Kuranı Kerim dışında da Hz. Peygamber'e
farklı boyutlarda vahiy geldiğini
, dolayısıyla sünnetin yani Hz. Peygamber'in yapıp söylediklerinin vahiy ile tamamen alakasız olmadığını söyledik.
Şimdi Kuranı Kerim dışındaki vahye Kur'an'dan birkaç örnek vermek istiyorum:
Bilindiği gibi İslam'ın Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk on altı ayında
müslümanların kıblesi Mescid-i Aksa idi
. Medine döneminde gelen ayetlerle artık kıble olarak Kâbe'ye dönülmesi istendi (2/143-150). Önceden Hz. Peygamber'in Mescid-i Aksa'ya dönerek namaz kılmış olması kendi düşüncesinin sonucu olamaz. Çünkü o Mekke'de yaşıyordu ve Kâbe'nin kutsallığını biliyordu.
Kendi düşüncesiyle hareket etseydi Kâbe'ye dönerdi
. O halde ona Mescid-i Aksa'ya dönerek namaz kılmasını söyleyen, ya da en azından onun bu fiilini onaylayan bir vahiy bulunmuş olmalıdır. Oysa böyle bir vahiy Kuranı Kerim'de yer almaz. Demek ki ona Kuranı Kerim'dekilerden başka bilgiler veren vahiy de gelmiştir.
Orucun farz kılındığı ilk günlerde
Ramazan gecelerinde bile karı koca arasındaki cinsel ilişki yasaktı
. Sonra Allah nefislerine hâkim olamamaları sebebiyle bunun artık helal kılındığını bildirdi (2/187). Oysa Kuranı Kerim'de önceleri bu ilişkinin yasaklandığına dair bir bilgi yoktur. Demek ki, bu yasak Kuranı Kerim'de yer almayan başka bir vahiy ile sabit olmuştur.
Fakire göre
neshin bu kabil değiştirmelerle açıklanabilmesi mümkündür
. Çünkü nesih denen olay mutlaka vardır, Kuranı Kerim ondan söz eder, ama Hamidullah hocanın dediği gibi, Kuranı Kerim'deki bir ayette, mesela A haramdır dendiği halde, bir başka ayette, A haram değildir diyerek onun mutlak anlamda değiştirilmesinin bir örneği yoktur.
; müslümanlara müşriklerin iki taifesinden birine galip geleceklerini vaat ettiği halde onların güçsüz ve silahsız olan tarafı tercih etmeleri sebebiyle onları kınar (8/7). Oysa bu vaat da Kuranı Kerim'de yer almaz.
Hz. Peygamber'in eşleri arasında tatsız bir olay yaşanmış ve o da onların gönlünü almak için birisine gizlice bazı bilgiler vermişti. Nasılsa Hz. Peygamber duymaz diye o bu bilgileri diğerlerine söyledi. Allah bunu Hz. Peygamber'e vahiy ile bildirdiğini söylüyor (66/3). Ama bunu bildiren vahiy Kuranı Kerim'de yer almaz. Demek ki bu onun dışında bir vahiydir.
Bir Yahudi grubun hıyaneti sebebiyle Hz. Peygamber onlara savaş ilan edip, ağaçlarını dahi kestirmişti. Hz. Peygambere bu hıyanetin vahiyle bildirildiğini, ağaçların kesilmesinin de Allah'ın izniyle olduğunu bizzat Kuranı Kerim haber verir (59/5). Oysa bu izin de Kuran'da yer almaz.
Hz. Peygamber'in Zeyd konusunda içinde tuttuğu bilgileri Allah bizzat açıkladığını ve onu bizzat kendisinin nikâhladığını söyler (33/37), ama bunların nasıl olduğu Kuranı Kerim'de yer almaz.
Allah namazların ve özellikle de orta namazının muhafaza edilip kılınmasını istedikten sonra (2/238) Hz. Peygamber'in beş vakit namazı belli vakitlerde kılması, namazların beş vakit olduğunu ve bu belli vakitlerde kılınacağını da Allah'tan vahiy ile öğrenme dışında bir yolla öğrenmiş olamaz.
Hz. Peygamber'in Kuranı Kerim'i unutmamak için sürekli tekrarlaması üzerine Allah, “onu tekrarlayıp durma, onu senin hafızanda toplamak bizim işimizdir. Sonra onu beyan etmek de bize aittir” (75/16-19) dediğine göre buradaki beyan Kuranı Kerim'den başka bir şeydir ve bu da vahiy ile olmuştur.
Hz. Peygamber'in Kuranı Kerim dışında bize verdiği bilgiler ve onun bütün uygulamaları Sünnet olduğuna
göre böylece bunların en azından bazılarının vahiy ile ilişkisi bulunduğunu bizzat Kuranı Kerim söylemiş olur.
Bütün bunlardan dolayıdır ki, İslam tarihi boyunca
hiçbir mezhepten hiçbir âlim Sünnetin dini bir bilgi kaynağı olmadığını söylememiştir
. Kendi görüşlerine destek olsun diye hadis uyduranlar, bazı hadisleri kendi görüşüne aykırı olduğu için reddedenler, naslara sakat yorumlar yapanlar çıkmış ama sünneti devreden çıkarmak kimsenin aklına gelmemiştir. Tabii ki, biz de kabul ediyoruz, biz de onun değerini biliyoruz, diyerek, kendi modern akıllarına göre özgür fikirlerine ruhsat vermeyen hadisleri güvenilmez sayıp reddedenler, Sünnetin değerini anlamış olamazlar. Aksine onlar Sünnet yerine kendi görüşlerini üstün tutuyorlar. Ve bu zevat başkalarını anakronizmle suçlarken kendileri aynı illetle malul oluyorlar. Çünkü böyle bir kabulü onlar ancak tarihin bu kesitinde yaşadıkları bu bilgi birikimi, bu dünya görüşü ve bu kültürle söylemektedirler. Başka bir zaman ve başka bir mekânda bulunsalardı başka şeyler söyleyeceklerdi.