Böyle diyorlar.
Üzerinde konuştuğumuz mesele sıradan bir mesele değil, Allah'ın vahyi ve dininin esası olan Kur'an-ı Kerim'dir. O halde, anlamak için dahi olsa ona müdahale yetkimizin bulunup bulunmadığını aklımızla belirleyemeyiz. Kur'an-ı Kerim tarihin belli bir zaman diliminde, belli muhataplara gelmiş olmakla beraber, onun içerdiği hükümler, zamanın o kesitinin ve o ilk muhatapların dışında kalan zaman mekân ve muhataplara da şamildir ya da değildir. Buna aklımızla karar verebilir miyiz? Kararı vahyin bizzat kendisi vermiyor mu? Veriyorsa, artık kimsenin söz söyleme hakkı kalır mı? Yok, eğer verip vermediği ihtimalli ise hangi ihtimalin geçerli olduğunu yine öncelikle onu açıklamakla görevli olan Resulüllah'a ve o ilk muhataplarına, ardından da onları izleyenlere sormalı değil miyiz?
O zamanı anlamamızın da o günkü uygulamayı, yani sünneti bilmekten başka yolu yoktur.
İşte Kur'an-ı Kerim'i tarihselci bir yöntemle anlamanın, yani hükümlerinin sadece indiği zamana ait olup olmadığını bilmenin yolu bunlardır. Aksi halde Kur'an'ın mahiyeti hakkında kendi reyimizle konuşmuş oluruz ki, isabet etmiş olsak bile Resulüllah bunun hatalı bir yol olduğunu söyler.
Varsayalım ki, “
” (En'âm 92) ayetinde böyle bir bölgesellik ihtimali bulunmuş olsun. İşte bu ihtimale yer bırakmamak için, bırakalım başka delilleri, bu ayetin hemen öncesinde Allah (cc) bize, “
” (En'âm 90) diye hatırlatmada bulunmuş.
Kısaca gerek Kur'an-ı Kerim'de, gerek Sünnet'te, gerekse ilk muhatapların anladığında böyle bir bölgeselliğin izi hiç yoktur.
Şimdi ilgili bütün ayetleri tek tek verme imkânımız olmadığı için sadece dikkatimizi çeken bazılarını ilgililerin insaf nazarına sunmak istiyoruz.
“Ayetlerimiz kendilerine okunduğunda bizimle karşılaşacaklarını beklemeyenler,
De ki, benim onu kendiliğimden değiştirme hakkım yok. Ben ancak bana vahyedilen ne ise ona uyarım. Eğer ben Rabbim'e âsi olursam o büyük günün azabından korkarım” (Yunus 15). Görüldüğü gibi
Onların Kur'an-ı Kerim'in hoşlarına gitmeyen hükümlerinin değiştirilmesini istemeleriyle; Şu anda bu hükümler bize hitap etmiyor, biz onların yerine başka hükümler bulmalıyız deme arasında esaslı bir fark yoktur ve ayeti kerime ayrıca işaret ediyor ki, böyle bir iddiada bulunmak Rabb'e isyan anlamına gelir.
“Elif-lâm-mîm.
/işinde ve hükmünde hikmetler bulunan ve
/her şeyden haberdar olan Allah tarafından tek tek açıklanmıştır” (Hûd 1).
Ayette şöyle bir nükte de vardır: 'Bu kitap Hakîm tarafından muhkem kılınmış, Habîr tarafından tafsil edilmiştir (Razi). Yani başlangıçta bunu böyle yapan hikmetle böyle yaptığı gibi, gelecekte neler olacağından da haberdardır. İmdi, onun hükümlerinin sadece indiği zamana ait olduğunu söylemek bu muhkemliğe zarar vermiş olmaz mı?
Bir yazar kitapçığına “
?” diye isim koymuş. Bunu tespit edebilmek bizim imkânımız dâhilinde midir? Böyle bir ifade Hakîm ve Habîr olana karşı bir sorgulama, bir suiedep sayılmaz mı?
Ondan sonra da, günümüze gelinceye dek bütün müminler bunu böyle anlamışlardır. Allah müminlerin topluca anlamalarına da değer veriyor ki, “kim doğru yolu ayan beyan gördükten sonra Peygamber'le ters düşer ve
biz de onu benimsediği ile baş başa bırakır ve ona cehennemi boylatırız. Ne kötü bir varış yeridir orası” buyurur. (Nisâ 115)
Ancak daha önce de dediğimiz gibi, bir hükmün konusunun, ya da uygulama şartlarının bulunmadığı için belli bir zamanda uygulanamaz olması ayrı bir şeydir, bunun tarihsellikle alakası yoktur.
Ayetlerin nüzulünün tarihsel olması, onlar delil alınırken o şartların gözetilmesini ve her ayetin her konuda delil tutulamayacağını talim için olabilir.
Gelecek yazımızda örnekler vereceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.