“İmam Hatip Liselerinde böyle hocalar var mı?”

04:0012/10/2016, Çarşamba
G: 16/09/2019, Pazartesi
Fatma Barbarosoğlu

I-



2016 yılının beni en çok etkileyen sorusu Başakşehir'de bir söyleşi sonrası geldi. Üzerinden bir kaç ay geçti. Ben hala o sorunun cevabı ile meşgulüm. Soru şu idi: “Her gün bir panelde, bir konferansta ya da eğitim programındayız. İslam tarihi derslerimiz, meal derslerimiz, fıkıh söyleşilerimiz var. Nasıl oluyor da bunca faaliyete rağmen toplum olarak çöküyoruz?”



Nasihat edenlerin nasihati, neden kalbimize değmiyor?



Geleneğin dili nefsinden geçirmediğin hiçbir nasihati ortaya dökme der. Geleneğin dili kıssalar, atasözleri ile kuşaktan kuşağa aktarılır. Sözlü kültür yazılı kültür ile bir arada akmaz olduğunda geleneğin kadim dili sağır kulaklardan geri dönüyor.



Hikayeyi hatırlarsınız...



Alim bir zata, yaşlı bir kadın torununu getirir.(İmam-ı a'zam olarak anlatılır hikaye lakin o vakit şeker olmadığı için hikayeyi öznesini değiştirerek naklediyorum.) Benim torunum çok şeker yiyor. Okuyup üfleseniz de bu huyundan vaz geçse der. Kendisinden dua beklenen şahıs, çocuğa bakar ve yaşlı kadına der ki, 40 gün sonra gelin. Yaşlı kadın öfke ile çıkar huzurdan. Niye şimdi değil de 40 gün sonra! 40 gün sonra yine tutar torununun kolundan çıkar huzura. Hazret çocuğa bakar bakar ve evladım sakın şeker yeme der. Muska bekleyen kadın iyice öfkelenir. Bunu kırk gün önce söylemeyip de şimdi söylemesine içerler. Fakat bir müddet sonra torununun şeker yemeyi bıraktığını görünce, varmış bir hikmeti gidip öğreneyim hele nasıl oldu bu iş diyerek hazretin huzuruna varır. Kendisinden fevkalade bir cevap bekleyen kadına der ki alim kişi, sen ilk geldiğinde ben dahi şekeri çok seven biri idim. Kırk gün boyunca perhiz ettim. Şeker yemeği bıraktım. Ancak ondan sonra senin torununa şeker yeme diye nasihat edecek gücü buldum.



Nasihat etmek için manevi kuvvet gerekir. Manevi kuvvete ise söylemi ile eylemi uyum içinde olanlar sahiptir ancak.



Yukarıda anlattığım hikayeyi bir eski zaman hikayesi olarak dinlediniz. Oysa güzel hikayeler günümüzde de yaşanmaya devam ediyor. O halde farklı olan ne? Eskiler kötüyü ortaya getirmeyin derdi modernler iyiyi fazla durağan ve sıkıcı bulduğu için kötüyü başköşeye oturtup iyileri ve iyiliği parantez içine alıyor.



II-



Nihayet Dergi'nin Eylül sayısında öğrencileri ve muhiti için sığınılacak liman olarak görülen ve hayatı boyunca nazar ber kadem ilkesine bağlı kalmış olan İmam Hatip Lisesi öğretmeni Metin Karabulut ile bir söyleşi yaptık. Söyleşiye dair çok ilginç geri dönüşümler aldık. Hele içlerinde öyle bir mektup var ki...



Mektup şöyle:



Seksenli yıllardı evet! Daha gün bile ışımamış. Karanlık havasız bir sınıfın içindeyiz. Dersimiz Kur'an, Tarık süresini ezbere veriyoruz. Yüzünü görmekte zorlandığımız hoca, şefkatle manasını veriyor. Da kalbimde iman yok öfke var



Aklımda ise deli sorular. (Oysa imam hatipliyim.) Kalktım sordum, hocaya yüceler yücesi(!) olan Allah neden kayan yıldızlara yemin etsin ki? Buna neden ihtiyaç duysun?



Yıllarımı imar eden hocam tatlı tatlı yanıtladı. Allah'ın misallerinden, gecelerin ve yıldızların Rabbi oluşundan... Araplar için gecelerin öneminden, uzun uzun anlattı anlattı.



O anlattı kalbim eridi o anlattı beynim sükun buldu. O anlattı içimdeki bütün inatçı duvarlar yıkıldı. O anlattı kendisinin de yaşıyor olmasının etkisiyle bütün buzullarım eridi. Sabahın ışıkları sınıfa dolana kadar anlattı anlattı.



O gün tam işte o gün Allah'ı anlamak ve ona inanmak bana nasip oldu. Ailemin isteği ile geldiğim okulun ismine yakışan bir talebe olmaya ilk o gün başladım.



Ne zaman param bitse ne zaman darda kalsam ne zaman sorular göğsümü sıkıştırsa gittim hocamın mütebessüm sohbetletlerine hocamın engin cömertliğine sığındım. Evet o inanılmaz bir insandır. O, binlerce öğrencisine, hemşehrisine, akrabalarına ışık olmuş, ayna olmuş, derman olmuş, hidayet vesilesi olmuştur. Hiç bıkmadan anlatmış usanmadan bir adım bile geri adım atmadan doğruları yaşamıştır. Ben şahidim! Allah ondan razı olsun.



Metin hocam hala rüyalarıma girer bir yanlış yapsam beni şefkatle geri döndürür. Hala uzun ince yakışıklı ve gençtir benim hayalimde. Maşallah hiç değişmemiş.



İzmir'de yaşıyorum memleketime dair en çok özlediğim kişilerden biridir. Üzerimizde çok emeği çok hakkı vardır. Bütün Fethiye'nin ona amel ve iman noktasında büyük borcu vardır.



Gecesini gündüzünü hak yola adamış dünyasının türlü zahmetleri ile beraber ahiretinin güzelliği için çalışmış eşsiz bir örnektir hocam.



Beni çok duygulandırdınız.



Zaman zaman okuduğum derginizin bana yaptığı bu özel sürpriz için çalışanlara çok teşekkür ederim. Erkek adam ağlamazdı değil mi? Evet ağlamazdı.



Hocamın bilmediğim yönlerini de öğrendim sayenizde. Ne zamandır yazayım diyorum fakat vakit bulamadım. Ama bunları bilmeye hakkınız var.



Şimdi soru şu,



Siz hocamı nereden keşfettiniz?



Yukarıda okumuş olduğunuz satırlar Metin Karabulut'un eski öğrencisinden geldi. Ama onu tanımayıp da söyleşisini okuyanların ortak sorusu şu idi: Şimdi İmam Hatip Liseleri'nde böyle hocalar var mı?



Günümüzde de Metin Hoca gibi gayretli, öğrencilerinin dünyasını ve ahiretini imar etmeye çalışan yüzlerce hoca var.



Sorun şu ki bizim çocuklarımız için çizdiğimiz ufuk çizgisi giderek sadece bu dünyaya ait oluyor ve öğretmenleri ideallerinde yalnız bırakıyoruz.



Metin Karabulut söyleşisini lütfen okuyun ve okutun. Özellikle her vesile ile kadınların giyimini kuşamını diline dolayan erkeklere okutun.



Söyleşinin linkini sizin için kopyalıyorum:





#İmam Hatip Liseleri
#Nihayet Dergi
#Metin Karabulut