Üretimde yerlileşme, “yeni ekonomi hikayesi” olabilir mi?

04:0018/09/2017, Monday
G: 17/09/2019, Tuesday
Erdal Tanas Karagöl

Türkiye ekonomisi, birçok sektörde güçlü bir birikime sahip. Bu birikim sayesinde, dünyada üretilen malların büyük bir çoğunluğunu üretebiliyor ve farklı coğrafyalardaki ülkelere ihraç edebiliyor.İhracatta böyle bir kapasitesi olan bir ülkenin ürettiği ürünlerin de öncellikle ülke içinde kabul görmesi gerekiyor.Üretimde yerlileşmedediğimiz bu sürecin birkaç aşaması var. İlk aşama, üretimde kullanılanara malların ve girdilerin ülkede üretilmesi. Sonraki aşama ise, ülkede üretilmesine rağmen ithal

Türkiye ekonomisi, birçok sektörde güçlü bir birikime sahip. Bu birikim sayesinde, dünyada üretilen malların büyük bir çoğunluğunu üretebiliyor ve farklı coğrafyalardaki ülkelere ihraç edebiliyor.
İhracatta böyle bir kapasitesi olan bir ülkenin ürettiği ürünlerin de öncellikle ülke içinde kabul görmesi gerekiyor.

Üretimde yerlileşme
dediğimiz bu sürecin birkaç aşaması var. İlk aşama, üretimde kullanılan
ara malların ve girdilerin ülkede üretilmesi. Sonraki aşama ise, ülkede üretilmesine rağmen ithal edilen ürünlerin ülkede yeterli düzeyde üretim miktarına ulaşması
ve ülkede üretilemeyen dolayısıyla da
ithal edilen stratejik önemi olan birçok ürünün
ülke sınırları içerisinde üretilmeye başlanması.
” olarak kodlayacağımız süreçte, yerli
üretimin ve üreticilerin teşvik edilmesi için bir motivasyona ihtiyaç var. Bu motivasyonla oluşturulacak
yeni bir yol haritası yeni ekonomi hikayesi için de hayati derecede önemlidir.
PEKİ “ÜRETİMDE YERLİLEŞME” NİN
YOL HARİTASI NE OLMALI?
Üretimde yerlileşme sürecinin başarıyla gerçekleşmesi için hatırımızda olması gereken gerçekler var. Bunların başında kamu müdahalesi geliyor.
Yani, dünya ekonomilerinde yerli ve yenilikçi üretim kapasitesini artırmada kamu müdahalesi olmadan yoluna devam eden hiçbir ülke yoktur.
Bu yüzden, yerli üretimin mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Yerli üretimin desteklenmesi de
ancak kamu alımları ile olur.
Kamu alımları için uygulanacak politika ise açık.
Şöyle ki;
Ülkede üretilen malların kamu alımlarında,
büyük altyapı projelerinde, savunma sanayiinde, yeni şehir hastanelerinde, kentsel dönüşümün gerçekleştirilmesi ile tüm inşaatlarda ve en önemlisi TOKİ tarafından inşa edilen konutlarda
yerli ürünlerin kullanılması şart koşulmalıdır. Yanı başımızdaki İran’ın gerçekleştirdiği büyük inşaat projelerinde yüzde 60’a yakın yerli üretim şartı getirmesi çarpıcı bir örnek.
Bugün birçok ülke, yerli üretimi teşvik için bu yolu izliyor.
1980’li yıllarda Türkiye’nin gerisinde olan Uzakdoğu ülkeleri bugün birer başarı hikâyesine imza atmışlarsa, dünyanın en büyük firmalarına ve markalarına sahip olmuşlarsa, bu başarıdaki aslan payı, kamu alımlarıyla verilen desteğindir.
Diğer yandan, ithalatımızın yaklaşık yüzde 40’ını temsil eden
“ülkede üretilmeyen ve dolayısıyla ithal edilen” birçok stratejik ürünün ülkede üretilmesine destek verilmesiyle, yüksek teknolojik ürün üreten Türkiye, yüksek katma değer üreten rekabetçi bir ülke konumuna yükselecek.
Bu da, KOBİ niteliğinde bulunan birçok firmanın dünyanın en büyük firmalarından olabilmelerinin yolunu açacak.
Yüksek teknolojiyle üretim yaparak yüksek katma değer üreten yerli
firmaların üretimi, ihracatın miktarını da artıracaktır.
Çarpıcı bir örnek verirsek,
Türkiye’nin ihracatı GSYH’sının beşte biri iken Almanya’nın ihracatı GSYH ’sının üçte biri.
Yani ihracatımızı GSYH’nın üçte birine çıkardığımızda hem kişi başı gelir hem de GSYH önemli ölçüde artacak.
Dolayısıyla, ekonomide yeni hikâye “üretimde yerlileşme”
merkeze alınarak gerçekleştirilmelidir. Bu strateji ile ekonomi dış ticaret açığı ve cari açık değil, dış ticaret ve dolayısıyla cari fazla verir, istihdam oluşturur. Sonuç olarak, son yıllarda karşılaştığımız
“düşük cari açık ve düşük büyüme”
ikileminden de kurtulmuş oluruz.
Tabi bu sürecin uygulanması için oluşturulacak yol haritası ve yasal düzenlemeler ne kadar önemliyse,
her bir politika ve uygulamanın hayata geçirilmesi konusundaki takip ve izleme de o denli önemli.
Her bir adım,
yeni dönemde yazılacak başarı hikâyesinin bir parçasını oluşturacak.
ŞEHİR EKONOMİLERİ
VE SPOR: ERZURUM
Ülke ekonomisinde şehir ekonomilerinin katkısını çok önemsiyorum.
Şehrin büyümesi ve kalkınması mikro düzeyde o şehrin, makro düzeyde ise hem bölgenin hem de ülkenin kalkınması demek.
Şehirlerdeki ekonomik aktivitelerde, olimpiyatların, yaz ve kış oyunlarının, futbol maçlarının ciddi katkıları olduğu tartışma götürmez.
Özellikle de kendini kış olimpiyatlarında ispatlayan ve futbol takımlarının yaz kampları için cazibe merkezi olan Erzurum gibi
şehirler için, spor aktiviteleri şehrin ekonomilerinin can damarları.
Erzurum’un hem olimpiyatlara hem de kamplara ev sahipliği yapmasının yanı sıra marka değeri yüksek olan
futbol takımı da var.
Bu yıl 1. Lige çıkan ve Süper Lige çıkması için heyecanla beklediğimiz B.B
Erzurumspor,
kendi sahasında oynanacak maçları Erzurum’da oynayamıyor. Sebebi ise,
stadyumda
tamamlanmayan turnikeler.
Gerekçesi ne olursa olsun,
yapılmayan turnikeler hızlıca tamamlanmalıdır. Çünkü, futbol maçlarının Erzurum’da oynanması Erzurum’a yeni bir heyecan katacak. Ben de tüm Erzurumlular gibi, Erzurumspor’u kendi şehrimizde izlemek istiyorum.
Marka oluşturmuş bir şehri, hem futbol zevkinden hem de ekonomik katkıdan mahrum etmemek gerekir.
#Eruzurum
#Türkiye
#Ekonomi