“Kenan Evren olacak mısın?”

04:0028/07/2016, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Erol Göka

Darbenin yöneticisi mevkiindeki bir alçağın, o akşam Genelkurmay Başkanı'na yönelttiği bu soru, çok mühim. Belli ki, 15 Temmuz darbecileri, kendilerini 12 Eylül darbecilerinden hiç de farklı görmüyorlar. Yayınladıkları sözüm ona darbe bildirisinde de bu bağlantı bariz. Biliyorsunuz geçen yasama döneminde TBMM'de çalışan komisyonlardan birisi, “Darbeleri araştırma” idi. O komisyona biz de bir rapor sunmuş, darbeciliğin toplumsal psikolojisini ve meydana getirdiği travmanın nasıl onarılacağını ele almaya çalışmıştık. Darbecilikle mücadelenin esasen komisyonlar ve raporlarla olmayacağı bihakkın belli oldu. Darbeciliğin girebileceği kılıklar hesap edilmedi; yıllardır devlet içinde paralel biçimde örgütlenen, yabancıların kullanmasına elverişli spritüel bir cinnet ağıyla bağlantısı gözden kaçırıldı.



Doğru, 15 Temmuz darbesi, öncekilerden epeyce farklar içeriyor. Bunların dinamosu “Fetö” denilen, kendini güya yüce dinimize nispet etmeye çalışan, spritüel bir cinnet topluluğu. Bu darbeyi planlayan esas aklın, başarıdan ziyade ülkeyi Suriye benzeri bir iç savaşı hedeflediği de ayan beyan. Ama farklılıklar, sadece görünüşte. Bu spritüel cinnet darbecileri ile önceki darbecileri aynı kumaştan dokunmuşlar.



Türkiye Cumhuriyeti, maalesef zayıf bir demokrasi yönelimi içerse de temelde bir vesayet sistemi olarak inşa oldu. Vesayetçi zihniyet, kendisini esasen bölünme korkusu ve beka kaygısı ile meşrulaştırıyordu. Haklı olarak elde kalan son toprak parçası “milli misak coğrafyası” olarak kutsallaştırılırken, fırsattan istifade resmi ideoloji yerleştiriliyordu. Resmi ideoloji, vasilerin milletin taleplerine ve demokrasiye karşı duyarsız kalmalarının gerekçesini oluşturuyordu. Vasiler, önerdikleri yoldan gidilmemesi, tek-biçimli bir toplum olmamamız halinde bölünme ve yok oluşun mukadder olacağına içtenlikle inanıyorlar ve toplumu da ikna edebiliyorlardı.



Cumhuriyet dönemi boyunca vasiler, kendi şüpheci ruh hallerinden kaynaklanan korku ve kaygıyla dış ve iç düşmanlar saptadılar, topluma hep bu “öcü”leri göstererek siyasal algıyı şekillendirdiler. Onlar için millet, istek ve ihtiyaçları, belirli bir tarihe ve geleneğe yaslanan kimlikleri olan hür insanlardan müteşekkil ergin bir topluluk değil, “komünizm”, “bölücülük”, “irtica” gibi tehlikelerden korunması gereken bu nedenle resmi ideolojiden hiç dışarı çıkmaması gereken bir çocuk kitlesiydi. Otoriter ve baskıcı rejim, çocuğun ebeveynine bağlılığına benzer bir psikolojik manevrayla ayakta tutulmaya çalışıldı; topluma sürekli olarak “dışarıda o kadar çok tehlikeler var ki, benden habersiz sokağa bile çıkma” denildi. Tıpkı “ne yapıyorsam senin için yapıyorum” diyen baskıcı ebeveynin yaptığı gibi toplumun maruz bırakıldığı baskı ve zorbalıklar, temize çıkarıldı.



Demokrasiden yana olanlar, dünyanın icaplarına uygun ileri bir demokrasi için çabalarken, vesayetçiler, toplumumuzun demokrasi mücadelesi karşısında direksiyonu darbeciliğe çevirmekte bir beis görmediler. Darbecilik, cumhuriyeti kendilerinin kurduklarını sanan ve onların önderlikleri, vasilikleri olmazsa yok olacağı zehabına kapılan vesayetçi zihinlerin lüzumu halinde kolayca kıvrılıverecekleri bir kavşaktı.



Tüm darbecilerin hem fikir olduğu esas nokta bu vesayetçi zihin yapısı… Böyle bir zihniyet olunca oradan darbeci türetmek hiç de zor değildi. Zira darbeci, söz ve kararın asla millete verilmemesi gerektiğine inanç üzerine kurulu vesayetçi sistemin bekçisiydi



Darbeci, her şeyi kendisinin bildiğini, toplumun güdülmesi gereken bir sürü olduğunu düşünür. Darbeciler, ülkenin nasıl kurtulacağının yegâne reçetesinin kendi kafalarının içinde olduğu saçmalığına inanacak kadar kendilerine ve güce tapınırlar. Bu “her şeyi ben bilirim”cilikleri, toplumu küçümseyen tavırları onları sevimsiz, ruhsuz bir çehreye büründürür. Darbeciler, aynı zamanda şüpheci ve vicdansızdır. Şüphelerini yatıştırmak için olmadık zulümlere başvururlar ve yaptıklarından asla suçluluk ve vicdan azabı duymazlar, zulümlerini hep meşru görürler. Kendilerine ama en çok da güce tapınırlar. Hepsi de toplumu küçümseme, aşağılama, çocuk olarak algılama konusunda hemfikirdirler. Darbecilerin tamamı, dar kafalı, demokrasi ve toplum düşmanı fanatiklerdir.



Paralel kafanın içindeki vesayetçiyi, birçokları gibi ben de sezgisel düzeyde görüyordum. 11 Aralık 2014'te bu köşede “Paralel yapı hakkında bilgilendikçe, vesayet sisteminin derinlerde nasıl işlediğiyle ilgili zihinlerimiz epeyce aydınlanmaktan başka, iliklere kadar işlemiş darbeciliğin öyle kolay pes etmeyeceğini de iyice kavradık” yazmıştım. 15 Temmuz'da millet düşmanlarının birliği aşikâr oldu. Şimdi söz ve karar, “yeter söz milletindir!” diyenlerde.



twitter.com/erolgoka



#Cumhuriyet
#12 Eylül darbesi
#Paralel yapı