüzünden devşirebilsin.
Tarla sahibi hasat tamamlanmadı giremezsiniz diyor, ki haklı o da hasadını kurtarma peşinde.
Onlarca kişi yol kenarında sanki bir eylem yaparmış gibi “birikince” ihbar ediliyorlar. Saatlerce süren bekleyiş trafiği felç ediyor çünkü.
Sonunda bekleyiş bitiyor. Tarlaya giriyorlar, yanlarında getirdikleri çuvallara ve kovalara fıstıkla doldurmak için. Kilosunu 4 TL'den satacaklar. Hepsi bu. Sonunda toplayacakları fıstık miktarı sadece üç-beş kilo. On kilo olsa ne yazar? Kırk TL yapar. O kadar.
Bir tarafta ucuz diye birbirini yiyen sosyetenin 1500 TL üzerinden mont alma yarışı, diğer tarafta üç kuruş kazanmak için saatlerce bekleyen “yurdum insanı”.
Sosyete 1 Kasım seçimlerinde oyum HDP'ye demişti.
Oyunu HDP'ye verirken Güneydoğu halkına desteğini de gönderdin mi?
Ecdat sanki yedim diyerek canının çektiği her yiyeceğin parasını bir kenara ayırarak bir cami yaptırmıştı.
Dürüst olalım sanki giydim diye kaçımız bir giyeceğe vereceğimiz parayı bir kenara ayırarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor ki!
Beyaz Türkler “Seçim hezimetinden doğan stresi alış veriş yaparak attı" deyip geçmek kolay.
Ama ölümüne “ucuz” alış verişin sadece beyaz Türklerin açmazı olduğunu söylersek bu riyakarlığın kalbimizi karatacağından hiç korkmayacak mıyız?
Mesela “Dubai ürünleri”nin yarı fiyatına İstanbul'da olduğuna dair bir pazarlama yapılacak olsa, Beyaz Türkleri aratmayacak bir kalabalığın, “kapanın elinde kalacak” talep patlamasının, “Yeşil sosyete”de olduğunu görürüz.
Bunu neye dayanarak söylüyorum?
Bursa 'da çıkan tek kelime ile zavallı görünümündeki derginin sayfalarına bakarak söylüyorum.
Özenti, zavallı bir görünüm ile objektiflere poz vermiş kadınlar, belki de başlarındaki başörtü ile İslam alemini şıklık konusunda “temsil” ettiklerinden emin pek sağlam bir cihat yaptıklarını da düşünüyorlar. Ne olsa Yeşil sosyetenin cemiyet haberi dergisini çıkaran, yöneten, kotaran ERKEKLER. Eşler, babalar, ağabeyler memnun. Eşlerini cemiyete kazandırmış olmanın kıvancı ile başları bulutların arasında.
Birbirinden kıymetli okuyucularımdan şöyle itirazlar geleceğini biliyorum: Siz onlara dair yazıyorsunuz ama onlar ne sizi ne de başka bir yazarı okurlar. Bambaşka alem içindeler.
Onlar için yazmıyorum zaten. Sadece “oradakiler”e odaklanmışken; “buradakiler”in kusurlarını görünmez kılmayalım, parantez içine almayalım diye yazıyorum.
Kısa bir ara: Efendim bir aylık bir mola ile huzurunuzdan ayrılıyorum. Yazarak yaşamak zor. Yazmadan yaşamanın zorluğunu bir aylığına tecrübe etmek istiyorum diyeceğim de...Lakin Nihayet'in sayfaları beni bekliyor.
Nihayet'i seviyor, beğeniyor, takdirlerinizi, teşekkürlerinizi iletiyorsunuz. Eksik olmayın. Ama sevginizi en az on kişiye mayalamadıysanız sizde alacağımız var bunu bilin derim. Dergi çıkarmak bizim vazifemiz ise, onu paylaşmak da sizin vazifeniz. En hakiki tanıtım dostun dosta yaptığı tanıtımdır unutmayın.