Terör saldırıları ve onlara karşı mücadele devam ediyor. Milletimizi birbirine kırdırmak için elinden hangi alçaklık geliyorsa onu yapıyor terör örgütü. Güvenlik güçlerimizin şiddete tapınan, kandan beslenen bu zalimlere karşı muzafferiyeti için dua edeceğiz, dayanışmamızı artıracağız. Yapacağımız şeylerden birisi de hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam etmek, yaramıza tuz basıp, acımızı içimize bastırıp işimize, gücümüze devam etmek...
Bizim İsmail Kılıçarslan, geçenlerde, mütedeyyin genç kızların erkeklere göre daha cevval ve neşeli olduklarıyla ilgili gözlemlerini anlatan, oldukça ilgi çeken bir yazı kaleme aldı. İsmail kardeşimin söyledikleri beni, 15-20 yıl önce yazdıklarıma götürdü. O tarihlerde, İsmail'in yazısındaki gözlemlerini, sadece mütedeyyin olanlarla değil tüm kadınlarla ilgili olarak yapmış ve şunları yazmışım:
“Öyle sanıyorum ki, toplumun rahmetli Turgut Özal'ın değişim programlarının ardından, son on yıldır yaşadığı hızlı modernleşme dalgasına paralel olarak, hızla geleneksel savunma hatlarına, dini mevzilere geri çekilmesinin yarattığı infial, modernleşme dalgasının gerçek sonuçlarını görmemizi engelledi. Bu dikkat saplanması yüzünden, entelektüellerimiz ve akademisyenlerimiz, modernleşmenin diğer ucundaki mahremiyet dönüşümünü gözden kaçırdılar… Kadınların daha sezgisel ve daha duygularına yakın bir beyine sahip olduklarına; modern uygarlığın aslında kadınsı bir uygarlık olarak değerlendirildiğine ilişkin teorilerle (birlikte toplum manzaramıza baktığıma görüyorum ki:) Geri bıraktırılmış bir ülkede, Türkiye'de birey, 1995'lerde kadın kılığında ortaya çıkmıştır.” (Yeni Yüzyıl, 18 Ağustos 1996)
“Elbette modernleşme maceramız boyunca, ileri ölçülerde batılılaşan, batılı yaşama tarzına uygun olarak yaşamaya özen gösteren birçok vatandaşımız olmuştu. Hatta İstanbul ve Batı Anadolu'daki şehirlerimiz başta olmak üzere, ülkemizin tüm şehirlerindeki hayata her geçen gün daha yoğun bir biçimde batılı bir tarz egemen olmaktaydı. Ama tüm bunlara rağmen, modernleşme ve bir anlamda batılılaşma sürecimizin son zamanlara kadar, modern ve liberal anlamda bir 'birey' üretimini başarabilmiş olduğunu söylemek imkânsızdı. (Ama artık) modern birey, tıpkı anavatanı Batıya olduğu gibi, ülkemize de, modernliğin gerçek duygu devrimcisi olan kadın kılığında geldi.” (Radikal, 27 Haziran 1999)
“Kentlerimizin caddelerine, sokaklarına, kamusal alanlarına şöyle bir bakılı verilmesi bile ülkemizde modern tutum ve davranışları gerçekten kadınların çok hızla kavrayıp içselleştirdiklerinin görülmesini sağlayacaktır...
Kadınlarla erkekler yalnızca fiziksel görünümleri, üretim işlevleri açısından farklı değiller; araştırmalar açık biçimde ortaya koyuyor ki, aralarında zihinsel işleyiş açısından da farklılıklar var. Davranışsal, nörolojik ve hormonal çalışmalar, beyinlerimizin birbirlerinden çok farklı biçimde işlediğini adeta beynin de cinsiyeti olduğunu gösteriyor. Sezgi, duygusal zekâ ve kendini fark etme ve gerçekleştirmeye koyulma açısından kadınlar erkekleri fersah fersah geride bırakıyorlar… Kadınlar kişiler arası alanda dün de başarılıydı şimdi bu başarılarını kamusal ve siyasal alana taşıyorlar, (oraları da değiştirip dönüştürüyorlar) hepsi o kadar...
Hepimizin bildiği bir yerden hiçbirimizin bilmediği bir yere doğru geçiyoruz... Hızla modernleşen Türkiye'de bu duruma hazır olmalıyız.” (Yeni Binyıl, Pazar Eki, 3 Eylül 2000)
20 yıl önceki bu görüşlerimde bazı değişikler var elbette. Mesela kadın ve erkek beyni ve davranışları arasındaki farkı, o sıralarda post-modern bakışın da etkisiyle abarttığımı düşünüyorum. “Kadınlar, Erkekler, Aşıklar” kitabımızda son görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. Aynı şekilde, o sıralarda “kendine özgü modernleşme”mizin, modernleşme yanına daha çok önem verirken son zamanlarda, “Müslüman modernleşme” kavramı çerçevesinde “kendine özgü” yanlarımıza odaklanıyorum.
İsmail'in yazısına dönecek olursak: Antony Giddens'ın modern zamanlardaki “Mahremiyetin Dönüşümü”nü incelemesinde belirttiği gibi, kadınlar modernliğin duygu devrimcileri. Kadınların kamusal alana çıkmalarıyla birlikte gündelik hayatta devasa bir değişim yaşanıyor ve ilişkiler, roller, duygu akışları yeniden belirleniyor. Bu değişime neresinden bakarsak bakalım, kadınlar önderlik ediyor. Toplumumuzda da, iki yüz yıldır, son zamanlarda giderek hızlanan bir modernleşme süreci yürürlükte. Şüphesiz bu süreç, kendine özgü bir nitelikte ama belli ölçülerde de Batı'dakiyle benzer… Kamusal ve siyasal alanda kadınlar daha görünür hale geliyor, etkinleşiyorlar. Kadın-erkek ilişkileri yepyeni biçimler alıyor, duygu akışları yeniden formatlanıyor. Bu süreç, 13 yıllık Ak Parti iktidarında da devam etti, mütedeyyinleri de kendi akışına kattı. İsmail kardeşimin gördüğü manzaranın nedenini burada aramalı, olanları ve olması muhtemel gelişmeleri, süreci hayra tebdil etmek için ne yapmamız gerektiğini buna göre düşünüp değerlendirmeliyiz. Durun, hemen önyargıyla hareket etmeyin, bu yazıda mütedeyyin kızların modernlik kazanımları nedeniyle, mutlu, mesut, neşeli ve cevval olduklarını söylediğimi öne sürmeyin. Durum, sandığınızdan çok daha karışık… Devam edeceğiz.