“Başımıza gelen bunca bela kuruntulu yaptı bizi” diyor ya şair, biz de millet düşmanı FETÖ ihanetinin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra haklı olarak endişe ediyoruz. FETÖ ihanetini doğrudan doğruya “laik eğitim”e sıkıca sarılmamaya bağlayanlar, fırsat bu fırsat deyip her türlü cemaat yapısına saldırıyorlar. Bunlarla asla aynı yerde tasnif etmesek de “Kur'an İslamı” merkezli düşündüğünü söyleyenler de tüm manevi toplulukları aynı kefeye koyarak eleştiriyorlar. Oysa yeniden resmi ideolojiye ve laikçiliğe batmadan, toptancı yaklaşımlardan kaçınarak, tarihi mirasımızın, çok sesli, demokratik kültürün kıymetini bilerek sakince düşünmemiz gerekli… FETÖ'nün cemaat türü yapı ve oluşumlardan farkını ve “modern bir kült” olduğunu ortaya koymakla başlamalıyız. Bu vazife, esasen ilahiyatçılarımızın üzerinde ve sanıldığından çok önemli…
Graham Fuller, 22 Temmuz 2016'da, Huffington Post'ta yazdığı yazıda, darbenin arkasındaki FETÖ'yü savunurken, bu yapılanmanın “bir kült olmadığı”nı, “İslam'ın en teşvik edilmesi gereken yüzü” olduğunu yazdı. Ahmet Demirhan, “Fuller neyi koruyor? Bir 'kült' olarak Gülenci yapılanma” başlıklı, Fuller'in ipliğini pazara çıkaran bir yazı kaleme aldı. Fuller'in Gülenci yapılanmanın bir “kült” olmadığını söylemekten muradının, Batılılar nezdinde Gülen'i temize çıkarma gayretinin bir parçası olduğunu anlatmaya çalıştı.
“Fuller'e göre, Gülen, apolitik, daha Sufi ve mistik ve toplumsal bir gelenekten gelmeydi. (Oysa) Gülenci yapılanma, hiçbir tarafıyla 'Sufi' bir akım olmadı. Aynı şekilde geleneksel kesimlere hitap ederek büyümeye çalıştığı dönemlerde dahi, hiçbir zaman 'geleneksel' bir damara yaslanmadı… Kur'an'ı bile, 'popülist' bir takım farazi bilimsel tezlerle yorumlamaya çalışarak toplumda yer edinmeye çalışmıştı ve Fuller'in iddialarının aksine, damardan 'populist' bir yönü vardı… Hiçbir Sufi üstadı olmadan yetişen hareketin başı, Sufilikteki birçok uygulamayı tıpkı Kur'an ayetlerini sözde bilimsel faraziyelerle tefsir etme gibi yöntemlerle izah etmeye çalışıyordu…
Elbette Gülenci yapılanmanın içinde 'mesihçi' bir damar var ve bu haliyle yapılanma, İslam tarihi içinde çokça örneği görülen 'mehdici kalkışmalar'la hayli benzerlikler gösteriyor. Lakin Osmanlı sultanlarının diplomatik yazışmalarda veya tüccarlara verdikleri beratlarda, Avrupalı muhataplarını 'millet-i mesihiyye' mensubu olarak adlandır(dıkları), günümüz Batı düşüncesinde 'mesihçilik'in hiç de öyle olumsuz bir anlama gelen bir husus (olmadığı unutulmamalı). Bu anlamda, Gülenci yapılanmayı, 'mehdici' veya 'mesiyanik' diye adlandırmanın, Müslüman kamuoyu için bir karşılığı olsa da, uluslararası kamuoyunda aynı karşılığı göreceği kuşkuludur. (Aynı şekilde) 'kült' nitelendirmesi, Türk kamuoyu için pek fazla bir şey ifade etmese de, uluslararası, özellikle de Batılı kamuoyu için bir uyarı niteliğindedir: 'Sakın Gülenci yapılanmayı bir kült zannetmeyin!'. Peki ama niye?”
Demirhan, soruya cevap verirken, FETÖ'yü, Batıda, Katolik misyoner bir tarikat olan Cizvitlerle ya da Mesihçi yönleri nedeniyle Moon tarikatıyla kıyaslamanın yerleşmeye başladığından bahisle, Scientoloji üzerinden hareket ediyor. Tıpkı Moon tarikatı gibi 1950'lerde ortaya çıkan Scientoloji, ABD'de bir din olarak kabul edilmişken Almanya'da ve bazı Avrupa ülkelerinde devlete ve topluma “paralel” tehdit oluşturan kar amaçlı bir “kült” olarak görülüyor ya da kilise olarak örgütlenmesine müsaade edilmeyen bir “yardım (charity) kuruluşu” olarak kabul ediliyor. Fuller, Scientoloji'nin Avrupa'daki akıbetine uğramasından endişe ettiği için Gülenci yapılanmaya 'kült' değil diyor.
Ahmet Demirhan'a aynen katılıyorum. Hıristiyanlık tarihinin bir mezhepler tarihi olduğu, günümüzde bile hala birçok mezhep türemeye devam ettiği bilinir. (Bunlardan en meşhuru ve en yaygını olan “Evanjelizm” hakkında “Günahlardan arınma aracı olarak İslamofobi” yazımıza bkz.) Bu mezhebi fırkalardan ayrı olarak, bir de modern zamanlarda, özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, “yeniçağ dinleri”, “yeni dini hareketler” gibi adlar alan kült grupları, fışkırırcasına ortaya çıkıyor. Birçok araştırmaya konu olan, şiddet ve birçok olumsuzlukla birlikte anılan bu marjinal inanç oluşumları, Batı mahreçli Din Psikolojisi ve Politik Psikoloji literatürüne bakıldığında, özenle, bir biçimde geleneksel dinle bağlantılı mezhep ve tarikatlardan ayırt edilmeye çalışıldığı görülüyor. Ama maalesef benzeri çalışmalar, Müslüman akademi dünyası için söz konusu değil. Müslüman toplumda hangi oluşumların “modern kült” olduğu üzerinde hiç durulmuyor.
Ahmet Demirhan'ın yazısı, FETÖ'yü mesiyanik diye nitelemememiz, modern bir kült olduğunu vurgulamamız, fazladan olarak devleti ve toplumu istila etmeyi amaçladığı üzerinde durmamız gerektiği konusunda bizi aydınlattığı kadar uyarıyor da…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.