Bize çok sorulan sorulardan birisi budur: Hanefilere göre darü'l-harpte faiz alınabilirmiş. O halde Avrupa ülkelerinde, hatta Türkiye'de faiz alıp verebilir miyiz?
Önce '
, onu görelim.
Darü'l-harp de 'harp ülkesi' yani Müslümanların harp halinde oldukları ülke demek. Bunun karşılığı
Bu iki kavram naslar, yani Kitap ve Sünnet tarafından konmuş ve nitelikleri belirlenmiş kavramlar değil. 'Darü'l-İslam' kavramı hadislerde hiç geçmez.
Bu kavramlar İslam fıkıhçılarının öteki ile ilişkileri, siyeri, bugünkü tabiriyle, devletler hukukunu düzenlemek için koydukları kavramlardır.
Darü'l-İslam, İslam ülkesidir, darü'l-harp de küfür ülkesidir.
Bazı fıkıhçılara göre bu ayrımın nirengi noktası, bir ülkede İslam ahkâmının uygulanıp uygulanmamasıdır. Uygulanıyorsa orası darü'l-İslam'dır, velev ki, Müslümanlar azınlıkta olsunlar. Uygulanmıyorsa darü'l-harptır, velev ki Müslümanlar çoğunlukta olsunlar, Türkiye gibi. Bazılarına göre ise belirleyici özellik bir ülkede İslam ahkâmının bir kez olsun uygulanmış olmasıdır. Orası artık kıyamete kadar darü'l-İslamdır. Velev ki hiç Müslüman kalmamış olsun, Endülüs gibi.
Sonradan bu kavramlar sürekli değişmiş; ilk önce Moğol İstilası sırasında İbn Teymiye bu ikisine bir de ne İslam ne harp yurdu olan ara ülke kavramını eklemiş.
kavramları ortaya çıkmış. Yani bu kavramlar zamana ve şarta göre zorunlu olarak doğmuş ve zorunlu olarak değişmiş.
Bunu şunun için söylüyoruz; 'darü'l-İslam' ya da 'darü'l-harp' denilerek verilen hükümlerin kahir ekseriyeti zamanın şartlarına göre verilen hükümlerdir. Bu konuyu en iyisi değerli dostum Prof. Dr. Ahmet Özel'e sormak lazım. Çünkü '
' diye emek mahsulü basılmış bir doktora tezi var.
Söylediklerimizin özeti şu: '
İslam'ın naslarla belirlenmiş bir hükmü, yani bir sabitesi değil.
Faiz alıp vermek isteyenlerin bu konuda tutundukları delil Ebu Hanife'den nakledilen ve Hanefi fıkıh kitaplarında hadis olarak da yer alan '
' sözüdür. Ama böyle bir hadisin bulunmadığını başta İmam Şafiî olmak üzere pek çok âlim söyler. Ebu Hanife'nin baş öğrencisi Ebu Yusuf bile bunu hocasından naklederken, öyle zannediyorum ki, diye zanlı bir ifade ile anlatır.
Var olduğunu kabul edelim:
Ebu Hanife bunu söylerken, harp halinde olan ülkeler zaten birbirlerinden alabildiklerini alırlar. Bu hukuken meşrudur diye düşünerek söylemiştir.
Gerekçesi şudur; harp halinde olduğumuz insanların malları bize helaldir. Müslüman kendisine helal olan bir malı hangi yolla olursa olsun alabilir. Hatta kesin kazanacağını biliyorsa kumarla dahi alabilir. Çünkü o mal zaten onundur ama başka alabilecek bir yolunu bulamadığı için bu yolla alıyor demektir. Ayrıca harp, düşmanı zayıflatmak için vardır. Onu iktisaden zayıflatmak da harbin bir parçasıdır.
İkinci olarak, yine bu sözün hadis olduğunu varsayalım, o takdirde bunun darü'l-harpte müslim ile gayrimüslim arasında faiz alışverişinin cevazına delalet etmesi kesin değil zannîdir. Çünkü '
' demek; faiz onlar arasında bile olmaz, olmamalıdır anlamına da gelebilir. Buna karşılık faizden söz eden naslar hem çoktur, hem de umumi ve kesindir. Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de en şiddetli tehdit gören günah faizdir.
buyrulur. Resulüllah Efendimiz Veda Haccı'nda '
' söyler. Bunca kesin nas karşısında, faiz gibi hatarlı bir konuda zannî bir delile tutunmak da hatarlıdır.
Kaldı ki, bugün faiz kişiler arasında değil, daha çok kişi ile banka arasında cereyan etmektedir. Bankada Müslümanın da gayrimüslimin de parası vardır. O halde bankadan faiz alan, onu sadece gayrimüslimden almış olmaz. Müslümanın faiz vermeyeceği konusunda ise herkes müttefiktir. Sonra İmam Ebu Hanife'nin gerekçesi harbîyi iktisaden zayıflatmaktır. Bugün bankalara para yatıranlar onları zayıflatmıyor aksine onların zayıfları sömürmesine, verdiği paranın on katıyla katkıda bulunuyor. Ayrıca söz konusu olan darü'l-harptir. Bugün mesela biz
O halde faiz hakkındaki hüküm, Efendimiz'in şerefli sözüdür: 'Faizin her türlüsü haramdır ve hepsi ayağımın altındadır'.