‘Cemaatlere’ düşmanlık mı yapılıyor?

04:002/10/2016, Pazar
G: 16/09/2019, Pazartesi
Faruk Beşer

Cuma günü Milli İrade Platformu İstişari Toplantısı'na katıldım. Yüzden fazla STK yetkililerinin pek çoğunu dinleme fırsatımız oldu. Bir kısmını oradaki konuşmamda da söylediğim intibalarımı aktarmak istiyorum.



Darbe girişimi olayı sanıldığından da ciddi bir olaydır, tehlike geçmiş değildir, artarak devam etmektedir. Çünkü mesele Batı'nın kullanıma müsait bulduğu bir 'fırka' üzerinden Türkiye'yi terbiye etmeye kalkışması meselesidir. Bu fırka artık hiçbir işe yaramaz kanaatine varmadıkça da kullanmaya devam edecekler. Bu meselenin ciddiyetini anlamazsak Sayın Cumhurbaşkanımız yalnız bırakılmış ve mücadele zayıflatılmış olur.



Bu teşebbüs, aslında dine yapılmış bir darbe teşebbüsüdür. İslam adına hizmet yaptıklarını iddia edenlerin küffarın aleti olup Müslümana vurması meselesidir. Tarihte bunun bir benzeri daha var mıdır bilmiyorum. Dini asıl bilgi kaynaklarından koparıp ezoterik/batıni bir inanç haline getirmesi meselesidir.



Ama şerde bir hayır çekirdeği de bulunabilir. Böylece bizler de öğrenmiş olduk ki; başkalarıyla beraber olarak, onlara tabasbus ederek İslam'a hizmet edilmezmiş, böyle bir hizmet hareketi ve cemaat olamazmış. Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e (sa) kadar hiçbir peygamberin tebliğ ve davet hayatında başkasına olduğundan farklı görünme ve yağcılık yapma olmamıştır. İlk gelen ayetler bunu Efendimiz'e de vurguyla hatırlatır. “

Onlar isterler ki, biraz sen yağcılık yapasın biraz da onlar. Hayır, onlara asla itaat etme!

”.



Yine öğrenmiş olduk ki, davetin daha ilk günlerinde Allah'ın, Resulü'ne “

Sana ne emredildiyse sen onu açık açık haykır, müşriklerden ayrıl. Korkma, biz o alaycılar karşısında sana yeteriz

” (Hicr 15/94-95) buyurmuş olması günümüz için de geçerliymiş. İslam, olduğundan farklı gözükerek anlatılamazmış, kişi nasıl yaşarsa öyle inanırmış.



Bu teşebbüs bizi 'cemaat' kavramını tekrar düşünmeye de sevk etti. Bir defa İslam'da cemaatler yoktur, tek bir cemaat vardır, o da başlı/imamı olan İslam ümmetinin dini ve siyasi temsilcisi cemaat-ı kübradır. Cami cemaatleri o deryaya götüren damlacıklar oldukları için onlara da mecazen cemaat denmiştir. O cemaat İslam ümmetini bölmez, bütünleştirir. Ve anladık ki, bölenler cemaat olamazlar, 'fırka' olurlar. Efendimiz'in ifadeleriyle, İslam ümmeti de yetmiş üç, yani pek çok fırkaya ayrılacak, ama hepsi cehenneme gidecek sadece 'Cemaat' ile beraber olanlar kurtulacak. Diğer ifadelerinde, “benim ve ashabım gibi yaşayanlar” kurtulacak. Demek ki 'Cemaat' o imiş, diğerleri ise fırka imiş.



'Cemaatlere' düşmanlık yapılıyor denmesi ise bir kara propagandanın ürünüdür. 'Cemaatleri' hükümetlere karşı tahrik etmeyi amaçlamaktadır. Ama bendeniz şahsen bu oluşumlara 'cemaat' denmesinin yanlış olduğu kanaatimi söyledim. Bunlar çeşitli alanlarda hizmet veren dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, tarikat tekkeleri kısaca mekteplerdir. Bu anlamda bunlara karşı olmak hem dinen hem sosyolojik açıdan yanlıştır, anlamsızdır. Şu anda böyle bir durum da söz konusu değildir. Ancak bu oluşumlar da 'Cemaat' olamayacaklarına göre ya birer mektep olup dine dindarlığa hizmet edecekler, ya da fırka olup gidecekleri yeri kendileri belirlemiş olacaklar. Bu iki durumu ayıran özellik de şeffaf ve karşılıklı bilgileşmeye açık olmalarıdır. Eğer bizden başka doğru yoktur diyenler varsa onlar da fırka olmayı peşinen kabullenmişler demektir. Bu oluşumlar arasında iletişim olursa görülecek ki, aslında ortak yönleri ve ortak hedefleri sanıldığından da fazladır. Yüce Mevlamız'ın dediği gibi; “şüphesiz kalbi olan ve şahit olarak dinleyen için dersler vardır” (Kâf 34/50). Yani her şey yerinde görülecek ve öyle düşünülecektir.



Bu mektepler arası iletişim olmaz ve her biri kendini yegâne hakikat ve cemaat-ı kübra görürse, işte bu başımıza gelenler tekrar gelir.

İran birisinin televizyonunu destekler Şia propagandası yaptırır, İngiliz öbürünün kanalını destekler, mehdi üretir, ABD başka bir kanalla peygamber çıkarır. Velhasıl, ümmetin yeniden oluşmasını istemeyen, İngiliz başta olmak üzere dış güçler fırkaları kullanarak emellerine ulaşırlar. İngilizler bu yöntemi ilk defa 1850'lerde Hindistan'da sünnetsiz bir din iddiasıyla ortaya çıkan Sir Ahmet Han'ı kullanarak keşfettiler.



Cemaatin kullanılması ise mümkün değildir. Çünkü cemaat sevad-ı azamdır, cumhurdur. Resulüllah (sa) buyururlar ki, “

Benim ümmetim asla bir hatada ittifak etmez. O halde ihtilafa düşerseniz sevad-ı azama sarılın

”. Sevad-ı azam cemaattir, o oluşmamışsa ulemadır, tek bir âlim de değildir. Kullanılanlar cemaat olamazlar. Onlar olsa olsa fırka olur ümmeti bölerler.



Böyle büyük bir konuda nefislerimize mağlup olmamalıyız. Efendimiz meseleyi özetlemiş: “Üç şey vardır ki, insanların helak olmasının sebebidirler: Boyun eğilen bir ihtiras/cimrilik, peşine düşülen nefsi arzular ve kişinin sadece kendi görüşünü beğenip onunla kalması”.


#Milli İrade Platformu
#Cemaatler
#STK