Bir mümin diğer bir mümine olduğundan farklı görünemez, yani takıyye yapamaz. Şia ile bizim asla anlaşamamamızın sebebi budur. Onlara göre Şii olmayan herkes 'ötekidir'. Ötekine takıyye yapmak ise vaciptir. Yine onlara göre '
. Resulüllah ise 'emaneti olmayanının dini de olmaz' buyuruyor. Bu iki prensip birbirine aykırı değil mi? Takıyye yapacaksın, yani söylediklerin konusunda karşı tarafı aldatacaksın, o senin ne söylediğinden emin olamayacak.
Sahabî Sa'd der ki,
. Yani yalan fıtrata aykırı bir durumdur, bir bozulmadır. İnsanın genlerinde cesaret, korkaklık, utangaçlık gibi irsi huylar bulunabilir. Doğuştan gelen bu huyları bütün bütün değiştirmek belki mümkün olamaz, ancak eğitilebilirler. Bu sebeple bunların hiç olmamasını istemek fıtrata/doğal olana aykırıdır. Yalan ise sonradan edinilen bir huydur. Onun için onun hiç olmaması sağlanabilir. Çünkü yalan kurulu bir sistemi bozmadır, koskoca bir makinenin çarklarına taş koymadır, kablolarından birini koparıp yanlış yere bağlamadır. Böyle olursa sistem kısa devre yapar ve yanar.
Münafıklığın belirtileri üçtür, hadisi şerifini duymayanımız yoktur: '
'. Ama bunun ne anlama geldiğini düşünme becerisi gösteremeyiz. Madem ki, aldatan bizden değildir, yalanı terk etmedikçe 'gerçek' mümin olamayız, yalan münafıklık alametidir, o halde yalan gece ile gündüz gibi imana zıt bir şeydir.
Mecazen diyebileceğimiz anlaşılıyor. Onun için böyle hadisi şerifler hep 'gerçek mümin olamaz' diye çevrilir. Çünkü biz aynı zamanda biliyoruz ki, insan ne kadar günah işlerse işlesin, Allah'ı bir, Muhammed'i (sa) O'nun resulü bildiği sürece mümindir ve yalan da bir günahtır. O halde bu iki zıt durumu nasıl bağdaştıracağız? '
',
', '
gibi imanla zıt ilişkisi kurulan daha pek çok huy, davranış, ya da ahlak vardır. Sanıyorum bunları ancak şöyle anlayabiliriz:
İmanı bir eve benzetirsek, imana zıt olarak gösterilen bu özellikler o bedeni bütünleyen parçalar gibi olmuş olur. Mesela çatısı olmayan bir ev ev olamaz denebilir. Duvarı, penceresi, kapısı için de aynı şey söylenebilir. Oysa bunlardan biri olmadan da ev var gözükebilir. Ama bu parçalar azala azala bir gün ev bütünüyle yıkılmış, yok olmuş da olabilir. Demek ki, olmadan iman olmaz, denen şeyler imanın bütünlüğünü sağlayan onun temel parçaları ve rükünleridirler.
Bazen doğruyu söylediğinizde büyük bir zarara uğrayabilirsiniz, ama bunun çaresi yalan söylemek değildir. Yalan söylemezsiniz ama doğruyu da söylemezsiniz, olur biter. Bunu şöyle formüle ederler: Her söylediğiniz doğru olacak, ama her yerde doğruyu söylemek doğru olmaz. Yalandan kurtulmanın bir başka çaresi, tarizli/üstü kapalı ifadelerdir. Otuz yaşındaki birisinin, 'yaşım yirmiyi geçti' demesi böyledir. Doğrudur ama doğrunun tamamı değildir. Resulüllah '
' buyurur.
Mümin şaka ile dahi olsa yalan söylemez hadisi şerifini yazmıştık. Resulüllah Efendimiz'in herkesin bildiği bir şakası bunun güzel bir örneğidir. Yaşlı bir kadının gelip ona; dua edin de ben de cennete gireyim, demesi üzerine, '
' buyurmuş, kadıncağız üzüntüsünden ağlamaya başlayınca onu, 'sen şu ayeti hiç duymadın mı?' diye sevindirmişti: “
” (Vakıa: 35-36). O halde müminin vasfı şaka yaparken bile doğruyu söylemektir.
Emanetin zıddı hıyanettir. Hıyanet, güveni kötüye kullanmaktır ve münafıklığın alametlerinden biri de budur. Yani hıyanet imanı bazen bir anda, bazen de parça parça bitirir. Emanet olarak verilen bir şeyi, bir sırrı korumamak da hıyanettir. Türkçe de galatı meşhur olarak
diye kullanılır. Oysa bunlar tamamen farklı kelimelerdir.
aşağılama, hor ve hakir görme demektir. İhanet eden, kendini beğenen mütekebbirdir, hıyanet eden ise haindir. En büyük hıyanet milletin malında yapılan hıyanettir. Resulüllah Efendimiz (sa) 'ümmetin malından tek bir iğne alan haindir' buyurur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.