Cemaat, tevil ve tefrika

04:002/09/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Faruk Beşer

Fırkanın cemaat olmadığını, adına cemaat denmekle fırka olmaktan çıkmayacağını gördük.



Aslında Âl-i İmran Suresi 102 ve 103. Ayetler bu cemaat ve fırka ayırımına dikkat çeker:



“Ey iman edenler! Allah'a karşı hakkıyla takvalı olun ve sakın ha, Müslüman olmaktan başka bir vasıfla ölmeyin.

Allah'ın ipine cemaat olarak sarılın, fırkalara ayrılmayın

, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz, O sizin kalplerinizi kaynaştırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun tam kıyısındaydınız da O sizi oraya düşmekten kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açık açık bildiriyor ki, hidayeti bulabilesiniz”. Demek ki, cemaatin olmadığı yerde fırkalar olur ve fırkalara ayrılmak Allah'ın yasakladığı bir şeydir. Ya da fırkaların olduğu yerde cemaat olmaz.



Bundan çıkan sonuçların bazıları şunlardır:



Allah'a iman etmeniz yetmez, takvalı olmaya da hakkıyla çaba göstermelisiniz.

Takva, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmekle kulun kendisini korumasıdır.

Müslüman olursunuz, ama Müslüman kalabilmeniz için bu da yeterli değildir. Allah'ın ipine, yani Kuranıkerim'e cemaat olarak sarılmanız gerekir. Mezhepler, meşrepler, kişisel görüşler, birilerinin yazdıkları kitaplar asla ümmetin ortak paydası olamaz. Falancanın yazdıklarında ve anlattıklarında birleşelim derseniz kendi fırkanıza çağırmış olursunuz. Onun için İslam devletinin mezhebi olmaz.



Bireylerin İslam'dan anladığı farklı şeyler ve bu anlamda mezhebi olabilir, ama umumu ilgilendiren hususlarda tutunacak dal ve 'kavl-i fasl' olarak son hükmü verecek olan merci Kuranıkerim'dir. Lakin bu da elbette bugün kendilerine 'Kurancılar' diyenler gibi herkesin onun dilediği yerinden ve gönlüne göre bir parça koparıp almasıyla, boşlukları da kendi görüşleriyle doldurmasıyla olmaz. Onun da bir anlaşılma usulü, ahlakı ve namusu vardır. Rasulüllah'ın anlayıp yaşadığı, yani Sünnet ve onu izleyenlerin, sonra da âlimlerin ondan ittifakla ya da çoğunlukla anlayageldikleri göz ardı edilerek Kuranıkerim anlaşılamaz. Onun için Kuranıkerim'e sadece bir âlimin değil, âlimlerin ittifakı, ya da çoğunlukla anladıkları ile tutunulabilir. Bunun için de âlimlerin fırkaların malı olmaması, ümmetin bütününe hitap etmesi ve biribirlerinden haberdar olmaları gerekir. Fetret döneminden sonra bunu henüz başarabilmiş değiliz, ama cılız da olsa oluşması için çabalar var.



Şimdi sorumuzu tekrar soralım, neden fırkalara ayrılıyoruz?



Bunun cevabını anlayabilmek için önce çok ilginç iki hadisi şerifin anlamını okumalıyız:



Ebu Saîd el-Hudrî adlı sahabi anlatır: “Bir gün bir grup arkadaş mescitte oturuyorduk, Rasulüllah (sa) çıkageldi. Pürdikkat söyleyeceklerine kulak kesildik. Buyurdular ki, “

Kuranıkerim'in bana indirilmesi sebebiyle nasıl ben inkârcılarla savaştıysam, sizin içinizde de onun yanlış tevil edilmesi sebebiyle savaşanlarınız olacaktır

. Bunu bir şeref sayarak Ebubekir, o ben olabilir miyim, diye sordu. Ömer, ben olabilir miyim, diye sordu. Ali ise bir köşede Rasulüllah'ın pabucunun kopan bağını tamirle meşguldü. Resulüllah da hayır, siz değil ama şu pabuç tamircisi olabilir dedi”.



Bu hadisi şerif şu gerçeklere işaret eder: Kuranıkerim'in indirilmesi küfrün işine gelmedi ve ona karşı Rasulüllah'la ve onun ashabıyla savaştılar. Rasulüllah'tan sonra ise Müslümanlar arasında onun kendi görüşlerine göre tevil edilmesi hastalığı ortaya çıkacak ve ümmeti temsil edenler bu hastalıkla savaşmak zorunda kalacaklar. Gerçekten de Hz. Ali teville ilk fırkayı oluşturan Haricilerle bu sebeple savaşmıştır. Tahavî'nin Müşkil'de naklettiğine göre, Haricilerin bir kolu olan Harurîler kâfirlerden söz eden “

dünyada yaptıkları işler boşa gitmiş, ama onlar hala iyi bir iş yaptıklarını sanıyorlar

” anlamındaki Kehf 18/104 ayetini teville Müslümanlara çevirmişlerdi, Hz. Ali de onlarla savaşmak zorunda kaldı.



İşin ilginç tarafı, Hz. Ali'ye tabi olduklarını söyledikleri halde Kuranıkerim'e uçuk ve batıni tevillerle istediklerini söylettiren Şia nezdinde bu hadisi şerif şu hale getirilmiştir:



“Ey Ali! Kuranıkerim bana indirildi, onun tevilini yapacak olan da sensin. Ben nasıl onun indirilmesi sebebiyle savaştıysam, sen de tevili sebebiyle, yani senin tevilini kabul etmeyenlerle savaşmak zorunda kalacaksın”. (Cafer b. Mansûr, eş-Şevâhid, 74.).



Gördünüz mü tevili yeren hadisi şerif nasıl tevile delil yapıldı ve tefrika nasıl başladı. (Devam edeceğiz.)




#Cemaat
#Tevil
#Tefrika